Osmanlı Devleti'nin Kimliksel Sosyolojisi
1250 yıllarında dağılıp yok olan Anadolu Selçuklu'nun yerine, benzer mantık ve düşünce üzerine 1299 yılında Bilecik ili Söğüt ilçesinde, Osman Bey tarafından Osmanlı adıyla yeni bir yapı oluşur. Anadolu Selçuklu'nun dağılması, Osmanlı'nın ortaya çıkışına kadar 50 yıldan daha fazla belirsiz bir dönem vardır. Bu zaman içerisinde Müslümanlaşanlar nasıl yaşadılar? Kimler bunları yönetip idare etti, kime bağlı kaldılar? Haklarında tarihsel hiçbir bilgi bulunmuyor. Kul ve köle mantığına bağlı bir toplumun 50 yıldan fazla başıboş kalması, daha derin yozlaşması demektir.
Bu boşluk İslamiyeti kabul etmeyen Türkler için büyük fırsattı. Daha rahat toparlanma imkanı sağladılar. Ancak Alevi Kızılbaş Türkler için tehlike bitmediğinden, kendilerine güçlü müttefik bulmak zorundaydılar. Çünkü egemen yapılardan İslam veya Hıristiyanlık ile birliktelik kurmadan, tek başına yaşamak mümkün olmuyordu Anadolu'da. Kızılbaş Alevi Türk ve Kürtlerin, Ermeni, Rum vb. işbirliği yapmaları, Hıristiyanlığa bağlamalarını gerektiriyordu. Hıristiyanlığın temsilcisi Batı-Doğu Roma (Biazans) İmparatorluğu arasındaki sorunlar, Anadolu'daki Hıristiyanlara umudu vermiyordu. Bunu Anadolu'daki Hıristiyanların akibetinden biliyoruz. Böylece diğer etkin toplumsal dini güç olarak, Sünni ve Şii İslam kalıyordu.
Alevi Kızılbaş Türk ve Kürtler, Sünni İslam'a hiçbir zaman sıcak bakmadılar bakmazlar da. Şiilerle müttefik olmaları daha mantıklı geliyordu. Şiiliğin bölgedeki etkili savunucusu Farsların olması ve temel kültürlerinin Zerdüşt, Mazdekten gelmesi, Alevi Kızılbaşları umutlandırmıştı. Aleviler bu inanç kültürünü yaşattıklarından, Farslarla müttefiklik olumlu sonuç verebilirdi. Fakat bu noktada büyük bir engel söz konusuydu.
Alevi Kızılbaşlar; Şii İslam'a güvenmiyorlardı, nedeni inanç ve ibadet yapısı Kuran'daki Arap milliyetçiliği, kadını aşağılayan erkek cinsiyetçi düşünceye sahip olmasıydı. Bu yüzden Şii İslam'a taktiksel yaklaştılar. İran Şahı ise, Alevi Kızılbaşların Şii İslam'ı tamamen benimsemeyeceklerini bildiğinden, tam destek vermedi. Sırf Osmanlı'yı alt etmek veya zayıf düşürmek için, Alevi Kızılbaşları kısmi destekledi. Alevi Kızılbaşların öncülerinden Musa Çelebi, Şeyh Bedrettin, Kalender Çelebi, Celaliler, Pir Sultan Abdal, Demirci Efe, Mustafa Börklüce gibi öncü liderler, Osmanlı'ya karşı savaştıkları halde başarıya gidemediler. Bunun bilimsel açıklaması kısaca şöyledir.
Alevi Kızılbaşlık; Tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarındaki yalancı hikayelerle, insanları aldatıp köle gibi kullanıldığını ifade ediyordu. En büyük “Tanrının İnsan” olduğu, kutsal kitap olarak Yüksek Ahlakı gösteriyorlardı. Bu felsefi somut inanç düşüncesi, insanların çoğunun hoşuna gitmiyordu. Tek Tanrılı dinlerin içi boş yalancı hayali vaatleri, cahil sürülerine daha iyi hitap ediyordu. Alevi Kızılbaşlığın derin somut felsefi teorisini anlayıp kavrayacak insan kitlesi, o günde bugünde hep sınırlı kalmıştır. Tekrar Osmanlı'nın kimlik, ulusal sosyolojisine dönecek olursak...
Devletin Adı : Osmanlı Devleti
Dili : Arapça
Dini : İslam – Sünni
Dini Öğrenme ve Eğitim Dili : Arapça.
