EKMEK ARASI LAGOS KİTABI ÜZERİNE

Alihan Demir kullanıcısının resmi
Son dönemde okuyup sizlerle paylaşmak istediğim bir kitaptan bahsedeceğim.

EKMEK ARASI LAGOS KİTABI ÜZERİNE

Son dönemde bana ulaşan bazı kitaplar hakkında bir şeyler yazmak ve eserin yansımalarını anlatmak istiyorum. Bu aynı zamanda kitapla haşır neşir olan herkesin sorumluluğudur. Bu amaçla üstüne bir şeyler yazılmayı hak eden kitaplardan bir tanesi hakkında görüşlerimi açıklamak istiyorum. Bu eser: Ekmek Arası Lagos isminde bir öykü kitabı. Yazar Baran Arslan’ın derin ve çarpıcı betimlemeleriyle bezediği küçük ama öykü gelişimimiz açısından kayda değer bir kilometre taşı.

Öncellikle eseri meydana getiren yazarın sırf bu öyküleri yazabilmesi bile ilerisi için umut vericidir. Son zamanlarda okuduğum ve beni etkileyen ikinci öykü kitabı. Birincisi Hıdır Murat Doğan tarafından kayda değer bir eser olan Biraz Ormanda Saklanacağım. Ekmek Arası Lagos’a dönersek kısa ve çarpıcı öykülerle bir deniz kültürü panoramasına dönüşen eser bize Sait Faik’ten Halikarnas Balıkçısı’na götürüyor. Yalnız bu izlenim bir kopya değil de adeta bu yazarların göremediği veya anlatmayı ihmal ettiği görüntüleri yakalamamızı sağlıyor. Eser, bu yönüyle ustalardan aşağı kalmayan bir gerçekliğe sahip.

Öykülerde ana karakterlerin ötekileştirilenler, yoksullar, yalnızlar, tutunamayanlar, barınamayanlar, sarhoşlar, balıkçılar, yevmiye karşılığı emek üretenler ve nükleer santral karşıtı protestocular olması; ne yalan söyleyeyim beni realist unsurlardan dolayı etkiledi. Bu yönüyle toplumsal gerçekçi bir öykü kitabıyla karşı karşıyayız. Öyküler her ne kadar durum öyküleri olsa da kurguların çarpıcı sonları bizleri düşündürtmeye yönlendiriyor. Burada iki detayı açmak istiyorum: Birincisi kısa öykülerde marifet en az sözcükle en çarpıcı bir öykü kurgulamak ve yazar burada öykü bitmişken bile devam ediyor. Yazar Baran Arslan hızını almayarak biten bir öyküyü devam ettirerek bizi ikinci bir finale götürüyor. Öykü kurgularında ilerlerken öykünün bittiğini düşündüğümüz anda devam ettiğini görüyoruz. Bu bitmeme durumu, öykünün sarsıcılığını azaltmaktadır. Örnek vermek gerekirse ‘’Arap Yaşar’’ öyküsü bir sayfa fazladan yazılmıştır. Öykünün fazladan yazılması öykü içinde öyküyü doğurmakta ve okuru hem yormakta hem de etkilenebileceği bir sonu aşama aşama etkisini yok etmektedir. Buna kitap dışında bir örnek vereyim: Nazi dönemini anlatan Kitap Hırsızı adlı filmde izleyici filmin bittiğini düşünerek koltuklarından kalkmaya başladığı zaman yeni bir sahneyle filmin devam ettiğini görmekte ve biraz önce kapıldığı o duygusal yoğunluktan tekrar çıkmaktadır. Bu anlamda film final üstüne final yapmaktadır. Bu her ne kadar zor olsa da o kadar etkinin yayılması dağılması açısından da kısa öyküyü boğmaktadır. İkinci detaya geçmeden önce dünyanın en kısa öyküsünü ekleyeyim buraya. Bu öykü Ernest Hemingway’a ait ve öykü şöyle: ‘’Satılık bebek ayakkabısı, hiç giyilmemiş.’’ Evet, tüm öykü bu kadar. Yeri gelmişken bu yönüyle Salinger, Ferit Edgü ve Refik Halit Karay’ı önermem gerekiyor.

