
Yılın dört beş ayını geçirdiğimiz Karabağlar Yaylası’na olan hayranlığım her geçen gün daha da artıyordu. Bu yayla hayranlığımız Ares’i sahiplendikten sonra bir kat daha arttı. Biz yaylasız ve Ares’siz olamıyorduk. Ares de bizsiz yapamıyordu artık. Bu sevgi zinciri kopmamalı, ona sahip çıkmalıydık sonsuza dek.
İşte bizim Ares’le olan hikâyemiz önce Karabağlar Yaylası’yla başladı. İyi ki bir “yurdumuz” oldu, iyi ki bizi Ares’le tanıştırdı.
Bir köpeği sahiplenme sevdamız, çocuklarımızla birlikte çevremizde gördüğümüz, minik sevimli köpek yavrularına rastlayınca yeniden depreşirdi. Fakat bir canlının sorumluluğunu alma cesaretini bulamazdık kendimizde. Yarı yolda bırakılanları, sokağa terk edilenleri gördükçe çok üzülür, çocuklarımızın ısrarlarına rağmen hep erteledik bu arzumuzu.
Yıllar önce tek başına bir kolinin içine bırakılmış bir yavru köpeği görüp, çok üzülmüş, onu eve getirmiştik. O gün evde bir bayram sevinci yaşamıştık ailecek. İlk gün ona evde bakmış, ertesi gün oturduğumuz apartmanın bahçesine derme çatma kalacağı kulübemsi bir yer yapıp oraya koymuştuk. Üçüncü gün yavrumuzun çalındığını öğrenince hepimiz çok üzülmüştük.
Bu olaydan sonra uzun süre bir hayvanı sahiplenme konusu açılmadı evimizde. Ta ki Karabağlar Yaylası’nda bir yurdumuz olana kadar. Çevremizdeki hemen hemen herkesin dillendirdiği “Yaylada bir köpeğiniz olmalı.” cümlesinden sonra Gökçen’in parlayan gözlerini gördükçe, yarım kalan içimizdeki hayvan sevgimizi tamamlamaya sıra gelmişti. Onun duygusallığı ve ısrarı ile verilen karar bizi, Ares’le birlikte maceradan maceraya sürükleyecekti.
Münevver Ongun (Dostum Ares- Kanguru Yayınları