Eğitim Kurumları: Cami, Medrese, Kuran Kursları ve Yeniçeri Ocağına bağlı Enderun Mektepleri.
Devlet Yapısı : Şeyhülislamlığa bağlı Şeriat Padişahlığı. (Krallık)
Parlamento :Yok. Paşa rütbeli valiler emrindeki askerlerle her işi hallediyordu.1876 I. Meşrutiyetten sonra oluşan parlamento göstermelikti.
Ekonomik İktisadi Plan : Hiçbir plan program bulunmuyor. Kaynaklar savaş ganimeti, zorla alınan öşür, cizye ve kelle vergileridir.
Gayri Müslimlerin Asimile Edildiği Yapılar : Yeniçeri Ocağı ve Bektaşilik.
Osmanlı hakimiyetinde ilk dönem ki sosyolojik yapı Ermeni, Rum, Kürt, Asuri, Süryani, Nasturi ve Türklerden oluşup, bu halkların dilleri resmi olarak yasaktı. Osmanlı'nın Arap İslam'a tapınmasının en büyük nedeni, kendi kimlik, kültüründen kopmuş olmasıdır. Yeniden öz diline dönmek bilimsel çalışma, bilgi ve düşünce gerektiriyordu. Osmanlı da bunların hiçbiri olmadığından, kitleleri arkasından kolayca sürükleyen İslam ile, makam ve varlıklara sahip olarak, kendini en iyi şekilde kanıtlayacağına inanmıştır.
İlk İslami yayılmacılık Emeviler döneminde tamamlanmıştı. ikinci İslami emperyalizm Osmanlı'nın 1453'te, Bizans Başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle başladı. Osmanlı'yı İslami emperyalizme sürükleyen sebepse, ekonomi denince savaş ganimeti ve talancılık tek kaynaktı. İslamiyeti yaymadan bu mümkün değildi. Osmanlı; Bizans'ın varlıklarına el koyduktan sonra, Doğu Avrupa ülkelerini rahatlıkla işgal edeceğinden emin oldu. 300 yıl boyunca Balkan halklarını Müslümanlaştırırken, Aleviliğin bazı özelliklerini taşıyan Bektaşilikle İslamiyetin, Alevilik gibi hoş görülü insancıl olduğu duygusunu uyandırarak yapıyordu.
Balkanların işgaliyle Anadolu'ya kitleler halinde yüksek sayıda Arnavut, Boşnak, Sırp, Makedon, Roman, Bulgar, Macar vb. Trakya, Marmara ve Ege Bölgesinde en verimli topraklara yerleştirilerek, arazi mülk sahibi yapıldılar. Osmanlı'nın bunda iki amacı vardı. Kendi toprak ve dilinden koparılan insanlara yer ve yurt verilerek en radikal din ırkçısı olacaklarıydı. Diğer amaçsa Anadolu'daki Türkleri azınlık duruma sokup İslamlaştırmak. Aynı şekilde Rusya Çarlığı'ndan savaş vb. nedenlerle kaçan Çerkez, Gürcü, Hemşin, Laz ve Çeçenleri Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgelerine yerleştirmiştir. İslamiyeti kabul etmeleri karşılığında birçok imtiyazlar tanındı bu halklara da.
Böylece Anadolu'ya yerleştirilenler ile yerli gayri Müslimlerin İslam Ümmetçisi olarak, toplam nicel yapıları o günde bugünde %85 orandadır. Osmanlı'nın Anadolu'da yaptığı bu dejenerasyona karşı, yalnızca Alevi Kızılbaş Türk ve Kürtler direndiler. Diğer halklar içerisinden bireysel direnenlerin dışında, toplu tepki olmadı. Osmanlı bu politikalarını Yeniçeri Ocağı ve Bektaşilik Dergahı ile yürütmüştür.
Yeniçeri Ocağı ve Tarihçesi: 1367 yılında I. Murat tarafından oluşturuldu. Bu yapıda Gayri Müslimlerin çocukları küçük yaşta alınıp, asker (Seyfiye) ve dini (İlmiye) yöneticisi olacak şekilde yetiştirildiler. Osmanlı'da resmi bu iki yapının dışında başka meslekten hiçbir insan yoktu. Diğer tüm meslek ve uğraşlar Süryani, Ermeni ve Rumların bireysel işleriydi. Çağdaş eğitim almış bazı entelektüel ve okur yazarlar İtalyan, İngiliz, Fransız ve Alman özel okullarında yetişenlerdi.
