Ceza

Ali Vafi kullanıcısının resmi
O gün eve geç gelmişti. Çok neşeli bir ifadeyle:

-Behruz, sana bir müjdem var, dedi.  Artık bana bir hediye alırsın.
-Alırım, alırım, dedim. Hele sen önce müjdeli haberi ver.
-Sana bir iş buldum.
-Hadi ya! Nerede?
-Benim çalıştığım yerde. Çamaşır dikme işinde.
-Sen oraya eleman lazım değil diyordun.
-Öyleydi ama bugün işçilerden biri patronla tartıştı. Kavga ettiler. Polis geldi. Ve patron o elemanı işten kovdu. Bunun üzerine: ‘Bana yeni bir eleman lazım’ dedi patron. Ben de seni önerdim. Kabul etti. Gel bu akşam seninle bu olayı kutlayalım.”
'Bu adam şerhoş galiba' dedim kendi kendime.
-Üstelik senin paran da yoktu. Dün kirayı ödeyememiştin, nasıl oldu da sen böyle içebildin, sarhoş oldun?
-Arkadaşımın birisiyle barlar sokağına gittik. Biliyorsun Eskişehir'in Barlar Sokağı bir harikadır.
-Bilirim elbet, hiç bilmez olur muyum?
-İşte biz de arkadaşımla o sokağa girince, canımız çok rakı çekti, içenleri görünce dayanamadık. “Birer duble atalım” dedik. Arkadaşımdan borç para istedim. Beraber kafaları çektik. Çok keyifliydi Behruz… Bir gün birlikte gidelim, kafaları çekelim, olmaz mı?
-Gideriz bir gün. Ama sen zaten şimdi sarhoşsun, daha neyin kutlamasını yapacağız? Midende içecek yerin kalmamış, ayakta zor duruyorsun üstelik. Biraz bekleyeyim, ilk maaşımı alınca kutlama yaparız. Zaten şimdi benim param da yok.
-Ben seni bilirim Behruz. Sen tedbirli adamsındır. Çantanın gizli gözünde her zaman para bulundurursun. O paranı çıkart.
-Orada hepsi hepsi 20 liram var. Onunla da hastaneye gideceğim. Bir ay öncesinden randevu almıştım.
-Yaa hadi Behruz… Gel bu gece kutlayalım, yarına Allah Kerim. Hem yarın ben avans alacağım, senin borcunu öderim. Söz.
Ben de bunun üzerine arkadaşımı kırmak istemedim. Çıkarıp 20 lirayı uzattım. Arkadaşım parayı aldığı gibi gitti. Birkaç saat sonra elinde bir şişe şarapla geri döndü.
-Bugün benim şansım çok açık bak Behruz, dedi. Erdoğan saat 22.00’den sonra alkollü içki satışlarını yasaklayan kanun çıkarmış. Ama ben tam bir dakika kala yetişip aldım. Gördün mü bak, çok şanslı günümdeyim.
-Aferin sana büyük bir iş başarmışsın. 20 liradan para arttı mı?
-Artmadı.
Hepsi bitti vallahi.
-Ne insafsız adamsın, bari bir-iki lira arttırsaydın da yarına yemek param olurdu.
-Bırak hayıflanmayı Behruz. İş yerinde yemek çıkıyor. Yarın öğlen güzelce karnımızı doyururuz orada, akşama yemek yememize gerek kalmaz.
Başka bir şey söylemek içimden gelmedi. Arkadaşım iki boş bardak getirdi. Bardaklara şarap doldurdu. Birisini bana uzattı. "Sağlığına" diyerek, bardağı kafasına dikti.
-Bundan sonra kiranı da aksatmadan rahatça ödeyeceksin, elektrik, doğalgaz ve internetini de... Hiç sıkıntı çekmeyeceksin. Üzülme artık. İkinci bardağını doldurdu. Yanında getirdiği kuru yemişi başladı yemeğe.  Ben içmeye başlamamıştım bile. O ikinci bardağı da dikti kafasına. Daha sonra ikinci, üçüncü bardakları da içti bitirdi. Şarabın sonunu bardağa koyarken,
-Sen neden içmiyorsun, yoksa şarabı beğenmedin mi? Ben sana iş buldum bak, sen kutlama yapmak istemiyor musun?  diyerek son bardağı da kafasına dikti.
Bardağı yere koyarken bir de güzel geğirdi.
-Oh!  Şarap güzelmiş. İyi şarapmış. Satıcı % 15 alkollü demişti. Bunu derken de yine benim bardağıma baktı.
