NEREDE BENİM SİNEMALARIM

Ersoy Yıldırım kullanıcısının resmi
Bu kasabaya ne oldu? Eski şarkı ve türküler söylenmez, akşam gazetelerini satan çocuklar görünmez. Kuruyemiş satıcılarına uğramıyor kimse. İnsana ait dinamik olan ne varsa yerin dibine batmış sanki. Korkarak, ürkerek bakıyorlar insanlar en sevdiklerine. Bir askeri araç geçiyor‚ ‘‘Vatan -millet- Sakarya‘‘ diyerek.

 

Bir 12 Eylül sabahı, ciğerleri sökülüp alınmıştı Anadolu’nun. Askerler en kahraman Rıdvan gibi dolaşırken sokaklarda, gelinlikler iptal edilmiş, sevgiler ertelenmiş, delikanlılar, asi kızlar büyümek için hapislere gönderilmişti. Güzel ülke, şirin ülke öyle bir çöküşe geçti ki, iflah olmaz yaralarını iyileştirmeye hiçbir tabip yaklaşamıyordu. Bilim, bir tek bu ülkede çaresizdi.

Bizim kasabamız tükenmişti. En canlı akşamlar susmuştu. Sinemaların önünde bekleyen kalabalıklar, ‘‘Başladı… Başladı…‘‘ diye bağıran, ‘Sivri ‘‘ ünvanlı reklamcı yoktu. Filmin bitmesine iki dakika kalmasına rağmen, uyurken bile sayıklayan Hüseyin Amcanın, ‘‘başladı, hemen şimdi başladı.‘‘ demesi bile duyulmuyordu.

Onlarca kilometre uzakta, köylerinde yürüyerek gelenler olurdu Sinemaya. Geçip otururlardı kendi gönlünde yaşattıkları kahramanlarının karşısına. Dönüşte gece olur, hava soğurdu. Üşümezlerdi. Kendi iç dünyalarına Yılmaz Güney, Fikret Hakan, Türkan Şoray, Fatma Girik ve daha nice kahramanları, kendi ruhlarına geçirmiş gibi ısınırlardı.

‘‘Şu Yılmaz Güney delikanlı adam be!”

“ Cüneyt nasıl uçuyordu gördün mü?”

“Türkan Şoray benimle evlense, milyon borcum olsa abi.”

“ Şu Erol Taş elime geçse boğar öldürürüm.”

“ Tarık Akan ne kadar yakışıklı değil mi Ayşe? ‘‘

Buna benzer konuşmalar evlerine kadar sürerdi. Kaldırımlarda yürüyüşler, bakışlar, konuşmalar, film kahramanlarına göre şekillenirdi. Cüneytçiler tahta kılıçlarla oynar, Yılmaz Güneyciler tek tek dalmayı, yan bakışlarla kızları süzmeye devam ediyorlardı. Bu kasabanın çocukları beyaz perdenin sıcaklığını yorgan yapıp uyurlardı. Şimdi bu kasaba boş, heyecan yok, hayat durmuş, komşular gelip gitmiyor birbirine. 12 Eylül sevinçlerini alıp götürmüştü hepsinin.  Nerede beyaz perdeleri? Kim çaldı umutlarını? Kim zindana döndürdü geleceklerini? Sorular çoktu, cevaplamak cesaret istiyordu.

Sinemalar bir sevgi rüzgârıydı tam göğsümüzün sol yanında duran. Yan bakışlarımız olurdu Yılmaz Güney’le, beyaz perdeden sokaklara uzanan. Çukurova, sürgün toprağın diğer adıydı. İlk ‚‘‘Umut‘‘ filmiyle yolculuk yaptık umutsuz bir ülkeden umuda. Sinemalarda şalgam suyu satardık. Sonra, beyaz perde istenmeyen ışıklara bırakırken yerini, biz sokaklara dalardık, polisler de arkamızda tabi! Eve dönmeyi başaranlar da olurdu, sinemada kovuluncaya kadar uyuyanlar da... Düşlerimiz cenneti sunardı her sabah ayaklarımızın altında.

Gençken kavgalarımız olurdu, biz genellikle dayak yerdik. Bu kaçınılmazdı, kahramanlarımızdan tek tek dalmayı öğrenmiştik, delikanlıca dövüşmeyi. Onlarsa tekvandoyu, karateyi... Bizim de dövebildiğimiz zamanlar oldu ama karakollarda alırdık soluğu.

“En delikanlı, en yürekli delikanlısı” derlerdi bana mahallemizin kızları. Ama gel gör ki, hiçbiri evlenmedi benimle, açıktı, soğuk alıyordu, dondurucuydu ceplerimin penceresi. Dolaştım çirkin kral gibi sokaklarda. Sinemalarım yasaklı ben yasaklıydım. Nerede şimdi benim sinemalarım!

Bu kasaba ne kadar sessiz. Ne kadar boğucu yasalar. Muhabbet denilen hoş seda unutulmuş, uzun çarşı kısalmış, herkes yabancısı olmuş doğduğu kasabanın. İşte tam zamanı. Şimdi. Hemen şimdi, bir tanıdık çıksa, ‘‘Haydi sinemaya‘‘ dese kabına sığmayan bir çocuk gibi koşarım. Koşarım koşmasına da, nerede benim sinemalarım?

er-soy-y@Hotmail.com

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

11/20/2024 - 20:50
11/14/2024 - 19:11
11/03/2024 - 12:12
10/10/2024 - 20:58
09/30/2024 - 13:44

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...