Saati soran adam balığa baktı, oralı olmadı önce. Umursamadı. Sonra balığa dönüp umutsuz bir sesle “açım” dedi, “çok açım!” Balık şaşırdı. Küçük ağzını açıp “aa” dedi, “dert ettiğin şeye bak. Açsan aşevine gidip karnını doyursana kardeşim!” saati soran adam balığa kızgın bir bakış attı. Dişlerini göstere göstere, “başımı sokacağım doğru düzgün bir çatım bile yok” dedi. Balık daha da şaşırdı. Başını salladı. “çıt çıt çıt” etti alaylı. “A be canım kardeşim evin yoksa toplu konut müdürlüğüne falan başvursana veriversinler sana üç gözlü bir çatıcık!” dedi balık. “Dalga mı geçiyorsun oğlum” dedi saati soran adam. Yine aynı kızgınlıkla “işsizim” dedi, “işsiz!” Balık şöyle bir gerindi, bilmiş bilmiş sırıttı, “aklına şaşarım senin kardeşim, aklına şaşarım. Ne biçim bir adamsın yahu, gitsene bir fabrikaya ya da ne bileyim, bir iş yurduna falan… Olmadı tarlada mı yok, atölyede mi yok allasen, veriversinler sana da bir iş… Ha mesleğim yok mu diyorsun canım kardeşim, o zaman dosdoğru bir meslek edindirme kursuna yazılacaksın, öğreneceksin tornacılığı falan, sonra gönderecekler seni iş yerine, değil mi ama…” Saati soran adam sıkılı dişlerini gösterdi balığa. Balık ürktü. Sonra umarsızca “adam sende” dedi. Saati soran adam, “hasta olsam doktora gidecek param yok, doktora gitsem ilaç alamam, okula gitsem okuyamam, şuradan şuraya gidecek yol parası dahi bulamam, geçmiş karşıma şöyle yap böyle yap diyorsun, kafamı bozuyorsun haberin ola…” dedi. Balık şöyle bir silkelendi, ıslak pulları parıldadı. “Bir yaşıma daha girdim canım kardeşim… Hem hiçbir şey anlamadım ben bu işten. Şimdi sen demek istiyorsun ki, bizim âlemde açlık var öyle mi… Pes doğrusu… Üstelik evsizlik, işsizlik var öyle mi… Pes vallahi… Hem de diyorsun ki doktorlar parasız bakmaz adama, ilaç da vermezler öyle mi… Vah vah vah… Hem de okumak da parayla he mi… Tüüüh… Toplu taşımada paralı vaaaah… Şimdi sen geçmiş karşıma boyuna posuna saçına sakalına yaşına başına bakmadan böyleyken böyle diyorsun öyle mi… Şaştım kaldım vallahi… Şaştım kaldım…” dedi balık. “Saati soran adan işaret parmağını sertçe sallayıp, “bana bak bay balık” dedi, sesi hem kızgın hem ağlamaklıydı, yutkundu acıyla, “sen iyice dalga geçmeye başladın benimle… İyi olmayacak bu işin sonu ona göre… Hem söylesene, nerde yaşıyorsun oğlum sen?” dedi. Balık hayretle, “denizdeee” dedi. Adam bu kez yumruğunu sallayarak “biliyoruz onu beyefendi, sizin orda açlık, haksızlık falan yok mu sanki?” dedi. “yook” dedi balık göğsünü kabartarak. Saati soran adam artık tutamadı kendini “yalancı, pis yalancı” diye bağırıp hiddetle elini suya vurdu. Balık korkudan suya dalıp çıktı, “geri zekâlı şey” dedi balık. “Pis yalancı” diye bağırdı adam yine, “sizde de köpek balıkları yok mu ulan! Sizde birbirinizi yemiyor musunuz şerefsiz!” ayağa fırladı adam, burnundan soluyarak yerden taş arandı. Buldu. Taşı kaptığı gibi biraz uzaklaşmış balığa fırlattı. Suya daldı, kayboldu gitti balık, görünmedi bir daha.
“Şerefsiz yalancılar… Pis köpek balıkları… Yedin mi ananınkini… Öldürdüm işte seni, ölüp gittin işte… Yalancılara ölüm!” diye bas bas bağırdı saati soran adam.
Genç bir kadın elini tutmuş sevgilisine sokuldu iyice. “Sevgilim” dedi, “ben korkarım delilerden, başka bir yoldan gidelim n’olursun!”