Yazar, ikinci detay olarak toplumsal gerçekçi öykülerini kurgularken ya da konuştururken birçok çağdaşımın düştüğü tuzağa düşmeyerek kendini politik bir propaganda dilinden ustalıkla kurtarmış. Yazar her ne kadar ‘Bir Mendil Niye Kanar?’’ adlı öyküde bu tuzağa doğru yürümüşse de kendini kurtarabilmiş. Bu öyküdeki bazı eklemelerin çıkarılmasıyla bu öykü daha da vurucu bir etkiye sahip olabilirdi. Son kısımdaki haber metnini aynen almak yerine bu hissin okura verilmesi için daha sanatsal ve kapalı bir anlatım tercih edilebilirdi. Özetle yazar, öyküler boyunca bu tuzağa düşmeyerek kaliteli bir eser ortaya koyabilmiş. Bu edebiyatta en önemli kıstaslardan biridir. Söylemek istediğini bağıranların edebiyat yaptığını zannettiği bir keşmekeşte eseri yücelten en önemli unsur, politik alt mesajını kurgu ve sanat içinde eritmektir. Sanatsal dili bu yönde inceltmek gerekir. Bunu ustalıkla başaranlar kalıcı olurken sanat yerine politik metinlerle basın açıklamasına benzer içerik üretenleri sanattan saymıyorum. Örnek vermek gerekirse çevremiz bunlarla doludur. Kitaba dönersek kitabın etkileyici öyküsünü anmadan geçmek yanlış olur. ‘’Stres’’ adlı öykü bu anlamda vurup kaçan bir etkiye sahip ve siz öykünün size neler ettiğini düşünürken öykü bitiyor. Hicivle birlikte gülünecek halimize ağlamayı ihmal etmediğimiz öyküde dayak yiyenlerden biri de biz oluyoruz. Her yönüyle etkileyici bir Aziz Nesin klasiği olabilecek bir öykü. Yazarın bu anlamda dili ve kurgusu şaşırtıcı derecede dikkat çekiyor. Öykü birçok yönden etkileyiciliğini koruyor. Düşündürtüyor, sarsıyor, güldürüyor ve dayak yemişçesine sizi yarım bırakıyor. Yazar, mevcut vaziyetimiz budur, neyin medeniyetinden bahsediyorsunuz kardeşim dercesine bizimle burada eğlenmektedir. Bu eğlenmeden herkesin payını alması umuduyla.
Eserin teknik anlamda önemli eksikliklerinden bir tanesine değinerek dil açısından benzer üreticileri uyarmak gerekir. Gerek öyküde gerek şiirde gerek romanda fark etmeksizin düşülmemesi gereken noktalardan bir tanesi de eş görevli sözcüklerin tekrar tekrar yazılmaması gerekliğidir. Yazar burada birçok defa virgüllerin gücüne güvenerek bizleri yoran bir örneklemeye girmektedir. Örnek vermek gerekirse;
‘’yerlerde, arabaların üstünde, kaldırımın dibinde…’’ diyerek uzatıyor. Oysa burada ‘’sağa sola’’ gibi bir tabir bizlere betimsel açıdan yeterlidir. Daha sonra ‘’ Denizkestaneleri, midyeler, mavi yengeçler, ahtapotlar, barbunlar, kalamarlar, karidesler, dil balıkları, lagoslar ve üğütülmüş koyun kellesi … ‘’ diyerek bizlere bir deniz ürünleri isimlerine boğmaktadır. Oysa burada ‘’deniz ananın tüm yavruları’’ gibi bir tabir belki de bizleri daha çok düşündürtecekti.
Hülasa Ekmek Arası Lagos, çıktığı zamanda edebiyatseverler tarafından fark edilmemiş bir öykü kitabı. Ödüllerin kartelleştiği bir zaman diliminde olmamız böyle eserlerin görülmemesine neden olmaktadır. Şahsi fikrim, nitellikli değerlendirmelerin olduğu noktalarda ödüller de alacaktır. Hal durum böyle olunca bizlerin de ödüllere inandırıcılığı kalmamaktadır. Bu çerçevede bu eseri vasatın üstünde bir eser olarak değerlendirip kendimce değerli görüyorum. Yazar dostuma buradan bir kere daha seslenerek üretmeye devam etmesini istiyorum. Tam da ihtiyacımız olan sanat ve öykü yaratmaya çalıştığın eserde belirgin bir şekilde görülmektedir. Bu yüzden üretmek sorumluluğuyla devam etmeni isterim. Kapitalist modernitenin kameralarını çevirmediği varoşlarda kalem oynatan başta yazarımız Baran Arslan’ı ve onun şahsında ötekileştirilenlere yoldaşlık eden herkesin daha çok görünmesi, okunması ve anlaşılması umuduyla.

ALİHAN DEMİR

Yorumlar

Remziye kullanıcısının resmi

Remziye (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Hemen okumalıyım

Jana kullanıcısının resmi

Jana (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Okuyacaklarım arasında olan bir kitap. Şimdi daha çok merak ettim.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...