Mutlaka Okunması Gereken Bir Kitap/ Aziz Tunç

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Hayatın içinden geçerken birçok değişik karakterlere rastlarız. Biri hayatını anlattığında, biraz hayıflanarak, biraz da kıskanarak,

Kendimi bir anlatsam, hayatım romandır'' der çıkarız işin içinden. Aslında her hayat, bir romana, bir hikayeye konu olacak kadar zengin ve ilginçtir. Değil mi ki hayat, iyilik kötülük, varlık yokluk arasında tükenir gider; başka bir deyişle her şey insana dairdir. O halde her hayat bir romandır; yeter ki yazmasını bilelim...
Ali Rıza Aksın'ın "Kırmızı Fare" adlı anı romanını okuduğumda tam da bu duyguya kapıldım: "Neden yaşadıklarımızı yazmayız? En basit, en sırada hayat bile içinde esaslı bir roman taşır."

Kitap, seksen öncesi Maraş ve Pazarcıkta'ki yaşanmışlıkları anlatıyor. Bu yönüyle bir ilktir ve özel bir öneme haizdir. Bilindiği gibi o döneme ilişkin sayısız kitap, sayısız makale yazıldı. Ve yazılıyor da. Elbette yazılmalı; gerekli de... Çünkü söz konusu dönem, Türkiye ve Türkiye hakları açısında son derece özgün özelliklere sahiptir. Bu bile o dönemin yazılmasını gerekli kılar. Öyle ki, sorumlu bir aydın için o dönemi yazmak hem bir zorunluluk, hem de sorumluluktur. Hele Ali Rıza Aksın gibi o dönemin acısını ve sevincini tatmış olanların belgesel nitelikteki bu özgünlüğü, günümüze ve geleceğe taşımaları son derece anlamılıdır.

Bugün metropollerde yaşayan bir çok insan, o özgün süreci yaşamadıkları halde Maraş söz konusu olduğunda yazıp çizmekte, çoğu kez gerçeklerden uzak, tatsız tuzsuz şeyler sunmaktadırlar bize. Bir diğer şey de, seksen ve seksen öncesinin büyük acıları, metropoller esas alınarak anlatıldı. Mesela Metris, Diyarbakır, İstanbul ve Ankara'yı yazanlar, nedense taşrayı yazmadılar. Oralarda nasıl bir solculuk yürütüldü, ne tür çelişkiler yaşandı, ne acılar yaşandı bilemedik. Fatsa anlatıldı, Dersim anlatıldı, ancak mücadelenin arka bahçesindeki taşra hep es geçildi. Maraş da böyle. Hâlbuki hep merak etmişizdir, toprak dağılımını, toprak işgallerini, solun ortaya çıktığı o ilk yılları, köy odalarındaki tartışmaları, kavgaları, yerleşik düşüncelerin, inançların, ağaların, zenginlerin, dedelerin, imamların, muhtarların, oğlanların, kızların o ilk tepkisini, ilk etkilenişini... Oysa Maraş, Maraş Katliamı'na kadar mücadelenin ağırlıklı olarak köylerde geçtiği bir yer.
Peki Maraş'ı bu yönüyle anlatan kaç kitabımkız var? Doğrusu bu alanla ilgili biri olarak vereceğim cevabın pozitif olmadığını biliyorum. O yıllarda Maraş'ın otantik dokusunu, çarşılarını, dükkanlarını, ilişkilerini, çingenelerini, Alevi köylerini, cemli semli ibadetlerini, öğrencilerini, baskıcı eğitim sistemini, o eğitim sistemiyle yetişen çocukların pedagojik-psikolojik gelişimini, romanda çarçabuk ısındığımız Meno'nun, Abbas Dede'nin, Saydo Dede'nin, Xallo'nun, Şimr'in, Allo'nun kişiliğinde vücut bulan o saf, naif Aleviği, dünyadan, Alevilerden habersiz, Cerit, Bertiz ve Berite kadar uzanan dağ Türklerinin nefretini, bu nefret ve ön yargıdan yararlanmaya çalışan Maraşlı egemen güçleri, öylesine başarıyla işlemiş ki Aksın, doğrusu bu ayarda bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.

Halbuki diğer bölgelerde yapılmış olan böylesi çalışmaların Maraş'ta yapılması hem gerekli hem de böylesi bir hazinenin toplumla buluşturulması şarttı.
Maraş ve çevresinde yaşanan o yıları, acıları, sevinçleri bilmeden bir yanımız eksik kalır. Nasıl ki Franz Werfel'in Musa Dağ'da Kırk Günü'yle, Hanz-Lukas Kieser'in Iskalanmış Barış'ını okumadan 19 ve 20. yy. başındaki Ermenileri anlamayacaksak, Ali Rıza Aksın'ın Kırmızı Faresi'ni okumadan da o yılların Maraş'ını anlayamayız. Öyle bir anlatıştır ki bu, bazen yazar hikayesinin ekseninde devasa bir süreci, bazen de bir döneme damgasını vuran o büyük sürecin ekseninde kendisini anlatır. Metaforik bir benzetmeyle önce filleri huzursuz eden karıncaları, sonra amuda kalkışan Filleri, yıkılan binaları, devrilen çamları ve bundan kendisi gibi zarar gören karıncaları anlatılır. Yer yüzünde bundan erdemli bir iş mi olur mu? Böylece yazar, gelecek kuşaklara esaslı bir kaynak sunar.
Kırmızı Fare, bölgeye yönelik bir çok bilginin açığa çıkmasını sağladı. Bölgeyi çok yönlü işleyerek bilgimizi, algımızı zenginleştirdiği gibi Maraş'a yönelik negatif algının değişmesine de katkı sundu. Maraş insanının değişecebileğinin ip uçlarını verdi. Bu bile tek başına kitabın değerini anlatmaya yeter de artar da...
Bu nedenle, iyi ki bu kitabı yazdın demekle yetinmeyerek, bu kitabın mutlaka okunması gerektiğini söylüyorum. Sonuç olarak, iyi ki bu kitap yazıldı, iyi ki bu kitabı okudum."

23. 01. 2015, Ankara

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...