çalıştığım torna atölyesi,
akşam alacasında,
beyaz rönoya bindirildiğimde gözlerim bağlı,
koymamıştı bana;
üzerime çullanmakta olan karabasanın ağırlığı henüz.
ne yakalatan dostların yerebakan gözleri,
birinci şubede karşılaştığım,
ne çıkışı olmayan darbe mahkemelerinin
savcısının ve hakimlerinin
varolmayan yüzleri,
bir tanesinin,
komünistlerden kurtarmak için
ceza kestirtiği oğlu ile içerde birlikte yattığım,
nede bir buçuk yıl boyunca evimde barınıp,
duvarlarda ki arananlar resimlerinden ve
birinci şubesinden haydarların
saklamışlığım yanıma kar kalan;
bilahare Antep te,
babası tarafından teslim edilip polise,
68 saife ifadesiyle cezamı kestirenin,
hapse son girişimden bir gün önce,
kordon boyunda karşılaştığımızda
yüzüme bakamazken,
gözleriyle söylediği;
"ben beraat ettim" sözü..
koymamıştı bana;
gerekçeli kararında,
"yüce türk milleti adına";
6 sene bilmem kaç ay hapis,
kamu haklarından men ömürboyu;
nüfusa kayıtlı olduğum il Aydın da
bir o kadar yıl, ay, sürgün,
birde boşanma hakkı,
bizim köroğluna,
İçime oturmamıştı hiç biri!
"yüce türk milleti adına";
evimde "ele geçirilen suç aletlerinin müsaderesi"
kadar;
"memleketimden insan manzaraları kitabı"
ve 15*15 fayans üzerine,
dalgalanan saçlarıyla resmedilmişi
"Nazım Baba"nın...
ben o yüzdendir,
hemde hala,
taş ranzada kuştüyü yastık yaptığım beynime,
kış kıyamet bir ömürde,
yanan köz ocağı olan yüreğime,
Nazım Baba nın,
mısraları ile katlanırım...
yoksa,
ne yürek,
ne beyin,
nede ben ,
üç direkli bir guletin
sereninde esen rüzgar gibi,
türküsünü söyleyebilirdik,
uçsuz bucaksız denizlerin..
3 haziran 2009