Hafta sonu kız kardeşim gelecek İzmir'den. Annemin, -aynı o bayram sabahlarındaki gibi- muhteşem kahvaltı sofrasını hazırlıyoruz bahçedeki ahşap masaya. Neler yok ki masada... Daha doğrusu annem hazırlıyor ben seyrediyorum uzandığım kanepeden. Heyecanlıyım!
Kahvaltıya yetişiyor Ferda. Çok uzun zaman oldu birlikte zaman geçirmeyeli. Aramızdaki buzlar eriyor yavaş yavaş. Kibarcık bir iş arkadaşıyla birlikte geldi. O da buradaki bir tanıdığına gelmiş ama önce beni ziyaret etmek istemiş. İlk kez karşılaşıyoruz kızla. Çocukluktan beri tüm arkadaşlarını tanırdım Ferda'nın. Hayat bizi ayrı ayrı şehirlere savurunca sonrakilerin hiçbirini bilemez oldum artık.
Kahvaltı için bahçede çam kozalakları ve çalı çırpıyla semaveri yakıp çay demliyorum. Tek yaptığım iş bu. Sonra yorulup uzanıyorum.
Bir ara bahçe kapısına doğru bakarken kapının dışında Özgür'ü görür gibi oluyorum. O an başım dönüyor. Bir yere tutunmak istiyorum, düşüp bayılacak gibiyim. Ferda tutuyor kolumdan.
Bir an, 'tamam artık akıl da gitti, hayal görmeye başladım' diye geçiyor içimden. Hiç beklemiyordum Özgür'ün de geleceğini!
Kapının önünde öyle bir sarılıyoruz ki kardeşimle! Artık bayılıp düşsem de önemi yok. Nasılsa beni tutacak iki kardeşim yanımda. O kırık kalbim bir anda neye uğradığını şaşırıyor. Hem sarılıp hem ağlıyoruz. O sarılma öyle bir sarılmaydı ki, aklıma geldikçe halâ içim titriyor.
Sürpriz yapmak istemişler, hiç de çaktırmadılar. Eşi Burcu'yu da almış gelmiş günü birliğine.
Bugünün, bu hafta sonunun mimarı annemdir! O başardı hepimizi bir araya getirmeyi. Kim bilir her ikisine de ne fırçalar atmış, ne dokunaklı sözler söylemiştir!
Yurdanur bu! Yapar mı? Yapar!
Ölüme dokunduğum gecelerde, öyle çok istedim ki onların yanımda olmasını. Bazı geceler, sadece elimi tutacak biri olsun istedim. Sadece elimi tutacak biri! Kedilerime sarıldım o yalnız ve acıdan kıvrandığım bitmek bilmeyen gecelerde. İşte şimdi yanımdalar!
Bayram değil ama olsun.
Babam gelmedi ama olsun.
Yeğenlerim yok ama olsun.
Sadece bir günlüğüne geldiler ama olsun.
Biz üç kardeş anamızın kanatlarının altında bir aradayız ya!
Kaş kalemi, kaş farı ve takma kirpik alıp getirmiş Ferda. Kaş çizmeye çalışıyor. Olmuyor! Ayna elimde, bakıyorum kendime. Aynı İbiş'e benziyorum çizilen bu kaşla. Ne kadar uğraşsa da suratım bakılacak hale gelemiyor bir türlü. Bir kadın ancak bu kadar çirkinleşebilir bu kadar kısa zaman içinde.
Ferda'ya ya da anneme sorarsan: "Oldu oldu, güzel oldu!" gibi baba bir yalan söyleseler de artık vızıldanmayı bırakmam lâzım. Susuyorum!
Bu tedaviyi alan kadınların hepsi birbirine benziyor. Şiş bir surat, şiş bir vücut, kaşsız- kirpiksiz- saçsız bir kafa, zoraki gülücükler dağıtan ama konuşmaya hali olmayan bir dudak... Herkes birbirinin aynıdır bu süreçte! Kimi daha da zor atlatır tedavi aşamalarını, kimi de hiç atlatamadan veda eder! Lakin kolay atlatan hiç yoktur.
Yaşlarını tahmin edemezsiniz. Hepsi aynı yaşta gözükür bu kadınların.Yirmi yaşında kemoterapi alan gencecik bir kızla, elli yaşındayken alan kadın aynı yaşta gibidir. Daha doğrusu, yaşı yoktur onların! Ne yirmi olduğunu tahmin edebilirsiniz ne de elli!
Öğleden sonra, annemin yaptığı börekleri, turşuları ve Ferda'nın getirdiği şarapları alıp, tam da hayal ettiğim gibi hep beraber Ölüdeniz' e gidiyoruz. Kimsecikler yok. Ölüdeniz' in en sevdiğim hâli bu. Sezon bittiği için bir iki mekân ve bir bakkal açık, o kadar. Hâlâ yamaç paraşütü yapanları izleyebiliyor insan. Hâlâ hava güzel. Kasım. Hâlâ denize girilebiliyor. Yalnız olsam girerdim de, öylesine güzel. Ancak vücudum o kadar şiş ki! Yüzümün bu rezil halini gördüler, hiç olmazsa vücudumu görmesinler. Ablalarını bu şekliyle hafızalarına kaydetmelerini istemiyorum. Girmiyorum denize...
Öyle de bir duygu seli yaşıyorum ki bir yandan! Aylardır geldiğim en perişan noktadayım. Çok acım var. Mümkün olduğunca sağlam durup, bu güzel günün tadını çıkarmaya, kimsenin keyfini kaçırmamaya çalışıyorum. Hiç bu kadar bitkin olmadıysam da yine de içimde derin bir huzur var...
28 Şubat 2016, Fethiye
Yaşı Olmayan Kadınlar
Biz üç kardeş anamızın kanatlarının altında bir aradayız ya!
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...