SEYİT OKTAY'IN "MİTANNİLER”İ HAKKINDA

Görülmüştür kullanıcısının resmi
“İşte Seyit Oktay’ın bu yeni romanı “Hurri Ari Destanı/ Mitanniler” olanca yetkinlikle bunu anlatır bize:” Adını ‘Zayîna Roj’dan, güneşi doğurmaktan alan Zagros, kendi çocuklarının, Güneşli Dağ’ın çocuklarının doğumuna hazır hale gelecekti. Yeryüzü o güneş yüzlü, güneş gözlü, alnı güneşli, ruhu ışıklı dağlıların, dağlı çocukların gelişine, doğuşuna uygun olacaktı. Güneşi doğuran, güneş insanlarını da, evlatlarını da doğuracaktı. Sıradağlar boyunca kuzeyden güneye, doğudan batıya yayılacaklardı."

 
“HURRİ ARİ DESTANI/MİTANNİLER” Seyit Oktay, Ceylan Yay.
              Yasna’da, “Ve biz kutsallığıyla pırıl pırıl parlayan Mazda tarafından yaratılmış Uşidarena Dağına, kutsallıklarıyla pırıl pırıl parlayan, büyük görkemli olan, Mazda tarafından yaratılmış dağlara taparız.” denir. Dağlar hep özel yer tutmuştur. O dağlar ki bütün azametiyle koruyup kollamayla bir kavmi, bir halkı bin yılların bilgeliğiyle donatmıştır. Dağ, Güneş ve ateş diyalektiğinin cismani tezahürü olan böylesi bir toplumun Dağlara kutsiyet atfetmesi Avesta öncesine dayanır. O dağlar ki Uşidarena Dağı’nın kalbinin attığı zayîna Roj’’dan ayrıksı değildir. Yangın yılları çağda, bugünlerde de anlamsallığı ortadadır. Neolitiğin filizlendiği demlerde de Zagrosların hep ana kucağı olması, evlatlarına yar ve yardımcılığı tartışmasızdır. Düze çıktıklarında dahi sırtlarını dağa vermişlerdir. Vakta ki ovalarda yaralı kartal biçareliğine düştüklerinde yeniden şifa ve hayat bulmak için dağlara sığınmışlardır. Elbette onların kadim dostu dağlar olacaktır. Bu saikten onlara dağlar dışında dostları olmayanlar denecektir. “Dağın asla unutmadığını, hatırlatan ve uyaran olduğunu bildirecekler, belleklerini uyandıracak ve asıllarına dönmelerinin yolunu göstereceklerdi” söylemi boşuna denmez.
              İşte Seyit Oktay’ın bu yeni romanı “Hurri Ari Destanı/ Mitanniler” olanca yetkinlikle bunu anlatır bize:” Adını ‘Zayîna Roj’dan, güneşi doğurmaktan alan Zagros, kendi çocuklarının, Güneşli Dağ’ın çocuklarının doğumuna hazır hale gelecekti. Yeryüzü o güneş yüzlü, güneş gözlü, alnı güneşli, ruhu ışıklı dağlıların, dağlı çocukların gelişine, doğuşuna uygun olacaktı. Güneşi doğuran, güneş insanlarını da, evlatlarını da doğuracaktı. Sıradağlar boyunca kuzeyden güneye, doğudan batıya yayılacaklardı.
