Hak, Adalet ve Doğa İnsanı Nasıl Olunur?

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Herkes büyük bir ahlâk çöküntüsü olduğunu ifade ederken, bunu değiştirmek adına önce kendinden başlamaması, esas ahlaksızlığın kendisinde ne kadar derin olduğunu iyi bilmelidir. Bu çirkinlikten kurtulmak için bireyler özdisiplin içerisinde, kendi kendisini cezalandırarak işe başlamalı.

Hak, adalet, doğa insanı olmadığımız farklı düşünüp farklı yaşadığımız tüm hareketlerimizden, şüphe götürmeyecek kadar nettir. Bunun yanında din, inanç ve siyasi ideolojilere bilinçsiz, bilgisiz bağlanmamız, temiz olan yanlarımızı da yok edip bitirdi. İnsan olmak; yemek, içmek, üremek ve süperegoist duygularla düşünerek yaşamak değildir. İşte bu insan yapısı hak, adalet ve doğanın insanı değil, her tarafından yalan, hile dökülen dini ve siyasi ideolojilerin malzemesi demektir. Halbuki insan şu gerçeği bilmek durumundadır.
Kişi düşünce ve sorgu yeteneğini kullanarak doğru kültür, gerçek ahlâka sahip olduğunda, dünyadaki tüm maddi manevi kutsallıklardan üstün karaktere sahip olan bir canlıdır. Bu özetten hareketle geçek hak, adalet, doğa insanlığını tarif edecek olursak, kısaca şunu belirtmek yeterli olacaktır.
 
Gerçek insan; sorgulayarak düşünen ve zor anlarında bile doğayı, insanlığı kirletmeden, özsel disiplin kuralı ile yaşayan kişidir. İnsanların ne olduklarını ve ne olmaları gerektiğini bu şekilde ifade ederken, toplumları kirlenmiş kişilik yapısına sahip kılan din ve devletlerin mevcut ahlak, kültürel yapıları değişmedikçe, düşündüğümüz insan ve toplum kesinlikle gerçekleşmeyecektir. Sözde düşünerek yaşayan insan, var olduğu günden bu zamana kadar aile, din ve devletten öğrendiği ahlak ile gerçekleştirdiği her pratikte, akıl almayacak kadar anormallikler mevcuttur.
 
İnsan anasından doğduktan beş yaşına kadar, düşünme yeteneğine sahip en temiz canlıdır. Beş, ya da yedi yaşlarından itibaren, insanları kirleten en büyük düşman, başta dini inançlar olmak üzere, devletler ve bu devletlerin siyasi ideolojilerdir. Çünkü her din ve ideoloji yalnızca kendi menfaatini düşünürken, en ahlâklının kendisi olduğunu ileri süren ukala kültürle toplumlar akıl sahibi yapıldı. Durum bu kadar kötü olduğu halde, aile ve bireyler neden siyasi parti, ideoloji ve devletlerin kurbanı oluyor?
 
İnsan doğası gereği hem sosyal hem de siyasal bir varlıktır. Bunun temel araçlarıysa, icat edilen dini ve siyasi ideolojilerdir. Tarihteki ilk insan; canlı tepkimenin vermiş olduğu doğal korku düşüncesiyle, paganist denilen ilk dini siyasal ve sosyal aracı icat ederek, bu sorunu çözdüğüne inanmıştır. Aynı zamanda gelecek korku duygusu ve düşüncesinin de buna eklemesiyle, sürekli büyüyen süperegoist bir canavara dönüştü. İlerleyen her çağ ve zamanda eğitim başta olmak üzere sayısız bilimsel icatlara sahip olunmasına rağmen, sürekli büyüyen süperegoist duyguyu frenlemek kimsenin aklına gelmedi. Bu mantıktan hareketle bilinçli bilinçsiz var edilen tüm araçlar, din ve siyasi ideolojilerin hiçbirisinin derde derman olmadığı bilinirken, yalancı ve kurnazlıkta sınır tanımayan bir insan karakteri dünyaya hâkim oldu. İnsan topluluklarının ilkel çağlardan itibaren var ettikleri sosyal, siyasal araçların tarihine baktığımızda neden hak, adalet, doğa insanı olunmadığını daha net anlıyoruz. Bu durumun tarihsel metodolojisi kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir.
 
