Hüseyin Doğan'ın Anısına

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
"GÜLE GÜLE HÜSEYİN ABİ GÜLE GÜLE"

Bugün eski CHP Milletvekillerinden Hüseyin Doğan'ın Hakk’a yürümesinin birinci yıldönümü.
 
Çocukluğum, cemli semli, dedeli, talipli ilişkilerin kıyısında geçti. Bir köşede oturur yetişkin bir insan gibi dinlerdim. Çoğu kez rakı kokan o ağır sohbetlerden bunalır, bana biçilen büyük adam rolü ile çocukluğum arasında gider gelirdim.
O sohbetlerde sıklıkla duyduğum Veli Baba isminde biri vardı ki, kimmiş diye merak ederdim. Övgüyle söz edildiğine göre, ‘Cace ablamın kocası Hasan Baba gibi biri olmalı’ diye düşünürdüm.
 
1976 Yazı. Antep'te üniversite sınavına girecektim. Devrimci fikirlerimden dolayı çevremle büyük bir uyumsuzluk içindeydim. Babam aldı beni Koçdağlar'a (Papazlar'a) götürdü. Evin güler yüzlü kadını sofrada "Veli Baba'nın oğlu Hüseyin mebus olacakmış, kendisini çok severiz, yazık ama seçilmez" dedi. Bir çeşit kulis...
 
1976 güzü. Köyde sığırlarımızı suya indirdiğim bir sabah vaktiydi. Arabasından inen, ufak tefek, esmer bir adam, elimi sıkarken muhtarın evini sordu. Sıcak ve dostçaydı bakışları. Sonra onun milletvekili adayı Veli Baba'nın oğlu Hüseyin Doğan olduğunu öğrendim.
 
Üniversiteye girememiş, gazete dağıtıyor, devrimcilik yapıyordum. Sınıf eksenli saflaşma ağa karşıtlığı üzerinden sık sık kavgalara neden oluyordu.
1977 güzüydü. Bir gün Maraş'a giderken trende saldırıya uğradım.
“Rüzgâr, güneş yanığı yüzümü, kıvırcık saçlarımı okşuyor, köyler, pamuk alanları, su birikintileri, kamış kümeleri savrulup gidiyordu. Her şey güzeldi. Koridorun öbür ucundan biri belirdi ya, aldırmadım. Dışarısı daha da ilginçti. Bir şey indi kafama. Başıma inen yumruklardan bir türlü kurtulamadım. Açık kapıdan kompartımana attım kendimi. Onlar da... Biri boğazımı sıktı, biri ''Bırakın, o Seydo Dede’nin oğlu!'' dedi. O denli etkiliydi ki ses, boğazımdaki el anında gevşedi. Hüseyin Doğan'ın biraderi Kara Ali'ydi bu. Kurtulmuştum. Garda, bana ters ters bakanlara, kanımı tükürüp, ''Bunun hesabını vereceksiniz!'' dedim. Kara Ali bir kere daha bağırdı ve ikinci saldırı gerçekleşmeden bitti.”
(Kırmızı Fare'den)
 
1978 yılında Maraş Eğitim Enstitüsü'ne girdim. Öğrenciliğimin geçtiği Karamaraş'taydım.
“Hüseyin Doğan kahvede toplantı yapacak" dediler.
''İşiniz mi yok kardeşim, CHP'ye mi kaldık?'' dedim.
Hani merak da etmiyor değildim. Böyle bakarken kapıda bir hareketlilik gördüm. Sesler bulunduğum yere kadar geldi. Gittim ki, Hüseyin Doğan'a saygısızlık eden biri, patlamış kaşına, kanlı gömleğine rağmen hâlâ bağırıyor.
Hüseyin Bey'i ikinci görüşümdü, gerilmiş o da bağırıyordu. Bense CHP'ye düşmanlığımdan kapıya yaslanıp güldüm. Anında bozuldu Hüseyin Bey.
Ay sonu eve gittiğimde fena haşlandım.
''Eşşşşek herif!''
Babam bir süre konuşmadı benimle. Sonra verdi veriştirdi.
''Adamlar bizim için ölüyor, sen şunun yaptığına bak. Kime çekmiş bu Gule?”
 
1978 Aralığı. O bilindik Maraş Katliamı gerçekleşti. Yürükselim'de mahsur kaldım. O esnada Doğan Ailesi'nin sarıldığını, iş yerlerinin yakıldığını, ölümden kıl payı döndüklerini, Hüseyin Doğan'ın başbakanlık ile meclis arasında mekik dokuduğunu, ailesinin telefondaki çığlıklarını Ecevit'e dinleterek ilk uçakla Maraş'a indiğini, Kayseri Komando Tugayı'nın şehre gelişinde Maraş'taki gözlemlerinin büyük rolü olduğunu çok sonra öğrendim.
 
