Kar

Nejla Arslan kullanıcısının resmi
“Gözün çıksın, boyun devrilsin… Hiç mi acımadın kızına? Baba dediğin kızına bu zulmü reva görür mü? Neye yararsın sen, neye?”

Sonunda hem babasından hem de kendisini satan kocasından kurtuluyordu.  Sabah ilk işi boşanma davası açmak ardından sıcak bir ev tutmak olmuştu. Eşyasız olsundu, alırdı arkadaşlarından yatacak bir döşek.  Morali yerine gelmişti. “Kendime yeni yıl hediyem.” dedi seslice. Sonra kılıksız kocası geldi gözünün önüne. ‘Ya tuttuğu eve de gelirse?’ Gülçin, sinirle camın kestiği parmağındaki kanı durdurmaya çalışıyordu. Aceleyle çıktı dükkândan. Yandaki markete attı kendini. Bir eliyle akan kana bastırıyor diğer elinden kan neredeyse fışkırıyordu. Marketin sahibi telaşla koştu.
“Ne yaptın böyle? Of! Kızım koş yara bandı getir.”
Kız koşarak bantla geldi. Gülçin’in başı dönmeye başlamıştı. İkisi aynı anda pamukla yarayı temizleyip birkaç bantla kapattı kesik parmağı. Bileklerine kadar sızan kanı yıkadı marketteki tezgahtar. Gülçin, dalgın dalgın çıktı, teşekkür etmeyi unuttu.
Lapa lapa yağmaya devam ediyordu kar. Dile kolaydı. Tam yirmi beş kış geçirdi sobasız. Elektrikli battaniyeyi takıp uyumaya alıştı yıllar içinde.  Evin şımarık, sorumsuz oğlunun görevini ya anası ya da babası üstlenerek sadece süreci uzatmıştı. Çocuklar büyüklerden daha çok dayanıyordu belki. Bir şekilde yuvadan uçup gitmişler de olsa Gülçin’in kaderi değişmemişti. “Baba ekmek yok.” diyemedi çocukları. Alacağı cevabı hepsi bilirdi. “Az zıkkımlanın.” Kaynanası elden etekten düşmeseydi belki hâlâ aklı başına gelmeyecek, eli iş tutmayacaktı. Evde yan gelip yatma huyunu kocası başlatmıştı. Kaynanası köyde ne üretse her hafta, yıllarca onlara göndermekle doğru yapmamıştı. Geç geldi aklı başına bu yüzden. Kocasının ne metresi ne içkisi biter, para kazansa bile dışarda yer eve beş kuruş getirmezdi.
Tam da böyle havada değişti kaderi. On beşinde, yılbaşında anasının kestiği hindinin pişmesini beklerken, babasının kumarda kaybederek kardeşinden on koyun alıp kumar borcuna karşılık hindiyi yiyemeden yan eve apar topar kara bir fistanla uğurlanmış, kocası bir poşet eti pufla odaya girince, ısırıvermişti beyaz çikolatasından. Ki o iri hoyrat elleri arkasından sıcak göğüslerine dokunmuş, kusmuştu. “Ne yapıyon abi?“  demesine fırsat vermeden, pis pis gülerek sırıttığı gün hiç aklından çıkmamış, o çok  sevdiği eti pufu bir daha yememişti.
Havanın kararması iyiydi belki. Şimdi meraklı Melahat uzun uzun lafa tutacak canını sıkacaktı. Anasının üstüne kuma olarak gelmesi yetmemiş gibi bir de yaralarını kaşımakta üstüne yoktu.  Anacığı öte dünyaya göç edeli Melahat biraz daha gençleşmiş, babasını daha çok parmağında oynatır olmuştu. Melahat önce babasını gizli gizli eve almış, sonra aleni bir şekilde kendini babasıyla evdeyken mahalleliye bastırarak ilişkinin adını koydurmuştu. İki ev öteden koca evine adım atmak çok zor olmamıştı. Eh kendi kocası da utancından çekip gitmişti. Babasının kapısından geçerken bacasına baktı. İsli isli ne güzel tütüyordu bacası. Mayalı hamur kokusu yayılıyordu sokağa. Yine kıymalı börek yapmıştı demek Melahat.
Gülçin tam köşeyi dönecekken seslendi babası:
“Al boğazımdan geçmiyor cici anan yaptı, sıcakken yeyiver.”
 Gülçin duymazdan geldi, yürümeye devam etti.  “Boyun devrilsin baba, boyun.” Dedi kendi kendine. Kar yüzüne savruluyor parmağındaki kesik sızlıyordu.  ‘Keşke duysaydı.’ diye düşündü.  Bağırdı babası:
“Duymadım sanma, duydum, anası kılıklı. Senin anan da böyleydi işte nankör. “  
Acının verdiği hırsla geri döndü Gülçin.
“Öyle mi diyorsun? Sen duysan ne olacak ki? Şu yüreğimi açsan da bir dinlesen! Sen değil misin beni on beş yaşında on koyun borcuna karşılık satan? Kendin gibi birine hem de. Sen değil misin köle gibi çalışmama göz yuman? Sen değil misin kendinden başkasını düşünmeyen?”
 Gülçin titriyordu. “Ne yapacağımı biliyorum ben. ‘Seni mal karşılığı aldım.’ diye soğuklarda titreten kocama ve sana! On koyun parasını kocamın yüzüne fırlattıktan sonra…  Dün kendime kaloriferli bir ev tuttum. Madem çalışan, kazanan benim, artık korkmayacağım.  Korkmayacağım! Ayrıldı desinler, yollu desinler, kötü desinler, ne derse desinler...   Vazgeçtim. Al şu on koyun parasını kocama ver. Kendin öde borcunu... Çünkü benim borcum bundan sonra sadece kendime artık.”
 Babası ardından söyleniyordu:
 “Bir dükkân açtı ne töre kaldı ne ataya saygı.  Anası kılıklı…”
Gülçin, yeni tuttuğu eve doğru adımlarken, kar başörtüsünü savurdu. “Canın cehenneme baş örtüm... Ben saçlarımı at kuyruğu yapmak istedim ki hep!”

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...