İnsan ilkel şekilde kaba saba düşünmeye başladığı Paleolitik çağdan itibaren, hayatını devam ettirmek için siyasal politik araç olarak, paganist dini inançları icat etmiştir. Paganist sosyal ve siyasal araçlar; tüm ilkellik ve yoksulluğa rağmen, semavi dinlerin ortaya çıktığı çağa kadar, her kıta ve toplumda etkisini sürdürdü. Paganist inançların geliştirdiği birçok ahlak ve düzen kültürü, günümüzdeki bazı toplumlarda hâlâ yaşatılmaktadır. Paganist kültürün şekillendirdiği insanın ne kadar doğacı, hak, adalet, ahlâk sahibi olup olmadığını tartışmak, çağımız açısından pek bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak semavi dinlerin her türlü gericiliğine rağmen, devamlı gelişen bilimsel teknik, sosyal, siyasal araçların, toplum üzerindeki etkisine baktığımızda, paganist kültürlerden daha ahlaklı olduklarını kesinlikle söyleyemeyiz, çünkü gelinen nokta insanlıktan eser bırakmadı.
 
Her üç tek tanrılı dinin peygamberleri ve temsilcileri en yüce, en adaletli ahlâkın, bu dinlerde olduğunu ileri sürüp, toplulukların çoğunu günümüzde de yönettikleri halde, en acımasız savaş, talan, ganimet ve ahlâksızlıkların, yine bu dini sosyal ve siyasal araçlarca gerçekleştiğini herkes biliyor. Ve insanlık, insani özelliğini önce bu yapılarda kaybetmeye başladı.
 
Üçüncü dönem olarak adlandırabileceğimiz bilim, teknik, demokrasi ve modernite araçların kazandırdığı kültürel toplumlar, dini yapılardakinden daha derin ahlâksızlığa gömüldü. Çünkü ileri demokrasilerde dahil hepsinde, insan ilişkisi, dini ibadet, vatan anlayışı, insan sevgisi ve ahlâki yapıda, tarihteki en pervazsız şekli yaşanıyor. Basit insan ilişkilerinden tutalım, insanlığı ilgilendiren her konu ve olayda, benim çıkarım, benim menfaatim adıyla örtülü örtüsüz her türlü çirkeflik yaşam ilkesi yapıldı. Zerre kadar hak, adalet ve doğa insanlığından bahsedebilmek için, önce herkesin kendi konumuna göre başta kendisinin suçlu olduğunu kabul etmesi gerekir.
 

Böylece bilinçli bilinçsiz içerisine düşülen tüm çirkefliklerden kurtulmak amacıyla, dürüstlüğü tek ve en yüce değer, yaşam ilkesi görülüp, bir başkasının hilelerine bakmadan kendi kendisini cezalandırmakla başlamalıdır. Herkes büyük bir ahlâk çöküntüsü olduğunu ifade ederken, bunu değiştirmek adına önce kendinden başlamaması, esas ahlaksızlığın kendisinde ne kadar derin olduğunu iyi bilmelidir. Bu çirkinlikten kurtulmak için bireyler öz disiplin içerisinde, kendi kendisini cezalandırarak işe başlamalı. Bireyler kendi kendisini cezalandırmadığı sürece, siyasi parti, din, inanç, ideoloji, kişi ve maddiyatın kölesi olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Şu nokta iyi bilinmelidir. Liderler, partiler, inançlar, logolar, bölgeler, ülkeler değişebilir, ama kalıcı olan hak, doğa, emek, saygı ve insani olmaktır.
Cemal Zöngür
 
Kaynaklar:
Yuval Noah Harari- Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kolektif Yayınları.
David Eagleman – Beyin Senin Hikayen, Domingo Yayınları.
Mircea Eliade – Dinsel, İnançlar ve düşünceler Tarihi 3 Cilt. Kabalcı Yayınları.
 