İslam Ümmetçisi yapılan halklar maddi ve siyasi açıdan güçlü olmanın tek yolu, askeri ve dini yetkili olabilmek için, Yeniçeri Ocağı'na çocuklarını vermekte adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. İnsanların gözünde dini ve askeri personel olmak, üstün, yüce itibarlı iş ve kişi demekti. Padişahların çocukları da dahil Gayri Müslim ve Kürt çocuklar anadillerini öğrenemeden, Yeniçeri Ocağı'nda Arapça ezberletilerek dejenere oluyorlardı. Kimin ne olduğu belli olmayan İslami karmaşayla, derin psikolojik bunalım içerisinde bu çocuklara dini ve askeri yetki verildiğinde, önce anne babalarını sorguluyordu. Yeniçeri Ocağı'ndan kalan asker, polis ve dini görevlilere tapınmacı kültür, günümüzde de yaşatılıyor.
Bektaşiliğin Tarihçesi: 1500 yılında Osmanlı Padişahı II. Beyazıt tarafından kurulan dini dergahın adıdır. II. Beyazıt 1502 yılında Balkan kökenli ve Hıristiyan ailenin çocuğu olan Balım Sultan'ı, 14 yaşlarından itibaren Yeniçeri Ocağı'nda yetiştirip iyi bir Müslüman olarak Bektaşi Dergahının başına oturtmuştur. Amaç gayri Müslim ve Kızılbaş Alevileri dejenerasyonla İslamlaştırmaktı. Bilime, tarihe saygısı olmayan devşirme üniversite hocaları ve tarihçiler, Yeniçeri Ocağı'nın Hünkar Bektaşı Veli'nin desteği ile kurulduğu yalanını söylemekten utanmıyorlar.
1279 yılında hayatını kaybeden Hünkar Bektaşı Veli, 1500 yılında icat edilen Devşirme Bektaşiliği nasıl kurar veya kurdurur? Bunun cevabını hiçbir Müslüman veremez. Bektaşiyim diyenlere bakıyorsun ne Alevi, ne İslam, ne Hıristiyan kimlikleri belli olmadığı halde, kendilerine İslamım derler. Sormak gerekir Türk Milliyetçileri ve Osmanlı hayranı sözde Türklere. Osmanlı'nın bu kimlik ve kişilik yapısında Türklüğü çağrıştıran, Türklüğe hizmet eden bir noktası var mıdır? Türklük denilince İslamcılık mı anlaşılmalı? Ki evet asıl Osmanlı'dan hediye kalan en büyük cahillik; ulus, kimlik ve halk denilince, yalnızca İslam'ın anlaşılmasıdır.
Halbuki bir halkın ulus, kimlik sahibi olması ya kendi dil ve bu dille geliştirdiği kültürel değerle mümkündür. Veya etkin olan üst bir dille asimile olarak, farklı bir ulusal kimlik sahibi olmaktır. İki yapıdan uzak Anadolu halklarına yabancı Arapçanın dayatılması, tüm kültürlerin genini bozup yozlaştırmıştır. Böylece Anadolu halkları Araplaşamadığı gibi kendileri de olamayınca, bu kimlik ve kişilik boşluğunu İslami Ümmetçilikle doldurulmaya çalışılıyor. Hiçbir toplumun derdine deva olmayan İslami Ümmetçililik, mevcut geri yapısıyla direkt Cumhuriyete geçmiştir. Kemalistler, İslami Ümmetçilikten biraz olsun kurtulmak için epey uğraştılar, ancak doğru bir yöntem geliştiremediler neden?
Müslümanlaşarak Türkleşenlerin Kimlik ve Ulus Nitelikleri -3-
Osmanlı hakimiyetinde ilk dönem ki sosyolojik yapı Ermeni, Rum, Kürt, Asuri, Süryani, Nasturi ve Türklerden oluşup, bu halkların dilleri resmi olarak yasaktı. Osmanlı'nın Arap İslam'a tapınmasının en büyük nedeni, kendi kimlik, kültüründen kopmuş olmasıdır. Yeniden öz diline dönmek bilimsel çalışma, bilgi ve düşünce gerektiriyordu. Osmanlı da bunların hiçbiri olmadığından, kitleleri arkasından kolayca sürükleyen İslam ile, makam ve varlıklara sahip olarak, kendini en iyi şekilde kanıtlayacağına inanmıştır.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...