Tabuları Yıkmak / Şehriban Tuğrul

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Kız isteme ve söz kesme sonunda; tepsi içinde getirilen, kırmızı kurdele ile bağlanmış yüzüğü dualar ve iyi dileklerle taktı parmağımıza ilkokul öğretmenim. Kurdelesi ortadan kesilen yüzüklerle, evlilik hayatına ilk adımı attık. İkimiz de heyecan içinde öptük, “Gözlerinizdeki bu pırıltı, ömür boyu hiç sönmesin!” diyen öğretmenimin elini.

 

Sevgiyle birleşen ellerimiz ve dudaklarımızdaki kocaman gülümsemeyle, mutluluğumuzu paylaşan kalabalığa karışıyoruz. Sunulan şerbetle bisküvileri iştahla yerlerken:  “Hayırlı olsun, bir yastıkta kocayın,” dileklerinin samimiliği sarıyor ikimizi. Yanlarına vardığımız genç kızlar; yerleri süpüren, göğsü ve kolu açık, pulla işli kırmızı elbiseme dokunuyor, kuaförde yapılan saçlarıma ve makyajıma hayran hayran bakıyorlar. Onların yanağını okşuyor “Darısı başınıza!” diyorum. Kaçamak gülümseyip, “istemem, yan cebime koy” der gibi başlarını yere eğiyorlar.

Sedirde oturan yaşlılarsa donuk ve kızgın gözlerle bizi izliyor, alt dudaklarını kıvırıyor sonra kafa kafaya verip fısıldaşıyorlar. Yanlarına vardığımızda, içlerindeki büyük görümcem: “O ne şaal hareketler? Böyükleriniz var şurda, ellerinizi bırakın, gonuşmak, gülmek de neymiş, obuya garşı, ayıp!” derken elleriyle iki yanağını tırmalar gibi yapıp bizi ayıplıyor. İlk anda fena bozuluyorum sonra kendime verdiğim söz geliyor aklıma. Nişanlıma göz kırpıyor; “görselinde sevgi değil de adet olan, tabular yok olsun!” diyorum.  Binbir nazla uzatılan kuru, kırışık ve nasırlı ellerini gülerek öpüyorum. El öpme merasiminden sonra, salonun bir köşesinde toplanmış okul arkadaşlarımıza katılıyoruz. Sohbetimize kahkahalar eşlik ederken, şerbetimizi el ele, göz göze, mutlulukla yudumluyoruz.

Nişanlım, bin dokuz yüz yetmiş yılı Türkiye’sinde iki yıllık mühendis, ben de çiçeği burnunda öğretmenim. Çevremin ilk okumuşu ve ilk öğretmen kızı olmamdan dolayı; insanları yanlış tabularından vazgeçirmek için kendime söz verdim. Ailelerimizin ve uzaktan gelen okul arkadaşlarımızın da desteğiyle, ilk hareket bu nişan törenimiz oldu.

Akranım ve evli olan görümcem: “Sizi gısgandım, siz cansınız da biz badlıcan mıydık!” dedi. Bize hikâyesini anlatınca yıllardır süre gelen bu âdete isyan ettiğime sevindim. Beş yıl önce söz kesiminde nişanlısının kendisini değil resmini görmüş. Göçmen olan erkek tarafı, nişanlıları görüştürme talebinde bulunmuş ama Anadolulu kız tarafı asla razı olmamış. İlçede oturan nişanlısını, düğün alışverişine gittiğinde uzaktan bir kere görebilmiş. Sırtımızı sıvazlayarak “İyi ettiniz iyi! Çok ayıplayacaklar sizi emme aldırmayın.” dedi.

