İKİ YOLCU

Rauf Akar kullanıcısının resmi
Aslında araba kullanmak beceri işi midir bilmem ama bana her zaman kolay gelmiştir. Belki de bu beceriyi sık sık yollarda kalmama ve sürekli eski arabaları kullanmaya borçluyumdur. Eğer eski arabaları kullanırsanız, siz gün be gün yeni şeyler öğrenirsiniz. Eğer yolda her hangi bir arızadan dolayı kalırsanız ve tamir için birilerini çağırırsanız, çok şeyler öğrenemezsiniz.

Ben eski arabaları kullanarak çok şeyler öğrenmişimdir. Örneğin araba aniden istop etti. Hemen kaputu açarsınız ve akü başlıklarını kontrol edersiniz. Çünkü gevşemiş de olabilir. Ya da araba şarj etmiyordur ve şarj motorunun kömürleri bitmiş de olabilir. Bunlar biraz da teknik işlerdir, ama bir şoför tarafından bilinmesi gereken bilgilerdir. Arabalar genellikle, belli başlı arızalardan dolayı yolda kalırlar. Son model arabalar daha karmakarışık, beyinleri falan varmış güya. Eski eski arabalar beyinsiz miydi sanki? Ben bu beyinli arabalardan ise hiç anlamam doğrusu. Bazen elime bir arkadaşın son model arabaları denk gelir. Onlara bindiğimde son derece rahatsız olurum. Çünkü arabanın hiçbir tarafından ses gelmez ve kullanımı çok rahat olur. Bana ise rahatsızlık verir. Ben arabaya bindiğim zaman, arabanın, türlü yerlerinden sesler gelmelidir. Hatta içeriye delik yerlerden yollardaki tozlar girmelidir. Bu yüzden böyle arabalara yıllar yılı binmekten dolayı, yeni arabaları hiç haz etmemişimdir ve böylece çok para vermeyip, büyük karlar etmişimdir. Ne gerek var yeni araba almaya. Bir defa çok paradır, vergisi ve algısı da yüksektir. Gideceğin yere ha yeni arabayla git ha eski arabayla git ne fark eder. Eğer araba yolda falan kalırsa, biraz geç gidersin gideceğin yere o kadar. Yeni araba almak bana göre hiç akıl karı falan değildir. Yine de siz bilirsiniz.

Bir gün elime 1964 model eski bir Opel geçti. Bu arabanın her yerinden sesler geliyor ve aynı zamanda ise içerisi de toz alıyordu. Toz almasını bırakınız, çok da yolda kalıyordu. Tam bana göre arabaydı doğrusu. Hem de çok ucuza almıştım. Bu araba sayesinde, araba kullanmaktan tutun da tamiratına kadar çok şeyler öğrenmişimdir. Bununla bir Türkiye turuna çıkayım dedim. Malatya’ya kadar araba hiç arıza yapmadan yoluna devam etti. Sadece bir yerde istop etti. Dağın başında yolda araba birdenbire duruvermişti. Ben de kaputu açmış ve arızanın nerede olduğunu öğrenmek istemiştim. Basit bir şeymiş. Akünün kutup başlarından birisi gevşemiş. Kutup başını anahtarla iyice sıkılaştırdım ve tekrar yoluma devam ettim. Dağ başlarından inerken bu sefer arabanın frenleri boşalıverdi. Frene basıyorum, basıyorum, bir türlü durmuyor. Bu sefer motor freni yapmama gerektiğini anladım. Motor freni demek, vites küçültmek anlamına gelir. Yani dörtle giderseniz, arabayı üçüncü vitese alırsınız. Böylece sürekli vites küçülterek, birinci vitese kadar inersiniz. Arabaların viteslerinin belli bir hızları vardır. Ne kadar gaz verirseniz verin, belli bir hızdan yukarısını geçemezsiniz. Çok gaz verseniz arabayı bağırttırırsınız. Araba vites ister, daha hızlı gitmek için. Arabayı durdurmaya gelince. Birinci viteste yavaş yavaş giderken, isterseniz kontak anahtarını kapatarak zank diye durabilirsiniz. Birinci viteste gaz vermezseniz, araba çok yavaş gider ve o anda da kontağı kapatarak, kazasız belasız durmanız mümkün olabilir. Ben de en yakın şehre kadar, freni tamir ettirmek için, yolun durumuna bağlı olarak, arabayı sürmeye devam ediyordum artık. Böylece dağları ine çıka bir süre idare ettim. Yolda böyle giderken, ilerde, kızlı erkekli iki turist el kaldırdılar. Üçüncü vitesle gidiyordum. Hemen arabayı ikiledim, sonra birledim ve yanlarından biraz ilerde kontağı kapatarak, zank diye durdum. Koşarak yanıma geldiler. Arka kapıyı açarak içeriye girdiler, sırt çantalarıyla. “Hello!” dedim.

 “Hello! “dediler.

 “Nerelisiniz?”

“Ben Yeni Zelandalıyım.”

 Ben de Danimarkalıyım.”

“Bir yerlerde mi buluştunuz böyle?”

“Evet gezip tozarken, bir yerlerde tanıştık. Bizde beraber gezmeye karar verdik.” dedi Yeni Zelandalı kız.

 “İyi yapmışsınız vallahi!” dedim. Bence en iyisini yapıyorlardı. Çadırları, sırt çantaları yanlarında kafalarına göre takılıyorlardı. Daha ne olsun. Benim gibi akılsızlar ise arabayla geziyorlardı. Arabayı çalıştırmamıştım daha. Çünkü onlara gerçeği anlatmam gerekiyordu. “Yalnız arkadaşlar! Sizlere açıklamada bulunmak zorundayım.” dedim.

İkisi de merakla bana baktılar. Kız güzel bir kızdı doğrusu. Bu kızla dünya yetmez, Mars’a bile gidilebilirdi. Arkamı dönerek, “Yalnız, arabada fren yok. Frensiz yolculuk yapıyorum.” Bunu der demez, ikisi de paldır küldür arabadan indiler. Öyle bir inişleri vardı ki şaşar kalırdınız. Ben de arabadan indim:

“Yahu bir şey olmaz arkadaşlar, ben elli km. böyle geldim yahu.”dedim.

Benden epey uzaklaşmışlardı. Neden bu kadar uzaklaştılar bir türlü anlayamadım. Sanki karşılarında, bir ayı görmüşler gibi korkmuş bir halleri vardı.

“Yahu gelin, gelin, bir şey olmaz!’’ diye bağırdım arkalarından elimle işaret yaptım. Kafalarını iki yana sallayarak, “Thank you “ diyerek benden daha da uzaklaştılar.

 Ben de ‘ne haliniz varsa görün’ dedim içimden. ‘Şu insanlara iyilik yapmayacaksın. Hem arabayı durduruyorlar hem de binmiyorlar.’ Ben de iyice kızdım ve arabayı çalıştırdım. Aynadan onlara bakarak, “Çok beklersiniz” daha dedim. “Nankörler!”

 Arabayı çalıştırdım ve yoluma kazasız belasız 200 km. daha gittim.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...