Türkiye Siyasetindeki Yalanı Anlamanın Zorluğu

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Çağdaş bilimsel siyasetin mevcut olduğu ülkelerde devletler; sorumluluğunda olan olmayan her işi en iyi şekilde ciddiyetle yerine getirip, tüm vatandaşların mutlu, memnun olmasına çalıştığını kendisine inandırdığı için devlet, vatan, millet, bayrak sevgisi gibi bilim ve akıl dışı şoven siyasete hiçbir zaman ihtiyaç duymazlar.

 
Her şeyden önce siyasetin ciddi bir bilim dalı olduğu gerçeğinden hareket edilmelidir. Siyasette yönlendirici, ön açıcı ve yönetici olmak isteyen her insan, iyi bir yüksek eğitimle birlikte, genel kültürünü derinlemesine tamamlamış olması birinci şarttır.
Tek başına bu da yeterli görülmeyip, doğru ve gerçek siyasi misyon almak isteyen kişi, başta kendisi ve ailesi olmak üzere, birlikte hareket ettiği tüm insanları, maddi manevi açıdan mütevazi bir yaşamla, özü sözü bir olarak bunu kanıtlamalıdır.
Aynı zamanda dünyadaki son gelişmelere göre bilimsel analizler yapıp evrensel hukuk, modern teori, bilimsel eğitim, ekonomik ve de sağlık planlarının temel taşlarını koyarak işe başlar. Derler ya! Dervişin fikri neyse zikri de odur örneğindeki gibi.
Türkiye'de siyasiler başta olmak üzere toplumun tapınırcasına bağlı olduğu anayasanın, evrensellik ve demokrasiyle en ufak bağı bulunmadığı için, bilimsel siyasetin adı en ufak bir sohbette geçmez.
Eğitim yapısının temeli Orta Çağ'dan kalma teokratik hayale dayanması, devleti yöneten siyasi kişilerin bundan cesaret alarak, devleti baba, halkı da zavallı kullar olarak görmekteler.
Sıralanan anlayış doğrultusunda tamamen öz güvensiz kişilik yaratılmış olup, her yönüyle devletin güdümünde ve devletin en ufak bir yanlışını eleştirecek ne bir akıl ne de zekanın varlığı söz konusu değildir.
Siyasette kültürsüz cahil politikacılar, modası çoktan geçmiş insana hiçbir faydası olmayan vatan, din, millet, bayarak ve kişiye tapınmacılık en büyük ilke görülüp, papağan gibi sürekli bunları tekrar ederler.
Özetlenen devlet toplum yapısında, yalancı siyaset ve siyasilerin kim olduğunu anlamak için, en azından siyasi liderle birlikte ekibinin maddi varlıklara olan düşkünlüğüne bakarak sonuç çıkarmak mümkündür. Ancak Türkiye toplumu bunu da becerememekte.
Hangi siyasi anlayıştan olursa olsun, siyasi bir lider ve ekibi topluma sürekli adalet, hak, hukuk, nizam, düzen ve namustan bahsedip, en kısa sürede kendisiyle birlikte ekibini milyarder yaratıyorsa namussuzluğun alası var demektir.
İfade edilen siyasi düşünceler hukuk ve adaleti sürekli ekonomik askeri gücü eline geçiren kişilere göre belirlemektedirler. Bunun adını da Allah nasip ediyor, Allah vergisi aldatmacasıyla halk tamamen zekasızlaştırılmakta.
Tarihler boyu devam eden Orta Çağcı siyasi mantık, istisnaların dışında Türkiye'deki gelmiş geçmiş siyasetçi ve siyasi partilerin hepsi için geçerli bir belirlemedir.
Örneğin her türlü yolsuzluk, adam kayırma, dinine, diline, rengine ve kültürüne göre hareket edip köşe dönülmesi. Asırlar boyu yaşanan bu adaletsizliği bir toplum anlamıyor veya anlayıp karşı çıkmıyorsa, derin bir fobi yoksa patolojik bir kişilik sorunu var demektir.
O zaman şöyle bir soru karşımıza çıkmakta. Türkiye toplumu iliklerine kadar yaşadığı haksızlık ve hakarete rağmen, neden buna karşı koyacak cesareti gösterememekte?. Bu soruyu iki genel çerçeveyle cevaplayabiliriz.
Birinci nokta; toplumu sadece kul ve güdülmesi gereken sürü yerine koyup, korkuyu aşılayan eğitimin verilmesi. İkinci çerçeveyse, sürekli askeri ve ekonomik darbelerle, veremi gösterip sıtmaya razı olmasını sağlayan politikalardır.
Dünyanın neresinde olursa olunsun,siyasetteki doğru ve yanlışları en kestirme yoldan anlayabilmenin tek bilimsel yöntemi, kıvrak bir zeka ve derin bir genel kültüre sahip olmaktır. Bunun gerçekleşmesi içinde çağın şartlarına uygun bir mantaliteyle eğitim, kültür, plan, program ve evrensel adalet yönetimi öğretilmesi gerekir.