Köyde ve ilçemizde sözlenme törenine: “Yağlık bağladık, şerbet içtik ya da başını bağladık.” derler. Erkek tarafı, yakınlarından birkaç yaşlı kişi ve akraba ile kız evinde toplanır. Erkekler toplandıkları ayrı odada kızı ister. Söz kesildikten sonra kadınlar kendi odalarında; kıza yüzük takar, ardından başına ipek eşarp (yağlık) bağlarlar. Gelin kızın önüne geçen birisi, herkesin elini gelin kıza öptürür, sonrada bir sandalyeye oturtur. Kızın gülmesi, başını kaldırıp etrafa bakması, konuşması, nişanlısıyla yan yana oturması çok ayıp sayılır. Çerez ve şerbet faslından sonra takı takmak isteyenler, ortadaki sininin içine hediyesini atar ve böylece başı bağlanmış olur.

Gelin kız, damadın kendinden küçük olan kız ve erkek kardeşine abla ve ağabey demek zorunda… Ben isimleriyle hitap ettiğimde beni ayıpladılar. Bu kız “Gelinlik de etmez.” dediler. “Tabii ki etmem.” dedim. Gelin kız ya da gelin, saygı göstergesi olarak; günler, aylar hatta yıllarca kayınbaba ve kaynanası ya da büyük kayınla kısık sesle konuşur ya da hiç konuşmaz. Çocuklarına onların yanında sahip çıkmaz. Bu âdete “gelinlik etmek” denir. Ancak gelinlik yaptığı kişiler: “Gelinlik etmeyi bırak, sana şunu bunu verdim,” derse onlarla yüksek sesle konuşmaya başlar.

Bu tabuların, erkekler tarafından çıkarılmış olduğuna inandım hep. Çünkü kadını aşağılamak ve başının ezilmesi onların işine geliyordu. Annem, etrafının kötülemesine rağmen beni yatılı okula gönderdi. Gönderirken de “Guzum, düzgün oku ki gendini kurtar, evlendiğin yerde öğretmenin gibi gıymatlı ol.” dedi. Bu gibi sorunları nişanlanmadan önce konuştum. Hatta “İlerde bana el kaldırırsan, on tane çocuğum da olsa seni bırakırım!” dedim. Ben ve benim gibi okumuşların, kadınların kaderini değiştireceğine inancım sonsuzdu.

Bizden sonra aynı köyden maliyeci ve bankacı iki arkadaş; öğretmen kızlarla bizim gibi tören yaparak nişanlandılar. Üstelik pikapta çalınan müzik eşliğinde dans bile ettiler. Bu da köyde yaralanmış tabunun, yarasının üstüne tuzla biber oldu. Yaz boyunca damat adaylarımız, kız evlerine sık sık geldiler ve ailelerimizden izin alarak bizi köylerine gezmeye götürdüler. Üç nişanlı çift; el ele köy içinde ve bağlarda, ailelerimizin de katılımıyla dolaştık, piknik yaptık. Köyün yaşlı ve bazı yobaz insanları tarafından küçük çocuklara taşlattırıldık, hakaretlere ve iftiralara uğradık, anlık üzüldük ama tabuları yıkmak adına katlandık.

Zamanla içinde gençler, bizim gibi nişan töreni yapmak istediler. Yeni âdeti kabullenemeyen tutucu büyükler; coşkun sele dönmüş gençlerin istekleri karşısında duramadılar. Yılların tabu zincirini kıran gençler; sevdikleri kişiyle modern nişan ve evlenme töreni yaptılar! Düğün olana kadar serbestçe görüştükleri için birbirini daha iyi tanıdılar. Anlaşırlarsa “devam” aksi takdirde “ayrılık” dediler.

Nişan ve evlilik törenlerinde yaptığımız öncülük, şimdiki yıllarda bir şey ifade etmeyebilir. Bin dokuz yüz yetmiş yılının öncesine giderseniz, çok büyük bir devrim yaptığımızı anlarsınız. Hepimizin bildiği gibi insanın fiziki gelişimi için, çeşitli biyolojik evreler geçirmesi gerekir. Sosyal gelişim evreleri de eğitim sayesindedir. Sosyal gelişmeyi kamçılayan dürtü ise insanca yaşamak isteğidir.

                                                     Şehriban Tuğrul,  eğitimci yazar                                                                                       

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...