İnsan, Kültür, Felsefe, Siyaset ve Aleviler-4-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Siyasetin Doğuşu:

     
Gerçek siyaset; insan için en zor şartlarda bunu kendi yaşamında uygulama iradesini gösteren felsefi bir duruştur. Uygulanmayan siyasetle yaşamak, hayal deryasında boğulup yok olmaktır.
                                                              
Dünyanın her toplumunda kültürel derinliğe sahip olmayan büyük çoğunluk, siyasetin yaşam için gerekli olmadığını, hatta siyaset olmasa insanların daha rahat yaşayacaklarına inanılmaktadır. Bu anlayışı yaratan esas sebep, toplumu yönetmek için siyasete girip vatan, din, millet edebiyatıyla arsızlık, yolsuzluk ve hırsızlık yapan devlet yöneticileridir. Her insan şunu bilmelidir ki, insanın yaşamı siyasetin özüdür. Ancak toplumun başına bela olmuş dinci, sermayedar, kariyerist ve güce tapınanlar, siyaseti sürekli kirlettikleri için, insanlar tanrıdan usanır gibi siyasetçiden de nefret etme noktasına gelmiş bulunuyor. Siyasetsiz insanın kurallı, düzenli yaşaması mümkün değilken, günümüzde daha büyük önemi var bunun.  Siyasetin insanla birlikte var oluş aşamaları, kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir.
 
Klan topluluklar, M.Ö.500 bin yıl evvel, doğal içgüdüsel yaşamlarında, siyasete giden yolun ilk taşlarını döşeyenlerdir. Bunun bilincinde henüz olmadıkları halde, her geçen gün yeni aktiviteler icat ederek ilerlediler. Bunlar insanın doğasından gelen gerçeklikler olduğuna göre, yapılması gereken tek şey, doğru, gerçek ve adaletli siyaset nedir? Ne şekilde uygulanacağını bilmektir. Siyasetin gerçekliğini, zorunluluğunu ve zorluğunu daha net anlayabilmek için, siyaseti kimlerin ne amaçla kullandığına bakmak yeterlidir.
 
Siyaset; Arapça kökenli bir kelimedir. Edep, terbiye ve kurallı yaşamak anlamlarını içerir. Siyasetin bu özet kavramından anlaşılacağı gibi, insanı belirli kurallar içerisinde daha huzurlu, müreffeh yaşatmaktır. O zaman bizler eğitim, bilgi, bilim, teknolojiye sahip modern insanlar olarak, şu gerçeği bilmek zorundayız. Sınırsız, egoist, hayvani bencilliklerimizle, diğer kültürlerde olduğu gibi siyaseti de kirletmemiz, siyaset felsefesinin suçu değildir. Gerçekten temiz huzurlu bir yaşam isteniyorsa, evrensel adalet ilkelerine sahip siyaset kurumlarını oluşturmak, her birey ve toplumun birincil görevi olmalıdır. Bencil, art niyetli kişi ve toplumlar, gerçek adalete mecbur edilmeden egoist duygularla siyaset yürütülmesi, siyaset başta olmak üzere tüm kültürleri kirletmektir.
 
En yakın tarih olarak M.Ö.65 bin yıllarında klan topluluklar, içgüdüsel duygularla günlük olarak av ve toplayıcılığın daha verimli gerçekleşmesi için, kabaca aralarında yaptıkları doğal iş bölümü, siyasetin ilk proto tipidir. Her çağın sosyal koşulları siyasetin nasıl gerçekleşeceğini belirlerken, Paleolotik Çağ’daki mevcut sosyal yapı barınak (Kulübe-Mağara) yapmak, bitki toplamak, avlanmak ve klanın can güvenliğini doğal korku güdüsüyle sağlamaktı. Günlük olarak doğal şekilde gerçekleştirilen bu aktivitelerin, siyaset olduğunun bilincinde değildi henüz anatalarımız. Kaldı ki doğada kendiliğinden gerçekleşen hiçbir olayın, neden ve nasıl meydana geldiğini bilip anlayacak düşünce, bilinç yapısına ulaşamamışlardı.
 
Diğer kültürel yapılar nasıl ki aşamalı gelişip, kavramsallıkları değişerek kapsamları genişlemişse, siyaset kültürü de Mezolitik ve Neolitik Çağ’da kapsamı daha da gelişiyordu. Neolotik Çağ insanı; barınma, tarım, av, değişimci ticaret, avlanma, savunma ve inançsal organizasyonları, ilk belirgin siyasetlerdendi. Fakat Neolitik insan, bunları siyaset olarak değil, inançlarının bir gereği görüyorlardı. Her şeyi birlikte üretip, eşit paylaşıma dayanan komünalizmin varlığı sayesinde, uygulanan faaliyetlerde ciddi bir karışıklıktan söz edilemez.
 
