İnsan doğası gereği adeta yuvarlak bilyeler üzerinde her zaman her tarafa kolayca hareket eden biyolojik ve fiziki bir yapıya sahiptir. Bu da insanın sürekli olumlu olumsuz hareket etmesi demektir. Bu hareketlerin çoğu bilindiği gibi saldırı, yalan, hile, talan, katliamlar şeklinde gerçekleşmiştir ve gerçekleşiyor. İnsanda böyle bir gerçekliğin varlığı bilindiği halde, insanların çoğunluğu saldırgan bu karakter yapılarını gizlemek ya da haklı göstermek için, devamlı kutsallıklara sarılmışlardır. İnsanları buna sürükleyen iki etkili sebep mevcuttur. Birisi insanların çoğunluğunun insani özelliğini tam olarak kavrayamayıp, bilgisiz ve kültürsüzlükleri yüzünden. İkincisi sürekli büyük küçük egoist güdülerin arkasından koşmalarıdır. Egoist bu davranışlarının kurtarıcı ana manivelası ise, kutsallıklara sarılmak olmuştur. Çünkü böyle büyük anormallik ve haysiyetsizliği, başka türlü kolayca kapatmak hiçbir şekilde mümkün değil.
Kutsallık atfedilsin edilmesin, her savaş insan yaşamının temel parçası olan siyaset ve ekonomideki kural tanımamazlık ve ahlaksızlıkların sonucudur. Her yönüyle bu kör kaderi yaşamak istemeyen bazı akılcı toplumlar, evrensel demokratik siyasetle hareket edip, en azından kendi içlerinde asgari ölçülerde de olsa, huzurlu yaşamaya çalıştıklarını biliyoruz. Fakat koskoca dünyada 210 devlet içerisinde, akılcı hareket eden devlet veya toplumların sayısı, maalesef beş ya da on ülkeyi geçmiyor. Kaldı ki akılcı devlet ve toplumlar ne kadar çevresine zarar vermeden, kendi hallerine yaşasalar dahi art niyetli, doyumsuz canavarlar hiçbir zaman insanları rahat bırakmadılar. Böylece bazı devletler istemediği halde maddi gelirlerinin büyük bir kısmını, askeri savunmaya ayırırlarken eğitim, sağlık, kültür gibi önemli alanlar hep gözden kaçırıldı. Kim nasıl düşünürse düşünsün, kutsallaştırılan tüm saldırıların temeli doyumsuz süperegoizmdir. Dünyada yaşanan gerçekler bu şekildeyken, sözde modern, çağdaş, ileri olduklarıyla övünen toplum ve uygarlıklar, bu suçlarını samimi bir şekilde henüz kabul etmiş değiller.
Sıralanan anormalliklerin yok olması veya en azından asgari seviyeye inmesinin çözümü, genel olarak eğitim, kültür ve ahlak felsefesini her devletin tam, yeterli derecede öğretip uygulamasıyla mümkün olsa da her zaman temennide kalmıştır. Bilimsel bu önerme doğru olsa dahi insanın saniyeler içerisinde kırk türlü karaktere bürünen anormal psikolojik yapısı dikkate alınıp, bunu gerçek anlamda eğitecek sistem geliştirilmedikçe, bilimsellik ve iyi niyetin etkisinin görülmediğini biliyoruz. Ne yazık ki uygarlıklardan zamanımıza kadar, insanda mevcut olan insanlık dışı karakter yapısı, dur durak bilmeden ve hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor. Her zaman olduğu gibi tek çözüm yolu olarak askeri tedbirlerde aranıyor. Halbuki evrensel adalet, gerçek ahlak, insani bilgi, samimi bir şekilde eğitim ve uygulama olarak gerçekleştirilse, askeri tedbirler gerekli olduğu yer ve zamanlarda kullanılırken, sorunlar büyük oranda bitmese dahi en aza rahatlıkla inecektir. Hangi din, düşünce ve anlayışta olursa olsun, askeri tedbirler hiçbir zaman yabana atılacak bir durum değildir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir ayrıntının olduğu akıldan çıkarılmamalı.
Bilindiği gibi her toplum, devlet birtakım haklı gerekçelere dayanarak, askeri savunmasını geliştirirken, bu ilerleyen zaman içerisinde öyle bir hal alıyor ki adeta, savaşlara yüklenen kutsallıklar gibi askeri yapıya tapınılarak fetişizme dönüştürülüyor. Bazı devlet ve toplumlar iyi niyetle yola çıktıkları halde, gerek dış etkenlerden gerekse kendi içindeki çekişmeler yüzünden, toplumu yeterli şekilde ahlak bilgisiyle eğitmek yerine, sadece askeri güce tapınılmaya devam edilmesi neticesinde, dini veya din dışı fetişizm veya faşizme dönüşmekten kurtaramıyorlar kendilerini. Şartlar devlet yönetimlerini askeri tedbirlere ne kadar zorlarsa zorlasın, bu tek başına hiçbir zaman etkili çözüm olmadığı asırlardır görülen bir gerçektir. Askeri tedbirlerden daha çok hukuk, ahlak ve onur eğitimine ağırlık verilip, bunun etkisiz olduğu alanlarda ise, askeri güç devreye sokulmalıdır. Ancak bu şekilde sorunların büyük bir kısmı kesin olarak çözülebilir. Bunun dışında ne eğitim tek başına ne de asgari güç çözümdür.
Aynı zamanda askeri tedbirlerin ne zaman, nereye kadar geçerli olduğu iyi hesap edilip, yeri geldiğinde bundan tamamen vazgeçilmelidir. Askeri yapılar başta olmak üzere herhangi bir şeyi, gereğinden fazla büyütmek veya ona tapınmak gibi duygu, düşünceler her siyasi anlayışta zorbalık, diktatörlük ve faşizm doğurduğu bilinmelidir. Yeri ve zamanı geldiğinde fesih edilmeyen, değiştirilmeyen yapılar, büyüdükçe içten içe çürürken, tüm bağlantılarıyla yozlaşarak yok olur. Dünya devletleri içerinde askere sonsuz yetki, güç ve itibar vermenin her zaman büyük tehlikelere yol açtığının bilincinde olup, bunun anayasal önlemini alan tek devlet İsviçre’dir. İsviçre Devletinde, askeri yapının ve komutanların halk ve sivil yönetim üzerinde en ufak bir etkisi, ordunun reklamı kesinlikle yasaktır. İstisna çok önemli olay dışında, İsviçre Silahlı Kuvvetleri asla ülke gündeminde yer almaz. Bu yapıya belki birkaç Avrupa ülkesini daha ekleyebiliriz. Onun dışında diğer devletlerin hem sözde sivil siyasete hem de askeri yapıya tapınarak, topluma akıl ve yön verdiğini herkes biliyor. Neticede bu zamana kadar alınan hemen hemen her tedbir, eskisinden daha kötü şekilde sonuçlanıyor…
Cemal Zöngür
SAVAŞLARA YÜKLENEN KUTSALLIKLAR
Gerek uygarlıklarla ilgili incelediğim kaynaklarda gerekse çağımızın modern devletlerini yöneten kişi ve güçlerin hepsi, doyumsuz yüksek çıkarları için gücü yettiği toplum ve devletlere saldırırlarken, bunu sözde kutsal tanrılarının yüce değerleri uğruna, insanların kanını dökmekten gurur duyarak hep bahsetmişlerdir. Demek ki eski ve yeni uygarlıkların katliamcı mantıklarında, bir şeylerin değişmediğini böylece daha net öğreniyoruz.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...