Paganizm, kökenleri dünyanın kadim doğa dinlerine uzanan spiritüel bir yaşam tarzıdır. Temelde kökleri Avrupa'nın eski inanç biçimi ve bu dinlerinin genel adıdır. Bu dinlere mensup kişilere ise pagan denir.
20. yüzyıldan itibaren paganizm terimi (ya da neopaganizm), İbrahimî dinler öncesi eski pagan dinlerinin canlandırılmasıyla yeniden gündeme gelmiştir.[1] Pagan terimi çok geniş kapsamlı olduğundan ve tanımları muğlak olduğundan çoğu kez bu başlık altında incelenebilecek bir din tanımlanırken politeizm, şamanizm, animizm, panteizm ve panenteizm gibi daha belirli isimler tercih edilir.
Etimolojisi
“             Baştan vurgulanması gereken önemli kısım; 20. yüzyıla kadar insanların dinî pratiklerini tanımlarken kendilerini pagan olarak adlandırmadıklarıdır. Bugün genel olarak anlaşıldığı üzere Pagan kavramı erken dönem Hristiyan Kilisesi tarafından oluşturulmuştur. Pagan kavramı, Hristiyanların kendilerini tanımlama sürecinin merkezinde yer alan antitezlerden biri olarak Hıristiyanların başkalarına uyguladıkları bir etiketti. Hâl böyle olunca da tarih boyunca genellikle aşağılayıcı, küçültücü bir anlamda kullanılmıştır.         „
—Owen Davies, Paganism: A Very Short Introduction, 2011
Sözcük, Latince paganus yani kırsal sözcüğünden türemiştir. Özellikle köylü erken dönemlerden beri Hristiyanlık, kırsal kesimlerden ziyade şehirlerde yayılmıştı. Böylece kısa bir süre içinde Hristiyan olmayan kişi ile köylü neredeyse eş anlamlı hâle geldi ve modern anlamına yakın olarak kullanılan pagan terimi ortaya çıktı.[1]
Pagan sözcüğünün kullanımı birçok Batı dilinde çok eski zamanlardan beri var olsa da, paganizm sözcüğünün kullanımı henüz yenidir. Örneğin İngilizcede pagan sözcüğüne 14. yüzyılda rastlanırken, paganizm sözcüğüne 17. yüzyıldan önce rastlanmamıştır.
Pagan Sınıflandırması
Isaac Bonewits tarafından yapılmış pagan tasnifi:[2]
Paleo-Paganizm: "Neopaganizm" teriminin karşıtı olan bir retronim, diğer kültürler tarafından müdahaleye maruz kalmamış pagan kültürlerini tanımlamakta kullanılmaktadır. Bu terim Hinduizm, Şinto, göç öncesi Cermen paganizmi, Kelt politeizmi, Yunan ve Roma dinleri.
Mezo-Paganizm: Monoteistik, dualistik veya teistik olmayan dünya görüşleri, inanç veya öğretilerden etkilenmiş olsa da dinî uygulamalar açısından bağımsızlığını korumuş pagan kültürlerini tanımlar. Buna Amerikan yerlileri, Avustralya aborijinleri, Farmasonluk, Teosofi ve Sihizm vb. dâhildir.
Neopaganizm: Modern insanlar tarafından çoğunlukla doğa ile (insanlık ve yaşam arasında) yeniden sıkı bir bağ kurmak temelinden yola çıkan, doğal, Hristiyanlık öncesi veya diğer doğa temelli ruhani öğreti ve inançların yeniden canlandırılmaya çalışılması. Bu tanıma Slavianstvo, Neo-Druidizm ve Vika dâhildir.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...