
. 2 yaşında geçirdiği çocuk felcinden dolayı yürümekte zorlanan Abi’min çantasını taşımak için başladığım ilkokulda matematik dersi için abaküs istediklerinde paramız olmadığı için annem ağaç dallarını kesip, hepsini aynı ölçüde ayarlayıp, zımparalayıp ve güzel bir kurdele ile bağlayıp, yanına da kendi diktiği bir keseye kırmızı, diğer keseye beyaz fasulyeleri koyup öyle okula göndermişti beni. Annemin saatlerce emek vererek ve içine sevgisini katarak hazırladığı çubuklar ve fasulye keselerim herkesin ilgisini çekmiş, öğretmenimin de takdirini görmüştü. Kız diye okula gönderilmeyen annem, evlendikten ve iki çocuk sahibi olduktan sonra kadınlar için açılan gece okulunda çat pat okuma yazmayı öğrendiğinden her daim 4 çocuğuna “Ben okuyamadım, siz okuyun“ derdi. Bana ise özellikle: “Kızım kolunda en az bir altın bileziğin olsun, hiç kimseye muhtaç olmayasın, boyun eğmeyesin“ derdi.
1990 yılında 12 yaşımda geldiğim İsviçre’de Sekundarschule’nin (Ortaokulun) 3. yılında Gymnasium‘a (özel Liseye) geçiş yapmak istediğimde tüm notlarım tutarken henüz 1 yıllık eğitimini aldığım Fransızcamın not ortalaması 4,5 olduğu için okulumun rektöründen tavsiye mektubu almam gerekiyordu. Rektörün kapısını çalıp referans mektubu istediğimde „Gymnasium’a gidip ne yapacaksın? Profesör mü olacaksın? Sen Gymnasium’daki ilk yabancı öğrenci olacaksın, buna izin vermem“ diyerek Gymnasium yolumu kapatmıştı. Amacım hukuk okumaktı. Pes etmedim ve Handelschule’ye (ticari liseye) geçiş yaptım. 2 yıl sonra üniversiteye sınavsız geçiş için gereken Matura Typus E’ye başvurduğumda henüz İsviçre’de oturma iznimiz olmadığından dolayı üniversitede okuyamayacağım gerçeği suratıma bir tokat gibi çarpıldı. Okul müdürümün Basel Üniversitesi ile tüm görüşmeleri olumsuz olmuştu. Eğitim süresince İsviçre’de kalacağıma dair onay gerekiyordu. İsviçre hükümeti ise böyle bir onayı veremiyordu. Zaten birkaç ay sonra önce reddimiz sonra da terkimiz geldi. İsviçre’yi çok kısa bir süre içerisinde terk etmemiz gerekiyordu.
Artık mülteci kampında 5 yıl boyunca Annem ve Babam ile paylaştığım yatak odasında, küçücük yuvarlak bir sehpada sabahlara kadar çalışıp geçtiğim onca sınavın ve durmak bilmeyen okuma azmimin hiçbir önemi yoktu. Bizden 6 yıldır yaşadığımız ülkeyi terk etmemiz isteniyordu, ama nereye gidebilirdik ki? İtirazlar edildi, bir yığın belgeler hazırlandı ve bir yıl sonra 24 Aralık 1997‘de Noel hediyesi olarak oturma iznimiz verildi. Hiç vakit kaybetmeden hemen İsviçre vatandaşlığına başvurdum ve 1 yıl sonra vatandaşlığa kabul edildim. Sonra mı? Tüm kapılar teker teker açılmaya başladı ben zorladıkça. Ama hiçbir kapı ne kendiliğinden açıldı ne de kimse kapımı açtı jest olsun diye.
Her şeyin başında eğitim geliyor! Önce Anneden ve Babadan alınan eğitim sonra okulda alınan eğitim. İkisi birleşince hiç kimse durduramıyor insanı. Eğitim hayatımda karşıma çıkan hiçbir engel yıldıramadı beni çünkü azmin önünde hiçbir şeyin duramayacağını öğretti Annem bana. Önce bankacılık eğitimi, sonra ilaç sektöründe eğitim ve şimdide psikoloji eğitimi…
Eğitime verdiğim önemden dolayı “Sıfır Noktası“ kitabımdan elde edilecek tüm gelirler “Çocuklar gülsün diye“ projesine bağışlanacak. Eğitim her alanda Şart!
Her aldığınız kitap çocuklara sıcacık bir Ana okulu, bir kitap, bir defter, bir silgi ve bir oyuncak olarak gidecek.
Hepinize şimdiden gönülden teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle
Eylem Demir Şentürk