
İtirazımıza gülmüş, “Sözümü tekrar ediyorum, edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.” diye yinelemişti Ömer Polat öğretmenimiz bizim bilgiç ve vakur tavrımıza karşın.
Şaşırmıştık bu sözüne. Madem bir hastalıktır, madem tedavisi yoktur, hocamız neden bir müddettir yazmıyor ya da yazamıyordu? Bizleri dinlemiş, düşünmüş ve bizi de düşündürmeye çalışmıştı en sevecen haliyle. “Yazmaya sadece ara verilir. İnsan ruhu bazen boşluklardadır. İşte o zaman yazamazsınız. Ama unutmayın ki yazmak denen olgu estetiği mümkün olmayan bir çizgidir. Ruh o boşluktan çıkar çıkmaz bıraktığınız yerden ve aynı hızla başlarsınız.” diye eklemişti.
Bu sözler çok anlamlıydı belki o yıllarda bizim için; ama doğruluğu kanıtlanmamış, havada kalmış sözlerdi. Gerçekten de böyle miydi? Yazmak bir alışkanlıktan öte ruhun doyumu mu idi? Yürekten taşan damlaların biriktiği bir gölet mi idi?
1976 yılıydı… O zamanlarda kaldı bu konuşmalar ve unutulup gitti.
Yıllar geçti; kalemin yerini daktilo aldı. Yazan her insanın genelde evinde küçük de olsa bir daktilosu olurdu. Beyaz ya da saman kağıdına ya da pelür kağıdına yazmak için kalemden kolaydı ama yine de zordu. Silmesi, gürültüsü, yavaşlığı, şerit bitmesi, şerit yırtılması, çabuk bozulması ayrı ayrı bir dertti.
Daha da zaman geçti; bilgisayarlar birden hayatımıza giriverdi. Hızla gelişti. Artık yazanlar bilgisayar kullanıyordu ve yazanlar için bir rahatlıktı. Önceleri az yazı üreten kalemlerin önünü açmış, büyük bir dost olmuştu bilgisayarlar.
İnternet artık insanlar içindi. Her rahatlığı ayaklarına kadar getiriyordu. Bloklar, Gruplar Edebi siteler, Şiir siteleri çoğalıvermişti birdenbire.
Ben ilk olarak blok sitelerinde, dernek sergilerinde ve daha sonrada Türk Medyadan temsilcilik aldım ve yazmaya başladım internet ortamında. Çok da hoşuma gitmişti. Yazıyordum, yazanları okuyordum, yorumlar alıyor ve yorumlar yapıyordum. Yorum yapmak ve yorum okumak benim için zevklerin en güzellerinden biri idi. Yazdıklarıma yorum yapan okur ve arkadaşlarımlar, kendilerince, görebildiklerince kalemimi eleştiriyor, ne yapmam gerektiğini belirtiyor ve bana yol göstermeye gayret ediyordu. Bunu yaparlarken de asla bir büyüklük, kendini beğenmişlik, kibir gibi duygular yoktu. Ben de hak vermişsem teşekkür ediyor, aksini savunuyorsam da alt yorumla gerekçeleri sıralıyordum. Böylece yazılar geliştikçe gelişiyordu. Yorum alan da yorum yazan da memnundu; çünkü edebi çizgisi, edebi dünyası gelişme içindeydi.
Son iki yıldır edebi sitelere katıldım. Bloklardan daha önemliydi benim için ve o nedenle blokları ikinci planda bıraktım. İlk anlarda, bloktaki alışkanlıkla, edebi sitelerde yorumları bildiğim şekilde yazmaya başladım. “Şunu şu şekilde yapsaydık acaba daha mı güzel olurdu? Noktalama işaretlerine dikkat etmemişsiniz; oysa dikkat etseydiniz yazınız daha bir zenginleşirdi,” gibi buna benzer yorumlar…
Oysa edebi sitelerde edebi fikir alışverişi daha güzel olur diye düşünmüştüm. Edebi düşünce kazancı kat kat fazla olur demiştim. Hayal kırıklığı yaşadım uzun süre.
Bıraktım bir süre yorum yazmayı. Bana yazanları okumayı da bıraktım. Hatta bir yıl hiç yazı da yazmadım.
Sonuçta Ömer Polat hocamın dediği oldu ve yine yazmaya başladım. İşte o zaman o güzel insanın ne demek istediğini daha bir anladım. Ayrıca ismini hep saygıyla anıyor ve anmaya devam edeceğim.
Yazmadığım bir yıl içinde yorumları inceledim. Kısa, klişeleşmiş övgü dolu sözlerle tebrik etmek gerektiği kanaatine vardım. Ya da hiç yorum yazmamak…
Yapamadım… Bir süre denedim ve deniyorum da… Ama yapamadım. Kendimle savaşa girdim.
Bu yazıyı neden yazdım?
Çünkü bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Bir çare olmalı… Ya “Yorum yapılsın, yapılmasın” seçeneği konmalı ve yazana bırakılmalı seçim ya klişeleşmiş “Yüreğine sağlık” gibi yorumlarla yorum sayısı manevi haz vermeye devam etmeli ya da ne olursa olsun deyip bir köşeden izlemeli…
Bu yazı sadece bir iç dökmedir. Hiçbir şahsa, hiçbir yazıya atfen düşünülmemiştir. Sadece içimdekilerin bilgisayara dökülmüş halidir. Ve yazı çok uzun sürmesin diye de olağanüstü kısaltılmış halidir.
Nice güzel yazı ve şiirlerde buluşmak üzere…
Herkese keyifli bir hafta diliyorum...
Ali Cemal Türkmen
Yorumlar
Yazmak hastalık mı yoksa
Yazmak hastalık mı yoksa tedavi mi, konu içeriği için Sayın Türkmen'i kutluyorum.
Yazmak cesarettir yazdığının
Yazmak cesarettir yazdığının değeri okuyan açısından değerlidir. Yazmak hukuktur yaşamın aktarılmasını. Kayıt altına almaktır insanligin en degerli mirasıdır.
İnsan hep doğur şeyler yazmaz saçmalama hakını kullanmak bunu çekinmeden yapmak ne güzeldir. Kullanırsın doğruyu söylemek bilincini geliştirirken.
Tarih cesurlar yazar Hezarfen ucamadı ama ucma sevdasını aşıladı bu gün ucuyorsak katkisi büyük. Saygılar.
Aklına küfür bile geliyorsa yaz.
Belki çok edebi bir küfürdür.
Ömer POLAT hocayı saygı ve
Ömer POLAT hocayı saygı ve minnetle, yattığı yer incitmesin.
Akdere ortaokulunda bir inci tanesine denk gelmiş olmanızda sizin için de güzel bir tesadüf olmuş. Umarım hala karşınıza hep iyiler çıkıyordur.
İyiler iyidir.