”Anamdan İnciler” ve “Mendil Sen Kokuyordu” adlı öykü kitaplarına dair.

Mehmet Söğüt kullanıcısının resmi
Gülebilen tek canlı insandır. Hayvanların gözyaşı döktüklerine şahit olmuşuzdur. Ama gülenine değil… Rastlanılmaz da. Çünkü gülmek tamamıyla insani bir edinimdir. Ondandır ki sistem mizahı sevmez ve susturmaya çalışır.

Türkiye’de mizah dergileri yasakçılığı daha Osmanlı döneminde başlamıştır. Günümüzde bile mizahçıların mahkemeye verildiğini görüyor ve okuyoruz. Çünkü mizah, çirkin olanı güldürerek beynimize kazır. Şatafatlı gibi görünen yaşamların içine girerek, onların komikliğini bize gösterir. Kimi insanlar da yaşamında hiç yazmadan da kaliteli espriler yaparlar. Ve onlar da bir şekilde bizi düşündürürler. Necmettin Yalçınkaya‘nın annesi de insanı güldürürken de düşündüren biri. Ve Yalçınkaya da annesinin incilerini kaleme almıştır. Her bir hikâyesi binlerce inci değerindedir. Bildiğiniz gibi inci dünyanın en iyi mücevherlerindendir. Ve bir canlı olan istiridye tarafında yaratılır. Her biri ışıl ışıldır ve paha biçilmezdir. Onun için Necmettin Yalçınkaya’nın kitabının ismini isabetli buldum.

Necmettin Yalçınkaya’nın Ozan Yayıncılık’tan çıkan, ”12 Eylül’de Çok Güldük Netekim” adlı kitabının alt başlığı da ”Anamdan İnciler” dir. Anasının keskin esprilerini anı-öykü biçiminde kaleme almış. En zor şartlarda insanların nasıl espri yapabildiklerinin dersini veriyor bize âdeta. Öylesine hazır cevap biri ki, her söylenene mutlaka bir cevabı vardır. Anamızın esprilerini okurken 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaşanan komik olayları hatırladım. O dönemin komik yaşanmış hikâyelerini hâlâ kahkahalar arasında anlatırlar. Acılarla başa çıkabilmenin en iyi yöntemi, zekice yapılan esprilerden gizlendiğine inanırım.

Kitap daha ilk sayfalarında insanı içine alıyor. Ve daha ilk öyküsüyle ağız dolusu gülüyorsunuz. Anasının cezaevindeki oğluna ekmek arası köfteyi nasıl ulaştırdığını öğrendiğimizde hem gülüyor ve hem de üzülüyoruz. Her iyi gülmece gibi, bizi düşündürüyor da. Hakiki mizahçı da rüştünü böyle ispatlar; gülerken düşündürür yani. Necmettin Yalçınkaya’nın annesi de farkında olmadan öyle yapıyor. En önemlisi karşıtlarının karşısında başı diktir. Mahkeme salonunda zafer işareti yaparak, oğlunun siyasi savunma yapmasına vesile olur. Eşit ve özgür bir yaşam için mücadele edenlere karşı ilgilidir. Dobradır ve kendisine yapılan hiçbir şeyi unutmamaktadır. Gerektiğinde devrimcilere bile kafa tutmaktadır. Analarımızın çoğunluğu gibi yüreklidir de. Kürdistan'da tek başına askerleri köyde kovan kadınların hikâyelerini çok dinlemişimdir. Zayıf olanı korur ve tüm gençleri çocukları gibi görür. O günleri arar yani on iki eylül öncesini. Çünkü o güzel insanların kimisi ölmüş, kimisi hapse düşmüş ve kimisi de dünyanın dört bir tarafına dağılmıştır. Geriye acılar kalmıştır. Fakirlik ise alabildiğinedir. Günlük yaşamında da espriler yapar. Hele Necmettin Yalçınkaya ile kaynına gitmesi beni çok güldürdü. Ve buradan özetleyerek size aktarmak istiyorum: Bizimkiler kapıyı açtıklarında kafalarının üstünde terlik fırlar. Bununla birlikte Necmettin Yalçınkaya’nın amcasının oğlu da fırlar. Ama çocuğu yakalar mizah dolu anamız. Ve kaynına kızar, çocuğa niye kızıyorsun diye. Kaynı da, ”Bu oğlan bir mal,” der. Çalışmadığını ve başkasının emeği üzerinde geçinmeye çalıştığını belirtir. Anamız sürekli çocuğu savunur. Bir süre sonra da kendileri tartışmaya başlarlar. Ve anamız der, ”Valla doğru diyorsun. Bu oğlan mal.” Zaman geçer. Kurban bayramında tekrar kaynının evine giderler ailecek. Kaynının oğlu büyümüştür. Bolca et alarak yengesine götürür ve der, ”Yenge hatırlıyor musun? Sen bana mal diyordun. Bak veteriner oldum.” Tabii anamız bilmez veterinerin ne olduğunu. Kaynı, ”Kısacası hayvan doktoru,” der. Yengesi koyuverir makaraları ve gülmekten ölür. Der, ”He valla oğlum doğru diyorsun. Sen mallıktan çıkmışsın, ama mallar yakanı bırakmamış.”

Bu kitap yakın tarihimize de ışık tutuyor. Bence her okur kütüphanesinde bulundurmalıdır.

 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...