Müslümanlaşarak Türkleşenlerin Kimlik ve Ulus Nitelikleri -4-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
1920 ile 1923 tarihlerinde Savaş galibi devletlerden Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Japonya, Rusya ve dışarıdan Amerika Birleşik Devletleri'nin desteklediği Sevr ve Lozan Antlaşmalarına, Almanya savaş suçlusu olarak alınmamıştır. Türkiye diye bir devlet ortada yokken, İsmet İnönü ve Rıza Nur'un toplantılara davet edilip katılmaları, hangi gerçeğe dayanıyordu?

 
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kimliksel Sosyolojisi
 
Bir devletin temeli atılırken oluşacak yapının nitelikleri, halkın ve lider kişilerin bilgi, kültür seviyelerine göre şekillenir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, Osmanlı'nın Yeniçeri Ocağı Enderun Mekteplerinde Arapça İslam din kültürüyle yetiştiklerinden, Osmanlı'yı aşacak nitelikte değillerdi. Halkın %90'ı okuma yazma bilmezken, okuyanlar Arapça ya da Farsça öğreniyordu. Entelektüel yetişmiş insan yokluğu, İslam'ın her şeyi belirlemesi, yüzyıl devam eden “Laik-Anti laik, Dinci -Karşı dinci” çatışmaların ana kaynağı olmuştur.
 
Bir devlette yüzyıldır siyasi, kültürel ve inançsal konular çözülememişse, onun devlet değil feodal oligarşik kişilerin din ve silah zoruyla ayakta tuttuğu ağalık demektir. Türkiye Devlet ideolojisi gerçek bir kültüre hitap etmediği gibi, bağımsız olmadığı da tarihsel olarak yaşanan şu siyasal olaylar, merak eden herkese çok değerli bilgiler sunuyor.
 
Osmanlı'yı hiçbir şekilde ilgilendirmediği halde, 1915'te Almanya'nın yanında Birinci Dünya Savaşı'na girmesi, kendi sonunu daha da hızlandırmış oldu. Böylece Almanlarla birlikte yenilen Osmanlı'dan geriye kalanlar, savaş suçlusu ve mağlup olarak uluslararası siyasal platformlardan dışlanmıştı. Almanya askeri ve siyasi açıdan yenilmesine rağmen, ekonomik olarak ayakta kalan bir ülkedir. Osmanlı'dan ise eser kalmamıştı.1918'de yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması'yla galip devletler ülkelerine dönerek, sömürge (Koloni) olacak halkların kaderlerini belirleyen siyasi müzakerelere başladılar. Bu noktada çok önemli tarihi bir ayrıntı gizlidir. Şöyle ki...
 
1920 ile 1923 tarihlerinde Savaş galibi devletlerden Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Japonya, Rusya ve dışarıdan Amerika Birleşik Devletleri'nin desteklediği Sevr ve Lozan Antlaşmalarına, Almanya savaş suçlusu olarak alınmamıştır. Türkiye diye bir devlet ortada yokken, İsmet İnönü ve Rıza Nur'un toplantılara davet edilip katılmaları, hangi gerçeğe dayanıyordu?
 
Sevr ve Lozan'la Orta Doğu'da yaşayan toplumların kaderini belirlemek üzere toplanan galip devletler, özellikle Anadolu'nun, Rusya ile sınırı olması, Avrupa ve diğer Batılı ülkeleri derinden endişelendiriyordu. Batılılar, Rus korkusunu ortadan kaldırmak için, Anadolu'nun kontrolü ve sınırları bu antlaşmayla garanti altına alınıp, Arap bölgesinde petrol sahaları paylaşılmış oldu. İnönü ve Rıza Nur davetinin en büyük destekleyicisi Amerika Birleşik Devleti, İngiltere ve Fransa idi. Çünkü Batılı devletler, Rusya'nın onay vermediği bir anlaşmada, Anadolu yeniden paylaşım meselesiydi.
 
Galip devletlerin ortak imzasıyla Türkiye ya da Anadolu Devleti’nin kurulmasına onay verilmesi, tekrar çıkacak bir savaşı önlemiştir. Şayet galip devletler anlaşmamış olsaydı, Anadolu'ya kimin hâkim olacağı belli değildi. Bu plan ve düşünceler doğrultusunda, 1919'dan itibaren Amerikalı, Fransız ve İngiliz istihbarat şeflerinden 33 kişi, Mustafa Kemal'le birlikte Amasya, Sivas, Erzurum, Diyarbakır bölgelerinde kongre vb. çalışmaları yürütüyorlardı. Ortada henüz ne Türkiye ne de Arap devletleri olmadığı halde, İnönü ve Rıza Nur'un Lozan'a çağrılmaları, Anadolu ve Arapların kolonileşmelerinin garantisiydi. Sıralayacağımız şu maddeler tüm gerçekleri daha net ortaya koymaya yetiyor.
 