Bilimsel siyasi düşünceden gerçek anlamda nasiplenmeyip, sürekli vatan, din, millet ve bayrak edebiyatına dayanan geri ve basit kültürden doğru siyaset, güç, anlayış ve düşünceye sahip kişi çıkması beklenemez. Bu tarz siyaset okur yazarsız insanların kültürüdür.
Özellikle Türkiye'de siyasetin bilimle alakası yokmuş düşüncesinin hakimiyeti, sürekli ekonomik ve askeri gücü eline geçiren kültürsüz cahil insanların siyaset yapmasına büyük olanak tanımakta.
Evrensel adalet, bilim, bilinç, bilgi, kültür, sorgulama ve objektiflikten uzak siyasi anlayışlar, kültürlü insan niteliğine asla önem vermezler. Bunun yerine hiçbir zahmeti olmayan, sadece insanların maddi, manevi korku ve cinsel psikolojik egosuna hitap eden Orta Çağ siyasetiyle yetinirler. 
Zeka, bilgi ve kültürün temel taşları olan evrensel anayasa, bilimsel eğitim ve de çağa uygun sağlık politikalarından uzak, mevcut olanları yazboz tahtasına çevren bir ülkede, ne zeka gelişir ne de kültür.
Çünkü her iktidar olan siyasi anlayış, kendinden öncekilerin kötü, yanlış, yalan, vatan, din ve millet haini olduğu düşmanlığını topluma empoze etmekte. Ve eğitim programı sürekli gericiliğe hizmet edecek şekilde değiştirilir.
Ondan sora vatan din, millet, ülke ve bayrak demogojisiyle ırkçı politika yapmak en hafifinden zeka yetersizliğidir. Bu tarz siyasilerin yetiştiği toplumlarda, halkın siyasetteki yalanları analayacak zekada olmasını beklemek hayalciliktir.
İstisnaların dışında Türkiye'deki siyasi anlayışların büyük bir çoğunluğu, toplumun zeki ve kültürlü olmasını hiçbir zaman istememiştir. Halksa çaresizlik içerisinde okuma yazması olmayan insanların kültürü olan din ve ırkçı siyaset yaparak kendisine değer biçmeye çalışır. Toplumda kültürel gerilik ve zekasızlığı doğuran diğer faktörlerse şunlardır.
1) Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) kurulduğu günden bu zamana kadar, birlik ve bütünlük adı altında herkesi Müslüman devşirme Türk olmaya mecbur etmesi. Halbuki Türklerin büyük bir çoğunluğu Müslüman olmadığı gibi, Müslüman kültüre de tamamen uzaktır. Cumhuriyet aldatmacasıyla Müslümanlaştırıldılar.
2) Her iktidara gelen parti kendi dünya görüşüne göre yeniden bir eğitim plan, program ve yönetim anlayışı ortaya koyup, çocukların bilinçleri yazboz tahtasına çevrilerek zekalarının gelişmesi engellenmekte.
3) Devlet, toplum ve orduyu yönetme liyakatından uzak, sırf din ve etnik milliyetçi kültürle yetişmiş zekasız kişilere, general rütbesi verilip her on yılda bir darbe yapılması.
4) Tüm bunlar yetmemiş gibi bir de dünya bizi üniversiteli görsün diye, her il ve ilçeye üniversite açıp kocaman tabela asarak, lise seviyesinin altında eğitimle bilgili olunacağı mantığının hakim kılınması. Böyle bir dünya görüşüne sahip devlet yönetiminde siyasetçilerin yalan ve yanlış politikalarını anlayacak zeki insanın çıkması mucizelere bağlıdır.
Bu gerçeklere rağmen her siyasi anlayış kendi düşüncesinin tamamen doğru olduğunu söylemesi, Türk siyasettin de yüksek derecede yalanın varlığına işaret eder. Bunu görebilmek yüksek zeka ve derin kültür işidir.
Türkiye'de toplumun kültürel ve siyasi niteliği tahmin edilenden daha düşüktür. Ancak siyasi niceliğin yüksek gösterilmesi, devletin bilinçli dezenformasyonudur. Şu belirleme aslında her şeyi daha net özetlemekte.
Çağdaş bilimsel siyasetin mevcut olduğu ülkelerde devletler; sorumluluğunda olan olmayan her işi en iyi şekilde ciddiyetle yerine getirip, tüm vatandaşların mutlu, memnun olmasına çalıştığını kendisine inandırdığı için devlet, vatan, millet, bayrak sevgisi gibi bilim ve akıl dışı şoven siyasete hiçbir zaman ihtiyaç duymazlar.
Türkiye gibi nasıl gelişeceğini akıl edemeyen evrensel hukuktan yoksun devlet ve toplumlarsa, her dakika, her saat, her gün, bilim ve mantık dışı vatan, din, millet, bayrak şovu yaparak ileri gittiğine inanılması; her şeyin sahte ve yalana dayandığını kanıtlar. Şu deyim tam yerinde bir tespittir. Fazla mal haramsız, fazla laf yalansız olmaz ifadesi, Türk ve Müslümanları en iyi şekilde ifade etmektedir. 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...