öykü
Sürgün
Adını sevmedim senin sürgün
Zalimin elinde silahtın
Talancının cebinde tutanaktın
Hırsızın, arsızın mabedi gibisin
Düşünmeden, düşündürmeden
Koparırsın gönül toprağından insanları
Ondandır sevmedim seni sürgün.
Sebahattin Ali
Sürgüne mecbur edilip
Sınırda öldürülmedi mi,
Zekeriya Serteller
Gönderilmedi mi yaban ellere,
Ne suçları vardı?
Kardeşçe bir arada
Bütün farklılıklarla el ele
Yaşamak değil miydi?
Korucu
Geceye kulak kesilmişiz, nefes nefese. Gölün üzerinde korucu tekneleri rutin devriyesinde.
Sürekli gölü bir uçtan bir uca taramakla meşguller.
Teknenin motorunu stop edip küreğe geçti babam. Suyu tırmalayan küreğin çıkardığı sesten başka hiçbir ses yok.
Heyecan dorukta. Babam yorulunca, kürekte yer değiştiriyorlar Rakip Abiyle. Bir süre daha yol aldıktan sonra, yeniden gölü dinleyip ağları, teknenin başucundan suya bıraktık. Ağlar karanlığa, yosunlara gün ışığının selamını taşıdılar bir süre.
Tepe
Yerin altı para dolu. Bir anlatabilsem. Rüyalarıma giriyor her gece, Meşhur Dede’den sola kıvrılınca ince bir patikadan yol alıp ulaştığım yığma tepe.
Ah bilseniz neler saklı o tepenin altında. Her gece bir nur bulutu yağar buraya. Uzaylılar bile dolanıp duruyor etrafında. Alıp götürecekler aklı sıra onca hazineyi.
Yedirir miyim, vallahi billahi kimselere göz açtırmam.
Havalar soğuk olmadığı günlerde elimde tek kırma tüfekle nöbet tutuyorum yığma tepenin yamacında. Geceye kulağıma dayayıp otların arasındaki kuş, kurt, çakal cümle mahlukatın feryadını dinliyorum.
İçimdeki Sancıya Soruşturma,
İçimdeki Sancı sorguda.
Gün ışığı perceremden içeriye usulca sızarak dokundu gözlerime,
kaldırdım başımı duvarda asılı saate baktım 07.58 uykum kaçmış içimde tarifi imkansız bir yangın..
Bir çırpıda kendimi lavobaya attım, idrar kanlı mesane boşaldıkca bedenimdeki sızılar da yerini Sükunete bırakıyordu.
30 Ocak'da Ankara üniversitesi Hastanesi'ne yattım porostatit denilen prostat kanserinden kurtulmak için.
Yapılan operesyon' sonunda porostatdan kurtuldum
Geyikli'nin Sarmaşıkları Gelen Kutusu x
SAQELENGE Ümran Düşünsel’in Yeni Eseri ‘Ayağı Kırık Turnayım Katarda’ ya Dair
SAGELENGE
Yüzyıllara dayanan sözlü geleneğin halen canlı ve başat yaşandığı Kurdîli coğrafyada ses (deng) erbaplarınca dile getirilmiş stranlar (şarkı) da hayatın farklı yönlerine değinen ezgilerden mürekkeptir.
"Neden var neden yok"
Biz çocukların, evimize geldiğinde kaçacak delik aradığı, sokakta karşılaştığımızda ise yüzümüzde muzip bir gülümsemeyle yolumuzu değiştirdiğimiz, mahallemizin iğne işlerini yapan, Selanik göçmeni bir Zeynep teyzemiz vardı.
6. sınıfa başladığım yıl, Zeynep teyzenin en büyük oğlu Mehmet abi yanımızdaki binaya taşındı ve bodrum katına da bir aliminyum doğrama ve panjur atölyesi açtı.
GÖKKUŞAĞI’NDAKİ KAN İZLERİ
Adil Okay
GÖKKUŞAĞI’NDAKİ KAN İZLERİ
“Kadınların yaraları görünmez. Kiminin beyninde, kiminin yüreğinde, kiminin döl yatağında… Kimini babası, kimini ağabeyi, kimini sevgilisi, kimini kocası, kimini oğlu açmıştır. Kadınlar geceleri uyumaz, görünmez iplik ve iğnelerle dikerler yaralarını. Görünmez yaralar ondurmaz kadınları…” (s.45)
Hasta Mahpus Mesut Deniz'den bir öykü: MAHALLEDE SAHİPSİZ ARABA
...
Güneşli bir gün biz çocuklar tatilin rehavetiyle biraz geç uyanmış, kahvaltımızı edip Yenibosna sokaklarını yeni yeni doldurmaya başlamıştık. İlk olarak sokağımızın aşağı ucunda oturan Hasan’a rastladım. Hasan o dönemki kankamdı. Onunla muahabbet ederek dolaşmaya başladık.
Gözlerimiz mahalledeki samimi olduğumuz diğer çocukları ararken, bir kaç sokak ileride, sokakları dikine bölerek ilerleyen yol üzerinde park etmiş siyah bir otomobil farkettik. Otomobilin başında da iki çocuk merakla ona bakıyordu.