Hüseyin Doğan'ın pek bilinmeyen bir yönü de Adana'daki Maraş Davası’na müdahil avukat olarak katılıp katliam mağduru aileleri savunmuş olmasıdır. Hüseyin Doğan “Yüreğimdeki Yara Maraş” adlı kitabında, öldürülen, yaralanan avukatlardan bahsederken şöyle der:
“Sağ görüşlü avukatların yüzleri sürekli gülerken bizler sınırlı sayıda avukat olarak, duruşmadan önce ve sonra yüzlerce sanık yakınının hakaret ve tehditlerine maruz kalırdık.”
CHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olarak Ecevit'e partileri adına davayı takip etme önerisini götüren de oydu.
Sonraki yıllar mecliste yaptığı o tarihi konuşmasının kaseti, toprak evlerin köy odalarında dinlenilir, elden ele dolaşırdı.
 
Onu takip eden yıllar, o talihsiz olaydan dolayı bana kızgın olduğunu bilir, onunla karşılaşmak istemezdim. Akabinde görevimden alınmış, zorlu, sıkıntılı bir sürece girmiştim. O ruh hali içinde Hüseyin Bey’i CHP ile özdeştiriyor, zenginlerin ve dolayısıyla burjuvazinin bir temsilcisi gibi algılıyordum.
 
1990'da dört yıl çalıştığım öğretmenliği bırakıp yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. Çıkmadan önce 6. Kolordu'daki iddianamemi alıp öyle gideyim, dedim. Bu düşünce ile Adana'ya hareket ettim. Bekleme koridorunda Hüseyin Doğan'la karşılaştım. Sanırım müvekkillerinden birinin iddianamesini almakla meşguldü. Ben oralı olmazken, o “Merhaba” diyerek tokalaştı benimle.
“Sen” dedi “Seydo Dede’nin büyük oğlu musun yoksa küçüğü müsün?”
Utancımdan "Küçüğüyüm" dedim.
 
Aradan 25 yıl geçti. 2015 yazında bir akşamüstü ev telefonuma kayıtsız bir numara düştü. Ertesi gün aynı numara tekrar aradı. Kaldırdım, ahizenin öbür ucundaki ses “Merhaba, ben Hüseyin Doğan” dedi. Ben Feyksteki arkadaşlarımdan biri olacağını düşünerek “Hangi Hüseyin Doğan?” dedim.
“Ben Vali Dolıke'nin oğlu...”
“Siz Maraş Milletvekili Hüseyin Doğan mısınız?”
“Evet” dedi karşıdaki ses. Neye uğradığımı şaşırdım, heyecandan zangır zangır titredim.
“Buyur abi” dedim, “siz boşuna aramazsınız?”
“Alirzacağım” dedi, “kitabını okudum, çok duygulandım? ”
Ağlamaklı, titrek bir sesle, “Abartıyorsunuz abi!” dedim.
“Asla!” dedi. Akıcı, yalın bir dilin var; okurken baban geldi gözlerimin önüne. Devam edecek mi?”
“Evet” dedim.
Sonra biraz siyaset konuştuk. Bir ara kulağıma fısıldar gibi bir itirafta bulundu.
“Alirzacığım CHP'li değilim artık”
Ben de "Perinçekçi değilim" diyecektim ki vazgeçtim.
 
Geçen yıl Mersin'e gittim. Hüseyin Doğan'ın eşiyle kardeşi Ali Doğan'a uğradım. Ali Doğan, Audi ve Volkswagen arabalarının Mersin temsilciliğini yapan büyük bir iş adamı... ALDO Grup Yönetim Kurulu Başkanı ve Mesiad Yüksek İstişare Kurulu Başkanı da... Alevi ahlak ve kültürünü iş dünyasına taşımış ender bir kişi. Ama benim gözümde o, 19'undaki cılız delikanlıyı, “Bırakın, o Seydo Dede'nin oğlu” diyerek koruyan kahramandı. Öyle de kalacak...
 
Gecikerek de olsa "Güle güle Hüseyin abi güle güle" demek istedim. Devrin daim, yıldızlar yoldaşın olsun! Demokrasi mücadelesinin mütevazi kahramanı güle güle...
 
13. 01. 2017, Zürich
 
Not: Hüseyin Doğan'ın eşinden ve kardeşi Ali Doğan'dan yazının bu güne sarkmasından dolayı özür dilerim.

Kategori: 

Yorumlar

nigar gül kullanıcısının resmi

nigar gül (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Mekanı Cennet Olsun. Hızır Yoldaşı olsun, çok insancıl çok değerli biriydi. Hüseyin Bey eşi Habibe Hanım'dı. Bende kendisini çalıştığım yerden doktorumun yanına gelirdi arkadaşıydı kendisi. Tekrar Allah Rahmet eylesin sizin vesileniz ile haberdar oldum. Çok üzgünüm.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...