Bir Varmış Bir Yokmuş 2. Bölüm/ Şehriban Tuğrul

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Tandırın çevresine toplananların önü ısınır, arkasında yel eserdi. Ama Sedef Bacı'nın anlattıkları ortamı ısıtır, onların hayal dünyasını renklendirirdi.

 Anlatacağı masalları veya hikâyeleri gizli tutar, bir anlattığını tekrar anlatması için araya haftalar koyardı. Yani anlatılanın tadı, damağınızda kalırdı. Nereye gitse tandır başı onundu. Minderin üstüne yerleşir, sırtını tandırın duvarına dayar, sessizce bekler, herkes susup ona gözünü dikince öksürerek boğazını temizler, başlardı anlatmaya… Loş ışıkta oturan dinleyicilerine, “Bu gece, Kuru Kafa masalını anlatacağım!” deyince çocuklar ürpererek annelerine sokuldu. Anneler, onları şefkatle kucaklayıp, atkılarıyla üstlerini örttüler. Herkes, heyecanla ve merakla, “Hazırız!” der gibi gözlerini Sedef Bacı'ya diktiler.
*
 Mezaristan Prensi Kuru Kafa
Bir varmış; bir yokmuş. Evvel zaman içinde/ Kalbur saman içinde/Pireler berber iken /Develer tellal iken/ ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallarken…
“Çok uzak bir yerlerde bir ülke varmış. Bu ülkenin de çok iyi kalpli kralı varmış. Kral, ülkesi ve halkının rahatı için elinden geleni yaparmış. Karnı tok, sırtı pek halkla birlikte mutlu mesut yaşarlarmış. Halkını sevdiği gibi üç küçük kızını da çok severmiş. Gel zaman, git zaman derken kızlar büyümüş. Kuğu gibi zarif olan, gelinlik çağındaki bu güzel prenseslere, “Sizi benim istediğim kişilerle evlendireceğim, razı mısınız?” demiş. Onlarda “Babamız ne eylerse, güzel eyler!” demişler ve kısmetlerinin seçimini babalarına bırakmışlar. Üç güzel prenses, başka ülkelerden gelecek, yakışıklı prenslerini heyecanla bekleye dursun; Kral, kızlarının genç olan halktan birisiyle evlenmesini istermiş.
*
Bir gün, meydana toplanan halka tellal, “Duyduk duymadık demeyin, kralımız kızını sizlerden biriyle evlendirmek istiyor. Yürüyüşe çıktığı bir gün, karşısına ilk çıkacak olan bekâr bir gence verecek.” demiş. Ertesi gün, karşısına ilk çıkan yakışıklı gençle; kırk gün kırk gece süren, yemekli, çalgılı düğünle büyük kızını evlendirmiş. Sonra ortanca kızını... Küçük kızının kısmeti için sokağa çıktığında, tıngır mıngır yuvarlanarak bir kurukafa önüne çıkmasın mı? Kral kızına kıyamamış ama kızı,  “Sözünden caymak bir krala yakışmaz babacığım!” demiş. Etrafındakiler, “Kralım! Kuru kafanın yüzü ve aklı güzel, sözünüzü tutmalısınız.” derler. Kral içi kan ağlaya ağlaya en akıllı, en güzel ve en sevdiği kızının kuru kafayla evlenmesine razı olur.
*
Halkın ona acıması, kıskanan ablalarının dalga geçmesi Prensesin çok zoruna gider. Acısını içine gömerek, kırk gün kırk gece süren düğününde eğlenmeye çalışır. Süslü faytonlara bindirilir ve çeyizi ile yola koyulur. Kurukafa; taşlara çarpa çarpa, tozlara bulana bulana, arabaların önünde tıngır mıngır yuvarlanarak gider. Onu takip edenler bir mezarlığa girdiğini görünce çok korkarlar. Kuru kafa, artık herkesin geri dönmesini ister.
Yalnız kaldıklarında, korkmakla beraber olacakları merak eder Prenses. Kurukafa eşinden, mezarın deliğine adımını atmasını ister. Kız, korka korka, yavaşça mezarın içine doğru adımını atar. Adımını atar atmaz, hayretler içinde kalır. Karşısında ışıl ışıl parlayan kocaman altın bir kapı vardır. Kapıdan girince, heyecanla Kuru kafaya bakar, gövdesi yerine geldi mi, değişti mi diye. Kuru kafa ise yerde tıngır mıngır gitmekte… Karşısındaki sarayın şatafatlı görünüşünden gözünü alamaz. Bambaşka bir dünyaya girmenin şaşkınlığı ve ürkekliği içindedir.
Kuru kafa, bahçeyi görmemesi için prensesi yan yoldan saraya götürmek ister. Prenses,  Kurukafayı takip ederken, bülbüllerin ve çeşitli kuşların ahenkli, güzel melodileri kulağına gelir. Bu güzel seslerden büyülenmişçesine, cennete benzeyen bahçeye doğru yürümeye başlar. Her adım atışında; çiçekler, güller, meyve ağaçları renklenir, yeşillenir, onu yerlere eğilerek selamlarlar, çimler ayağına sürtünür. Prenses de koklayarak, okşayarak, meyvelerini tadarak onları selamlar. Kelebekler, zarif ve rengârenk benekli kanatlarını çırparak, etrafında uçuşarak sevinçlerini gösterirler. Kuru kafa, yıllardır cansız ve renksiz olan bahçenin birden canlanmasına, renklenmesine çok şaşırır. Prensesi kabullendikleri için de çok sevinir. “Birde beni de affetseler, sevgili prensesime bağışlasalar!” diye dua eder içinden. Bahçe, tekrar eski haline dönecek korkusuyla, tedirginlik içinde acele saraya götürmek ister.  Gözü Kurukafanın üstünde olan Prenses, “Neden huzursuzsun?” der. Sarayda beklendiklerini, gitmeleri gerektiğini söyler.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...