              Dağda doğanlar, güneşle beslenip güneş ışıklarını içenler, anaları Zagros’un memelerinden beslenenler, göbek bağlarını kesseler de, ne zaman başları sıkışsa zorda kalsalar yine ışığın, güneşin ve varlıklarının kaynağına döneceklerdi…” İşte böyle bir Dağ Senfonisine imza atar Oktay! Binlerce yıldan damıtılmış ve kadınların “deng”e dönüştüğü kadim coğrafyamızın bir ağıtıdır bu Destan. Yazar, edebi zenginlikle, güçlü kurguyla adeta yüreklere nakşetmeyi başarmıştır. Seyit Oktay, yetkin biçim ve biçem ustasıdır. Geçmiş, bugün ve yarının bütünselleştiği bir dünya yaratırken zengin tekniklere başvurur. Oktay, her kitabıyla edebi dünyayı genişletir. Günyüzü görmüş diğer yapıtlarından bu yana (Arami Tabletler, Dağ Kokusu, Aryen-Med Destanı, Kayıp Masal çıtayı hep üst seviyeye çıkarır. “Hurri-Ari Destanı Mitanniler” üç kitapla tamamlanacak bir yekûnun ikincisidir. İlki Aryen-Med Destanı’ydı. Kronolojik olarak Mitanniler Aryen-Med’lerden öncesine tarihlendiğinden çizgisel bir ilerlemeyi tercih etmez. Yakınlarda çıkacak Mervaniler ile tamamlanacak bir üçlüktür. Tarihsel trajedilerin edebiyat disiplini içerisinde zengin motifler barındırdığından yıllanmış şarap kıvamındadır. Bir vaveylanın, bir ağıdın bin yıllardan bugüne ulaştırılmasına kapı aralayan bir verimdir bu.
              Christine Brooke-Rose, Palimsest Tarih başlıklı makalesinde şöyle der: “Roman köklerini tarihsel belgelerden almıştır ve tarihle her zaman çok yakın bir ilişki olmuştur. Ancak romanın görevi, tarihin görevinin aksine, entelektüel, ruhsal ve imgelemsel ufuklarımızı en uç noktasına dek genişletmektir. Gerçekliği doğaüstüyle ve tarihi ruhsal ve felsefi yeniden yorumla karıştırarak palimsest tarihler tam olarak bunu yapar.” Oktay’ın bu eseri de Palimpsest tarih romanlarının yetkin örneklerindendir. Yazar Dostum Oktay, Mitanniler’i değer eserinde (Aryen-Med Destanı) olduğu gibi iki anlatı biçiminde kurgular. İlk eserinden bu yana şiirsel bir dille yazmıştır. Bu şiirsel anlatı biçim ve biçemi tamamlanmışlık duygusuna götürse de edebi disiplin içerisindeki arayış sürmektedir. Zira her eseriyle yeni dünyaların efsunuyla sarıp sarmalar.
              “Yaşamlar, sesler ve kelimeler asla kaybolmaz/ Onları inşa edecek kahini beklerler” epigrafıyla giriş yapılan eserdeki ilk anlatıcılar Kahinlerdir. Kahinlerin Kehanet Kitabı’nı okuyan şair savaşçı ve kehanet ustası kahin kadınların son temsilcisi Dilberfê, sırasıyla Baş Kahin, Hurri-Aryen Kahini, Sümer Kahini, Guti Kahini, Elam Kahini, Mısır Kahini, Asur Kahini ve Mitanni Kahini’nin anlatılarına yer verilmiştir.
              İkinci Anlatı izleği de, Mitannilerin Asurlularca yıkılışı sürecinde Puduhepa’nın yolladığı gizli bir birlikçe kurtarılan Lilurta, Sidurta ve çocukları Cemisara ve Adaar’ın Hattuşaş’taki saraya getirilişleriyle başlar.
              Hurrili, peri soyundan, soyların en güzeli Şevperi’nin soyundandır Lilurta. Tababet ilminin, hekimliğin, büyücülüğün, bedenin maharetli alimidir, Lilurta ve Sidurta ile evlidir. Maryannuların Ari soyundan gelen Sidurta da her şeyden sevgi anlamı çıkartan; sözün, kelamın mahir ustasıdır. Hattuşaş gecelerinde Puduhepa’ya doğuşundan yıkılışına değin Mitannileri anlatırlar. Aryen-Med Destanını okuyanlar bu eserde de değinilen Şevperi ve Roba’yı bileceklerdir. Mitanniler’de de bahsedilir. Bu masal iki eserin ilmeklenmesini sağlar.