1-1919'da Mustafa Kemal ve ekibi öyle anlatıldığı gibi bir savaşa girmiş değildi. Savaş 1918 Mondros Ateş Antlaşması'yla bitmişti. Yunanlı milisler ile Çerkez Ethem güçlerinin ufak çatışmaları vardı.
2-Osmanlı'dan geriye kalanların ekonomi, silah ve Mühimmatları tamamen bitmişti.
3-Gerçek halk cumhuriyetinin oluşmasına katkı sağlayacak birikimli entelektüel kadro bulunmuyordu.
4-Gayri Müslim entelektüellerin bir kısmı savaş karmaşasında öldürülürken, diğerleri Avrupa ülkelerine kaçmışlardı.
5-Anadolu'da kalan Gayri Müslimlerse korkudan Atatürk milliyetçisi oldular. Batılı Hıristiyan dostları, sömürüleri gereği, bunları çoktan gözden çıkarmıştı. Düne kadar Türk'ün adı sanı dili ve kültürü yasak iken, kişi ve Türk İslam Milliyetçiliğine dayanan yapı nasıl ve neden icat edildi?
 
Atatürk Milliyetçiliği Nedir :Her şeyden önce kişiye dayanan milliyetçilik, dünyada bugüne kadar görülmüş bir olay değil. Atatürk; var olan temel düşüncelerden Metafizik ve Materyalist felsefeye inanmayan birisiydi. Diğer taraftan hepsiymiş gibi görünüp tüm kültürleri dejenere ederek kullanan faydacı kariyerist, makam ve mevki düşkünü diktatör kişiliğe sahipti. Temel düşüncesi Balkan Bölge Milliyetçiliğidir. Bir kişinin Atatürk ve Türk-İslam mantığını eleştirmesi direkt ölüm demekti. Anadolu'da yaşamak isteyen herkes düşünce, etnik dil, din kültürünü inkâr edip, Atatürk'ü peygamber gibi yüceltmeden yaşama şansı yoktu. Bu yüzden kökeni Türk olmayanların büyük çoğunluğu saplantılı Atatürk (Kişi) milliyetçisidirler. Dünyanın hiçbir toplumunda kişi milliyetçiliği ve ırkçılık görülmüş değildir. Tüm ırkçılıklar etnik veya din milliyetçiliği şeklinde öne çıkar.
 
Türkiye'deki sözde Türk Milliyetçilerinden Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Talat, Enver, Rauf, Refet, Rıza Nur, Kazım Karabekir, Ziya Gökalp gibi daha on binlerce kişiden hiçbiri Türk değildi. Hepsi Osmanlı'nın Yeniçeri Ocağı'nda İslam Arap dil ve din kültürüyle İlmiye-seyfiye sınıfı olarak yetişen devşirme İttihat Terakki mensuplarıydılar. Bunlar Türk kökeninden olmadıkları gibi, Türkçe dil ve kültürü de bilmiyorlardı. Oluşan devletin tüm kademelerinde yetkili kişiler, Balkan kökenliler ağırlıklı olmak üzere hepsi yabancıdır. Türklüğü bunların yaşatması demek, Türk dili ve kültürünün ölmesi anlamına gelmez mi? Türk İslam Irkçılığına dayanan yapının büyük bir aldatma ve karmaşa olduğunu, devletin kimliksel yapısından da anlamak mümkün.
 
Devletin Adı : Türkiye Cumhuriyeti.
Dini : İslam
Dinin Temsili : Diyanet İşleri Başkanlığı. (Şeyhülislamlık)
Dil Eğitimi : Türkçe
Eğitim Dili ve Kurumları : Latin Alfabesiyle Türkçe eğitime rağmen, İslam din eğitimi ve Arapça kelimelerin etkili olması, çağdaş eğitimi sürekli işlevsizleştirmiştir.
Din Eğitiminin Verildiği Yerler : Devletin resmi okulları, diyanete bağlı çeşitli kuran kursları ve camiler.
Devletin Yapısı : Parlamenter Cumhuriyet.
Devlet İlkesi : Milliyetçilik, Laiklik, İnkılapçılık, Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Halkçılık. Bu ilklerin hepsi, tüm kültürleri yozlaştırmak için kullanılan kelime oyunlarıdır.
Cumhuriyet Döneminde Sosyolojik Yapı : Arnavut, Boşnak, Sırp, Makedon, Bulgar, Roman, Gürcü, Laz, Çerkez, Hemşin, Çeçen, Abhaza, Rum, Ermeni, Süryani, Kürt ve Türklerdir. Türklerin haricinde, diğer halkların hepsi bu döneme kadar Arapça, Farsça ve kendi anadilleriyle konuşurken, Türkçe bilmiyorlardı. Türkçe eğitim Cumhuriyetle başlamasına rağmen, doğru bilimsel teoriye dayanmadığı için her şey yozlaştı.
 