Siyasetin ikinci belirgin aşaması, kral tanrılar çağıdır. İnsanlık yaşamında bazı olumlulukların dışında, daha çok kötülüklere sebep olan Sümer Krallığı, siyaset kültürünü daha yüksek uygulama alanlarına taşımıştır.  Böylece Sümerlilerin; ticaret adıyla icat ettikleri faiz ve artı kâr, ihtiyaç maddelerine parasal (fiyat) değer biçme, insanları köleleştirmek ve parası olanın şatafat içinde yaşaması, siyasetle gerçekleştirilen en büyük adaletsizliklerdendi. Söz konusu dönemde yazının icadıyla giderek insanların okuyup yazmayı öğrenmesi, düşünme yeteneklerini geliştirirken, siyasetteki tartışmaları da derinleştiriyordu. Bireysel, çıkarcı, feodalist ve kutsallıklara sarılarak hükmedenlerin, yürüttüklerinin insanlığı hayvanlaştırdığı, Neolitik komünal kültürden biliniyordu. Yine de insanların çoğunluğu eğitimsiz ve bilgisizlikten kaynaklı tüm uygulamaları, tanrılarının gereği olarak alın yazısı sayıyorlardı. Bu mantık semavi dinlerde daha da yüceltilerek, 1600 yıllarına kadar en yüksek seviyede yaşatıldı. Daha sonra eğitimin genişleyip yayılması, pozitif bilimlerin gelişmesiyle, din vb. anlayışların siyaset uygulamalarının kader, alın yazısı olmadığı, insanların egoist çıkarlarının bir sonucu olduğu gerçekliğini ortaya koydu felsefeciler.
 
1800’lerden itibaren Avrupa başta olmak üzere batılı ülkeler, üniversitelerde siyaset bilimi adıyla fakülteler oluşturup, kürsülerde siyaset dersleri vermeye başladılar. Bilimsel bu çalışmalarla her düşünce yapısının kendi ideolojisine göre bir siyaset yürütme karakteri oluşturduğu, bunun hiçbir şekilde doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Her ne adla olursa olsun, siyasi politikalar kader olmaktan çıkarılıp, evrensel insan hakları ilkelerine göre belirlenmesi, insanlık için tek doğru yoldur. Ayrıca felsefeciler, hiçbir siyasi düşüncenin siyaseti, temel insan hak ve hukukundan üstün, kutsal, yüce ve daha adaletli olamayacağını, üstüne basa basa ifade etmişlerdir. Geçmişte ve günümüzde siyasette etkili siyasi düşüncelerden dinler, kapitalizm, sosyalizm, liberalizm ve bunlara paralel hareket eden ideolojik oluşumlar, insanların manevi, psikolojik duygularını kullandıkları için, siyaseten insan hakları ihlalidir. Etkili siyasetlerin uygulamalarına kısaca göz attığımızda, anormalliklerini daha net görebiliyoruz.
 
Bilimsel çalışmalardan biraz olsun ders çıkaran Avrupa burjuvazisi, burjuva demokrasisini uygulayarak, dinin doğrudan siyaset yürütme ve etkili olma imkânını elinden almış olup, dolaylı etkisine müsaade etmiştir. Avrupa vb. ülkelerin bu uygulamaları yeterli olmasa da en azından, mevcut dünya koşullarında iyi bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan demokrasiye geçmemiş Türkiye gibi dinci, ırkçı, totaliter, diktatör vb. siyaset yürüten ideolojik ülkelerse, yalnızca seçme, seçilmeyi en büyük demokrasi olarak halka kabul ettirmişler. Esasında sosyal, siyasal her faaliyetleri din ve ırkçılığın özüdür. Dinci, ırkçı uygulamalar İslam ülkeleri başta olmak üzere, birçok devletin siyasetteki en büyük ilkesi durumunda.
 
Dinci, kapitalist ve liberal siyasi anlayışların, modasal bazı giyim ve aktivitelerin dışında, maddiyata tapınmada birbirlerinden çokta farklı bir ideolojiye sahip değiller. Kapitalist, liberal burjuvazinin siyaset yürütme mantığındaki temel ilkeler para, (Sermaye) tanrı, din ve askeri güç, en çok tapındıkları siyasi araçlarıdır. Bunu dinci siyasetlerde de görüyoruz. Kapitalist ve liberalizm demokrasi, laiklik, sekülerizm gibi argümanları kullanması, insanlığı geliştirmek değil parayı tanrılaştırmak içindir. Parayı tanrılaştıran burjuva siyaseti, kendisine yakın gördüğü dinci vb. anlayışları, her türlü desteklediği gibi işi bittiğinde darbeyi vurmaktan da çekinmemiştir. Her iki burjuvazinin böyle çirkin, arsız bir siyaset anlayışı olduğu bilinmeli.
 
