Çok eskimiş olan gramofondan Müzeyyen Senar şarkıları duyulurdu. Masa hazır olduğu zaman içeriye seslenir, içeriden bütün heybeti ile Cemal Abi çıkagelir ve yerine otururdu. Âdetiydi önce eşi yerine geçip kurulacaktı. Kendisi sonra oturur ve sandalyesini iyice Cemal Abinin dibine yanaştırırdı. Daha önceden masaya yerleştirdiği rakı bardaklarını doldururken gözlerini sevdiği adamdan ayırmaz, onu hayranlıkla izlerdi.
İlerleyen saatlerde bütün mahalleyi bir anason kokusu doldururdu, müziğin sesine onlar da eşlik ederlerdi. ‘Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım, bakışından süzülen işvene kurban olayım’ gür sesiyle bütün mahalleyi inletirdi Cemal Abi. Arada kısık bir sesle Saadet Ablanın ona eşlik ettiği duyulurdu.
Yaşı Saadet Ablayla aynı olan yan komşuları Birsen Abla kendi kendine söylenir, "Hiç Allah korkusu yok, ölüp gidecekler. Hâlâ içiyor koca papazlar " derdi
Her defasında:
‘’Bunların cenaze namazları da kılınmaz. Götürüp bir kuyuya atacaksınız’’ diyordu ölü yıkayıcısı Gülfem Abla.
Mahalledeki komşular kendi bahçelerinden ya da mutfak camlarından homurdanarak söylenir, fakat kimse yüzlerine karşı hiçbir şey söyleyeme cesaret edemezlerdi.
Bilen bilirdi Cemal Abi bir zamanlar mahallenin en bıçkın kabadayısıydı. Küçüklerini sever, büyüklerine kusur etmezdi. Mahallenin bütün huzuru ondan sorulurdu. Yabancı biri mi geldi, kimdir, necidir, gider sorardı. Ya da biri esnaflardan birine yanlış mı yaptı, hesabını hemen soruverirdi. Kimsenin hakkını yemez, hakkını da yedirmezdi
Faytoncu Rıza’nın karısını başka erkeklere pazarladığını duyduğunda onu birkaç kez uyarmış, fakat adamın bu işi yapmaya devam ettiğini öğrenince onu bacağından bıçaklamıştı. Nihayetinde Nurten mahallenin kızıydı ve buna bir delikanlı olarak asla müsaade edemezdi. Karakola getirildiği o gece Saadet Ablayı da nezarethanenin önünde görmüş, görür görmezde âşık olmuştu. Saadet Abla o zamanlar otuz- otuz beş yaşlarında güzel bir kadındı. Siyah ve uzun sacları ve hafif toplu vücudu ile karakoldaki herkes gibi onun da dikkatini çekmişti. Komisere ağlayarak:
"Komiserim şikâyetçiyim, bu adam beni sürekli taciz ediyor’’ diyordu.
Yanında yaşı elliyi epey aşmış, seyrek sakallı bir adam, ‘’iftira ediyor bu orospu’’ diyerek kadına karakolda hakaretler yağdırıyordu.
Saadet Ablayı kocası çocuğu olmadığı için tek başına bırakıp gitmiş, yanındaki ev sahibi olacak şu yaşlı adam bunu fırsat bilerek onu rahatsız etmeye başlamıştı. Fakat bu gece ona tecavüz etmeye kalkışınca bütün mahalle ayaklanmış, adam da bunun bir yalan olduğunu, kadının kirayı vermemek için ona iftira attığını iddia ediyordu. Cemal Abi o gece kendi durumundan ziyade Saadet Ablayı düşünüyordu. Gözlerini onun yaşlar içindeki kocaman siyah gözlerinden alamıyordu. Şimdi bulunduğu durum onu gerçekten çok üzmüştü. Biraz sonra içerdeki polis onunla ilgili zabıt tutmaya başladığında o koridorun uçundaki kadına bakıyor neler söylemesi gerektiğini toparlayamıyordu.
Cüce Nuri ve Çakal Mehmet, Rıza’nın önce saldırdığını ve Cemal Abinin kendini savunduğunu söyleyerek yalancı şahitlik yaptılar. O gece Cemal Abi nezarethanede yatırılmış birkaç gün sonra da çıktığı mahkemede çok az bir ceza almıştı. Fakat o bütün gece uyuyamamış, Saadet Ablayı düşünmüştü. Ertesi gün gelen Çakal Mehmet’e kadına göz kulak olmasını tembihlemişti,
Çakal Mehmet kadının kirasını ödemiş ve onu başka bir eve yerleştirmişti. Cemal Abi hapisten çıkana kadar her ihtiyacını göreceklerdi Saadet Abla Anadolu’nun küçük bir köyünden gelmişti Tarlabaşı’na. Köyüne geri dönmekte istemiyordu. Eğer dönerse başına neler gelebileceğini bilemiyordu. Belki de babası onu başka biriyle yeniden evlendirecekti. Birkaç ay sonra Cemal Abinin cezası sona erdiğinde yanına giderek onunla tanışmış ve birbirlerine âşık olmuşlardı. Daha sonra şimdi bulundukları babadan kalma bu eski eve gelip yerleşmişlerdi. Cemal Abi en iyi bildiği işi, berberliği yapmaya başlamış, bu âlemden çekilmişti. Arkadaşları çok fazla geceleri dışarı çıkmamasından şikâyet ediyorlardı.
Bazı komşularına göre, hiç evlenmemişlerdi, nikâhlarının kıyıldığını gören olmamıştı. Kimileri imam nikâhı yaptıklarını söylüyorlardı. Kimse kesin bir şey bilmiyordu. Bir defasında Saadet Ablanın bizim gönül nikâhımız var dediğine şahit olmuştu Nurten Abla. Başka da bir şey bilen yoktu. Kimse de soramazdı zaten.
Birkaç hafta önce bütün mahalle bir çığlık sesiyle uyanmış ve pencerelerine koşmuşlardı. Pencerelerinden yarı bellerine kadar sarkan mahalle halkı neler olduğunu merak ediyorlardı. Sıvaları yarıya kadar dökülmüş beyaz badanalı eski evden Saadet Ablanın yaktığı ağıtlar duyuluyordu.