Osmanlı'da olduğu gibi Cumhuriyette de Türkler %15'le azınlıktır. Cumhuriyet ve Halk Ocakları kadrolarının çoğu Balkan kökenli Gayri Müslimlerden oluşmasına rağmen, açıktan Balkan Bölge ırkçılığını dayatamıyorlardı. Avrupa kültüründen zaten uzaktılar. Direkt Arap İslam milliyetçiliği yapmaları da mümkün değildi, çünkü Osmanlı bu kültürü de bitirmişti. Geriye iki seçenek vardı. Azınlık olan Türklerin adı ve herkesin beynine kazılmış İslamcılığı, Laiklikle karıştırarak, dünyada tek teoriymiş gibi yüceltmekti. Halbuki Türk dili, kültürü ile İslam dil, din ve kültürü birbirine tamamen zıttı. Aynı şekilde İslam ve Laiklikte taban tabana zıt ayrı dünyalardır. Bunlardan biri doğru teoriyle öne çıkmadan sentezlenmesi asla mümkün değildir. Hem İslamcı hem laik hem Türk ırkçılığına dayanan devlette, yaşanacaklar karmaşa ve çatışmadır.
 
İddia edildiği gibi çağdaş modern demokratik cumhuriyet kurmak istenseydi, önce entelektüel ve bilim insanlarından oluşan kadronun var olmasına çalışılırdı. Daha sonra demokratik, laik, seküler devlet ilkesi temel belirleyici olmak zorundaydı. Böylece farklı dil, din, inanç, kültür ve düşüncelere özerklik sağlamakla mümkündü. Dini, laikliği, Türklüğü birbirine karıştırıp, İslam'ın belirleyiciliğindeki eğitim kültür dejenerasyondur.
 
Bu düşünce yapısının mimarlarından Ziya Gökalp gibi dilini, kültürünü ve Kürtlüğünü inkâr eden kişilerin, Türklüğe ya da başka bir kültüre yararlı olacağını düşünmek, bilim ve insanlığın doğasına aykırı bir durumdur. Atatürk ilkeleri adıyla laik, dinci, ırkçı, milliyetçi, Türkçü, modern, sağcı, solcu ne olduğu belli olmayan büyük bir karmaşa ve diktatörlük yaratılmıştır. Bu karmaşa içerisinde İslam her şeyi belirlediği için, ulusçuluk dahi dinle temsil edilmektedir. Arap ve İslam ülkelerinin dışında, dünyanın hiçbir toplumu ulusal yapısını dinle tarif etmez. Kişi milliyetçiliği ve onu yüceltmek yeni bir din anlayışı demektir. Liderler yüceltmez değer verilir. Yüceltmek; insan üstü tanrısallık anlamına gelir. Değer ise; somut demokratik ilkelere dayanır. Kılık kıyafetin dışında Atatürk'ün net oturmuş bir düşüncesi bulunmamaktadır. Bu yüzden Türkçe ile birlikte diğer kültürler hep güdük kaldı.
 
Türk diyorsun Türklüğe hitap etmiyor, İslam diyorsun İslam'ı dejenerasyona uğratmış, sosyal demokrat diyorsun, en çok solcuları aşağılayıp katletmiş. Sağcı diyorsun onlara da fazla iyimser yaklaşmıyor, liberal hiç değil. Bu yapı nedir? Bilimsel açıdan bilgisi olan varsa, lütfen bizleri aydınlatsın.
 
Temelinde Balkan Bölge Irkçılığına dayanan kılık kıyafet modernliği, Anadolu'nun tüm güzelliklerini yok emiştir. Gelinen noktada Arap şeriat ülkeleri ile, Türkiye arasında ciddi bir fark bulunmuyor. Biri şeriat hukuku ile insanları aşağılayıp öldürüyor, diğer medeni hukukla aynı katliamı yapıyor. Bütün bunlar Türkiye'nin somut sosyolojik bir kimlik ve düşünce yapısına sahip olmadığını kanıtlamaya yetiyor.
 
Kaynaklar:
Ali Kemal Meram   - Padişah Anaları
Yalçın Küçük         - Türkiye Üzerine Tezler 5 Cilt
Yalçın Küçük         - Aydın Üzerine Tezler 5 Cilt
Nutuk
Rıza Nur           - Hayat ve Hatıratım
Şevket Süreyya Aydemir - Tek Adam 3 Cilt
Cemal Zöngür  - Türkleri Yeniden Tanımak
Mehmet Ali Şevki  - Osmanlı Tarihinin Sosyal Bilimle Açıklanması
Doğan Avcıoğlu  - Türklerin Tarihi 5 Cilt
Halil Berktay, Ümit Hassan, Ayla Ödekan, Sina Akşin- Osmanlı Devleti’ne kadar Türkler.
İsmail Beşikçi     - Türk Tarih Tezi
İsmail Beşikçi     - Doğu Anadolu'nun Düzeni
İbrahim Kafesoğlu  - Türk Milli Kültürü
Muharrem Ergin  - Türk Dili Ders Kitabı
Fikret Başkaya    - Yediyüz Osmanlı Geleneğinden Yirmi Sekiz Şubata

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...