Sol ve sosyalist siyasetler ise, sosyal devlet, asgari düzeyde eşit yaşam ve adaletli paylaşım düşüncesi temel ilkeleri olduğu halde, çoğu zaman bunu doğru düzgün gerçekleştirmezler. Nedeniyse; solcuların en büyük zaafları kariyerist kişiliğin ağır basması, maddiyatın cazibesine kapılmalarıdır. Kariyerizm ve maddiyat; burjuva siyasetinde temel ilke olup, bunu açıktan savundukları için temel ideolojileriyle uygunluk taşıyor. Sol ve sosyalistler, ilkesel olarak kariyerizm gibi zaaflıklara karşıyken, içlerini yiyen bu hastalıktan kurtulmak yerine, fırsat buldukça egolarını tatminine çalışmaları, sol siyasetin en büyük kötü özelliğidir. Bu yüzden gerçek evrensel adalet ilkelerine göre siyaset yürütmek için her devlet, kişilik sorunu üzerine araştırma yapan ve siyasete girecek kişilerin yeterliliklerini onaylayacak bağımsız bir Enstitü açılmalıdır. Ve her önüne gelenin, parayla siyaset yapan ya da siyaseti yönlendirenler, böylece tamamen engellenmeli. Alevilerin siyasetteki rollerine gelirsek.
 
Aleviler var oldukları tarihlerden itibaren, en ağır, zor şartlarda siyaset yürüten inançsal bir topluluktur. Buna rağmen kalıcı bir siyasal kuruma sahip olamamaları, siyaseten geleceği belirlemede her zaman etkisiz durumdalar. Alevilerin diğer konularda olduğu gibi siyasette birden çok engelleri var. Ancak en büyük engel, Alevilerin temel siyasi felsefi çıkış noktasında netleşmemiş olmalarıdır. Aleviler; her koşulda ırkçı, dinci siyasi anlayışlara karşı olsalar da kendilerini ve ortaklaştıkları sol siyasetlerin handikapları üzerinde bilimsel analizleri bulunmuyor. Sürekli savundukları evrensellik, insan hakları, doğacı vb. argümanların, bireysel ve toplumsal pratikte bir karşılığını göremedikleri halde, bunu değiştirip geliştirmek akıllarına gelmiyor. Asırlardır aynı mantaliteyle yerinde saymaya devam ediyorlar. Örneğin Alevilerin çoğunluğu; Türkiye’deki dinci ve sözde laik ırkçı burjuva siyasetinin, direkt dolaylı destekçisidirler her zaman. Kendilerini bundan nasıl kurtaracaklarını ciddi olarak tartışmıyorlar? Aleviler sahip oldukları inançsal düşünce yapıların, bilimsel olarak analiz etmeden, siyasette asla etkili olamayacaklarını bilmelidirler.
 
Kaynaklar:
Donna Rosenberg- Dünya Mitolojisi. İmge Yay.
Charles Keşt Maisels- Uygarlığın Doğuşu. İmge Yay.
William H. Mc. Naill- Dünya Tarihi. İmge Yay.
Alaaddin Şenel- İlkel Toplumdan Uygar Topluma. Birey Yay.
Georgis Politzer- Felsefenin Temel İkleeri. Sosyal Yay.
Misea Eliade- Şamanizm. İmge Yay.
M. İlin- E. Segal- İnsan Nasıl İnsan Oldu. Sosyal Yay.
Willem Reich- Kişilik Çözümlemesi. Payel Yay.
Erick From- İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri. Payel Yay.
Musa şanak- mezopotamya’da Dinlerin Doğuşu. Aram Yay.
Doğan Avcoğlu- İnsanın Davranışı. Remzi Kitapevi.
Abdullah Öcalan-Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine. Mem Yay.
Sigmund Freud- Günlük Yaşamın Psikolojisi. Payel Yay.
E. Reed- Kadının Evrimi 2 Cilt. Payel Yay.
Samuel Noah Kramer- Tarih Sümerde Başlar.Kabalcı yay.
Michel Faucoalt- Cinselliğin Tarihi. Ayrıntı Yay.
B. Malinowski- Vahşilerin Cinsel Yaşamı. Kabalcı Yay.
Ulriech VBrökling- Disiplin. Ayrıntı Yay.
Alaaddin Şenel- Siyasal Düşünceler Tarihi. Bilim ve Sanat Yay.
Micea Eliade- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 3 Cilt. Kabalcı Yay.
Robert B. Cialdini- İnsanın psikolojisi. Medya Cat.
Yuval Noah Harirti- Hayvanlardan Tanrılara Sapiens. Kolektif Yay.
David Eagleman- Beyin. Domingo Yay.
Dr. Loumann Brezandini- Erkek Beyni. Say Yay.
Dr. Loumann Brezendini- Kadın Beyni. Say Yay.
Alfred Adler- İnsanın Doğası. Payel Yay.
J.M. Roberts- Avrupa Tarihi. İnkilap Yay.
Alaaddin Şenel- İnsanlık Tarihi.
Evrim Ağacı- İnternet Sayfası
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...