              Baş Kahin, “Bütün seslerin sislerden, bütün hikayelerin hayatlardan, bütün canlıların bağrından, bütün zamanların karanlık ormanlarından doğduğu, güneşi insanlara veren ülkenin adıydı Zagros” ibaresiyle dile gelirken o güneş yurdunda önemli bir yer tuttuğundan kadın eksenli manifestoya dönüşen bir destan yaratılmıştır. Kamusal alandan silinmiş kadınların nidası anlatıya şöyle yansır: “Ana tanrıçanın kadim zamanlarda söylediklerini çok çabuk unuttular: ‘Paylaşın ki bereketiniz artsın, verin ki sizin olanın kıymeti artsın, sevin ki kalbiniz neşesini bulsun, beraber yaşayın ki ayrılık sizden uzak olsun. Savaş, öldürmek felakettir. Yalan, içinden çıkılmaz hıyanettir,  güneşin altında hepinize yer, yurt vardır.” Unutuldu bu söylenenler, dağların doruklarında dondu, düze indikçe, şehre doğru geldikçe hepsi uçup giden, kısa ömürlü kelebekler gibi hoş bir sada olarak kaldı semada.”
              Yazar ikili anlatıyı atomların birleşimindeki molekül misali kopmaz bağlarla bütünleştirir. Edebiyattaki zengin söz ve sanat yöntemlerini geniş spektrumda kullandığından yapıtı okuyana rayihalı bir nefes aldırır.
              En sonda dile gelen Mitanni Kahini’nin söyledikleri bugünlere bağlanır: “Bütün iktidarlar, devletler krallıklar, imparatorluklar, sultanlar, şahlar, padişahlar, şahinşahlar, firavunlar, nemrutlar ve daha niceleri gelip gidecek, bir çoğu tarihten silinecek, isimleri unutulacak ama ‘Dağ Kavmi’ varlığını yine de sürdürecek.”
              Evet, “Yeniden Hayatı” başlatanların destanı anca böyle çatılabilirdi. Destandan çıkarılacak dersler çoktur. Bir de yazarın o şiirsel üsluptaki edebi derinliklerine çarpılacaksınız. Daha fazlasını barındıran bu yapıtı mutlaka okuyun! Gayet başarılı ve üst düzeyde bir yazım serüvenine tanık olacaksınız. Palimsest tarihin yetkin bir romanıdır bu. Eline-emeğine sağlık diyor, üçlünün son kitabı olacak Mervaniler’in bir an önce yayımlanmasının temennisini dilerim.
              Ahir ömrünün otuz yılını kuşatılmış karanlık mekanlarında geçirdikten sonra çıktığı ‘dışarıda’ yayımlattı Mitanniler’i. Değerli dostum, can yoldaşım Seyit Oktay’ı bir kez daha kutlarım. Hep üreten hep yaratan oldu. Duvarlar ardından sonra nice verimlerini gün yüzüne çıkarmasını sabırsızlıkla beklediğim hoş bir edebiyat erbabıdır Oktay: Son söz de Lilurta ve Sidurta’ya hitaben konuşan Puhudepa’nın olsun:
              “Parlayan güneş altında nefes aldıkça, dağlar o güneşi her sabah doğurdukça Mitanniler hep anlatılacak. Başka adlar ve sanlar altında yeniden dirilecek. Dağın, Ateşin ve Güneşin çocukları bir defa ölseler de yüz bin defa yeniden doğacak, doğrulacak ve var olacak. Başlatan asla yok edilemez. Belki yenilir, belki ezilir, belki siner ama bir kıvılcım, bir cesaret yalımı yeniden doğuş için yeterlidir. Bütün medeniyetleri doğuran ana tanrıça öldürülemez, yok edilemez. Onun ilk ve onurlu evlatları da her zaman yeniden başlar.”
Kitabın Adı: Hurri-Ari Destanı/Mitanniler
Yazar: Seyit OKTAY, Ceylan Yayınları
Ayhan KAVAK
Ereğli Yüksek Güvenlikli Hapishanesi B-1-18
Ereğli/KONYA
 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...