'' İyi bir adam mıdır? Kimlerdendir? Soylu mu, soysuz mu? Ne var ne yok araştırırlar. Eğer iyi bir insan değilseniz ve çevrenizde kötü bir üne sahipseniz, hiç şansınız yoktur, evlenemezsiniz. Biriyle tanışmak ise ancak eş dost, konu komşu vasıtasıyla olur.
Benim kötü bir ünüm yoktu doğrusu. Her şeyden önce bir öğretmenim. Maaşım da iyi. Komşularla ilişkilerim iyi sayılırdı. Selam alır selam verir, hâl ve hatırlarını sorarım. Kısacası kendi halinde bir adamım. Sessizce evime girer yine sessizce çıkar okuluma giderim.
Okul dönüşü, yan komşum Melahat hanım ile karşılaştım. Bir ara ayaküstü sohbetin arasında:
''Rauf Hoca” dedi, “tanıdığım bir kadın var. Tam sana göre. Ne dersin, tanışmak ister misin?
“Neden olmasın! “ dedim. “Her kişinin en az bir kez bir görüşme hakkı vardır.''
Yaşantımda hiçbir zaman ön yargılı olmadım. Kadınlarla en az bir defa buluşmuşumdur. İkinci görüşmeyi bilemem. Ya kadın karar verir devamına ya da ben.
Neyse kadın Melahat Hanımın evine gelecek ve hep birlikte oturup sohbet edecektik. Doğu toplumlarında bu işler böyle olur. Önce eş dost, konu komşu tarafından tanıştırılır. Kişiler birbirlerinden hoşlanırlarsa, birlikte bir iki gezmeye çıkılır. Gezme işiniz kısa tutulur, şayet uzun sürerse dedikodusu çıkar. Bunları önlemenin yolu da bir an önce söz kesmektir. Sözün ardından nişan faslı başlar. Ve böylece çiftler daha rahat gezmeye başlarlar. Ardından ise nikâh ve düğün gelir. Fazla masraf olmasın diye nikâhtan gidenler de olur. Gelenekler ve görenekler böyledir. Medeni kanunda ise hiç böyle şeyler yazmaz. On sekiz yaşından sonra kişinin temel hak ve özgürlüklerinden bahsedilir. Bunlar ise kitaplarda kalır. On sekiz yaşını dolduran iki kişi özgür bir şekilde “Hadi gidelim, özgür irademizle evlenelim” diyemez. Derse başlına iş alır, araya küslük girer. Ancak torun falan olursa ya da torununun hatırına köpüren aileler çocuklarıyla barışırlar. Bizim memlekette işler böyle yürür. Canınız isterse! Boşanmak da zordur. Kadın zorluk çıkarabilir ya da kadının sülalelerinden birisi tarafından dayak yeme olasılığınız da vardır. Bu memlekette evlenmek de zordur, boşanmak da.
Aslında ikinci evliliğimi de sona erdirmiştim ve çok acılar çekmiştim. Kadınlardan da kaçar olmuştum. Yalnız olduğumu bilmeme rağmen, kadınsız yaşanabilir mi diye de düşünmedim değil. Nasıl olsa evlenmek de zor boşanmak da.
Bir de aklıma gelmişken söyleyeyim: Kişiyle değil bütün sülale ile evlenilir bu toplumda!
Görüşme gününün haberini komşumuzun oğlu Ahmet getirdi. Ahmet yirmi yaşlarında iyi bir delikanlıdır. Beni kendi evlerine çağırdı. Güzelce giyinip gittim, kapılarının zilini çaldım. Kapıyı Melahat Hanım açtı.'' Hoş geldiniz Hocam'' dedi gülümsedi.
''Hoş bulduk''' dedim.
İçeri buyur etti. Salona geçtiğimde Melahat Hanımın kocası Ali Bey ve karşısında kırk-kırk beş yaşlarında iki kadın oturuyordu. İkisiyle de merhabalaştım. Gülümseyerek, ''Nasılsınız?'' dedim. Onlarda bana ''Siz nasılsınız ?'' dediler. “İyiyim” dedim, “teşekkür ederim”
Karşımda iki kadın duruyordu ama hangisiyle konuşacağımı ya da kiminle ilgileneceğimi bilmez bir haldeydim. Beş on dakika havadan sudan şeylerden bahsedip durduk. Sonunda: “İzninizle, lavaboya kadar gitmeliyim” diyerek kalktım, Ahmet’e göz işareti yaptım. Anladı, ardımdan koridora geldi.
''Ahmet” dedim, “hangisiyle konuşacağım, oğlum?
''Sarışın olanıyla, Hocam!
'' Sağ ol.
Beş -altı dakika lavaboya gitmiş gibi oyalandıktan sonra salona geri döndüm. Gülümseyerek eski yerime oturdum. Ahmet’ten aldığım tüyoyla sarışın bayanla daha çok ilgilenmeye ve ona sorular sormaya başladım. Arada bir ayıp olmasın diye esmer bayanla da konuşuyordum. Ama ilgi odağım sarışın kadındı. Yine gevezeliğim üzerimdeydi. Ben sordum, sarışın bayan sürekli gülümseyerek cevap yetiştirdi bana.
Sonra kalkma zamanı geldi. Orada bulunanlarla tek tek tokalaşıp evden ayrıldım.
Üzerinden bir iki gün geçti. Haber bekliyordum, gelmedi. Sabırsızdım. Camdan sokağı gözetliyordum. Ahmet’i görünce telaşla karışık bir heyecanla kendimi dışarıya attım. “Ne oldu bizim iş Ahmet?” dedim.
''Seni beğenmemiş Hocam!'' dedi, “ben de sana geliyordum zaten”
''Neden ki? dedim. “O kadar da dil döktük yahu. Sarışın fena kadın değil gibi geldi bana sohbetimizde.”
''Sarışın değilmiş Hocam! Esmer olanıymış seninle konuşacak olan''
Ben de şaşırıp kaldım doğrusu.
'' Oğlum sen öyle demedin mi bana?
'' Dedim Hocam, ama bana sarışın daha güzel gibi geldi!” demez mi birden? Acı acı gülümsedim.