ÖKKEŞ

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi
Ökkeş’i ben, okumayı ve yazmayı ciddiye alan bir insan olarak tanıdım. Kanım kaynadı. Sempatik ve şirin dilliydi.

Türkçesi ve mantığı gayet iyiydi. Uçurum Geyikleri’ni yazarken en çok bilgiyi Ondan aldım. Tüm ayrıntılarıyla, ne güzel anlatıyordu. Bazıları, gerillalar arasındaki aşk ilişkilerini anlatmaktan kaçındılar. Hatta kendi aralarında, ‘Aman bu konuda fazla açılmayın, Oruçoğlu delidir, herşeyi yazar,’ gibi bir sözleşmeye de girdiler. Ama Ökkeş’in tabusu yoktu. Gerçeği tüm ayrıntılarıyla anlattı. Bakışlarında ipeksi, bilgece bir deliliğin ışıltılarını taşıyordu. Gerçekleştiremeyeceğim ilginç önerilerde bulunuyordu.

Yel Dağı felaketinde ayaklarının yarısını yitiren onu aşkın kişiden, yazabileceklerine inandığım üçüne bu olayı romanlaştırmalarını önerdim. Bunlardan ikisi, Ökkeş’le Alaattin kabul ettiler. Alaattin’in yazmadığını biliyorum. Ökkeş yazdı mı yazmadı mı onu da bilmiyorum. Çünkü şu elinizdeki kitabı da henüz okumuş değilim. Okumadığım kitaplara ön söz yazma geleneğini dünyada ilk başlatan benim. Neden mi? Kitap bana gönderilmeden ve baskıya verilmeden bir hafta önce bildiriyorlar:

 

“Bir ön söz yazar mısın?”

 

Eğer o arkadaşı tanıyor ve de seviyorsam, elimde olmayan, okuyamadığım kitaba bir ön söz yazıyorum. Tabi ön söz, kitap hakkında olmuyor, benim yazar hakkındaki genel lakırdılarım oluyor. Her neyse.

Ökkeş, gepegencecik bir yaşta vuruldu. Konuşabilseydi, kendi ölümünden şikayet etmezdi. “Yeryüzünün güzelleşmesini, ezilenler adına ve canım pahasına istiyorum,” dedi ve gitti. Ökkeşi, gövdesine saplanan mermilerden sorup öğrenmek gerekiyor. Ve biliyor musunuz, yazılacak en güzel roman da, o mermilerin macerasına dairdir.

 

Herkes ölecek. Ökkeş, herkesten önce, herkesin adına öldü. Korkağa cesareti, uyuyana uyanmayı, bilgisize bilgiyi, masalsıza masalı, yıkıntıya tebessümü, kindara aşkı, kaleme inceliği, düşmüşe yücelmeyi anımsatarak öldü. 17’lerin ölümünü bir kenara yazın. Işık ve aşk adına yazın. En güzel şiirinizin ruhuna yazın. Onların ölümü, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölümünden farklı değildir. Cafer Cangöz’ün Mustafa Suphi’den, Aydın Hanbayat’ın Ethem Nejat’tan ne farkı var? Seksen beş yıl önce öldürdüler ve hala öldürüyorlar. Bu nasıl iş, ey HALK? Öldürmekle bitmiyor, öldürdükçe çoğalıyor komünistler.

 

Okuyucu, Ökkeş’in kitabına şu isimleri okuyarak başlamalıdır:

 

BERNA SAYGILI, GÜLNAZ YILDIZ, TAYLAN YILDIZ, ALAATTİN ATAŞ, OKAN ÜNSAL, CEMAL ÇAKMAK, ALİ RIZA SABUK, KENAN ÇAKICI, İBRAHİM AKDENİZ, BİNALİ GÜLER, DURSUN TURGUT, ÇAĞDAŞ CAN, AHMET PERKTAŞ, ERSİN KANTAR.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...