Kevser Atay
Ben minik bir kız çocuğuyken, düş'ün dalına yaprak olmayı öğrendim. Hep, çok çok konuşur, azar azar ölürdüm! Mevsimlerin böyle fakına vardım; geçip gitmek için gelirlermiş meğer.
O kadar uç noktalara büyürdüm ki, korunaksız uçurumlarda dokunulmaz çiçekler olurdum, öylesine aykırı.
Yapma! Denilen, her şeyi yaptım; ünlemlerin uyarısına, soru işaretlerinin kaygısına, virgüllerin kısacık nefes alışına ve noktaların son oluşuna aldırış edemeyecek kadar ağır düşler besledim. Bir gerçek ne kadar güzel ve görkemli olabilirdi ki bir düşten? Doğumlardan ölümler çıkarıyordum, eşit sonucu biz olan. Bizliğe ilk böyle adım attım. Çoğaldık, sonra hepimizin bir olamayışımıza öfkelendim ve daha sonra bu örselenmiş, saçları darmadağın olmuş, hırçın, asi, ille de yama tutmayan kumaşlar gibi rüzgâra bile kafa tutarak esip geçecek bir ömrü, adaletsiz sorgularda harcatmayacak kadar kendine güvenli, dışarıdan olgun, ama içeride ham meyveleri güneş bekleyen genç bir kadın oldum.