-Sen bu şarabı sevmedin galiba? Dedi. Benim bardağımı da alıp kafaya dikti. İkinci kez geğirirken kustu.
Üstü başı kusmuk oldu. Benim üstümü başımı da batırdı. Kaldırdım, koluna girip lavaboya götürdüm. Giderken de kustu. Her yer battı. Elini yüzünü yıkayıp, yatağına yatırdım. Üzerimdeki her şeyi çıkarıp çöpe attım. Her yerim kirlenmişti. Ellerimi yıkadım, saatimi kurup yattım. ‘Kusmukları sabah temizleriz’ diye düşündüm.
Sabah uyandım, gidip arkadaşıma baktım. Yattığı yer, halının üzeri kusmukluydu. Uyandırmak için seslendim. Zorla uyanabildi.
-Hadi kalk, işe gideceğiz.
-Ben kendimi iyi hissetmiyorum, gidemeyeceğim.
Ben çok ısrar edince:
-Tamam, dedi. Kalktı ama ayakta zor duruyordu. Kıyafetlerini giydi. Etrafına baktı, her yer kusmuk.
-Behruz kusura bakma, dedi.  Akşam gelince temizleyeceğim. Söz arkadaşım.
-Tamam, hadi hemen çıkalım, dedim.  Acele et, servisi kaçırmayalım.
Servis fabrikaya yaklaşırken baktım haline, daha iyi görünüyordu. Beni patronuyla tanıştırdı. Patron:
"Hoş geldin" dedi. "Hemen başla…"
Patron beni alt kata indirdi. Oradaki elemanla tanıştırdı. İşimi anlattı. İşimin başıma geçtim. Kumaşları kesecektim. Benimle çalışan kişi:
"Bu kumaş toplarının her biri 750 metredir. Akşama kadar, on tane kumaş topunu kesmemiz gerekli. Ben kumaş toplarına korka korka bakıp,
-Baş üstüne, dedim.
Çalıştığımız yerin uzunluğu on metre, eni altı metre kadardı. Arkadaşla birlikte kumaş toplarının bir ucundan ben,  bir ucunda o tutarak, üst üste koyarak kesiyorduk. Her kumaş bittiğinde geri gidip yeni kumaş top alabilmek için de uzun bir yürüyüş yapmamız gerekiyordu. (1500 metre gibi.)Yani oldukça yorucu bir işti. Beşinci top kumaşı kesmiştik, beraber çalıştığımız arkadaş:
 -Yemek vakti geldi, dedi.
 Ben de, ‘herhalde her beş topu kestikten sonra yemek vakti geliyor galiba" diye düşündüm. O günün yemeği, pirinç pilavı ve taze fasulye idi. Hiçte tadı yoktu. Ama benim karnım çok aç olduğu için, yine de afiyetle yedim. Yemekten sonra arkadaşım yanıma geldi.
-Behruz ben akşam kız arkadaşımla buluşacağım, dedi.  Beni akşam bekleme.
Çok canım sıkıldı. Evdeki kusmuklar aklıma geldi. Kusmukları ben temizleyecektim. Tekrar çalışmaya başladık. Sekizinci topu keserken, resmi kıyafetli birisi aşağıya geldi. Önce yanımda çalışan arkadaşımla konuştu. Ben bu adamı tanımıyordum. Patronun yakınlarından biri sandım. 'Avans verecek galiba' diye düşünürken, bana kimlik sordu. Kimliğimi uzattım.
-Sen yabancısın? dedi.
-Evet…
Benim kimliğimi, pasaportumu alıp yukarıya çıktı. Yanımdaki arkadaşa:
-Bu adam benim pasaportumu ve kimliğimi aldı. Bir şey olmasın? Dedim.
-Maliyeden gelmişlerdir, bir şey olmaz, korkma!
Ama ben çok endişelendim. O ara patron aşağıya geldi:
-Hemen kıyafetlerini giyin ve git buradan, dedi. Ben seni sonra arayacağım.
Ben hızlıca ceketimi giydim. Yukarı çıktım. Salondan geçerken, memuru arkadaşımın yanında gördüm. Benim pasaportumu gösterdi. Sen izinsiz çalışıyorsun, bunun cezasını biliyor musun? Dedi.
-Bilmiyorum.
-800 lira cezan var. 5000 lira da patronunun cezası var.
Bunu duyunca, dizlerim titremeye başladı. Korkudan sesim kısıldı. Sesim titreye titreye:
-Ağbi ben bugün geldim, dedim.  Biraz yardım ediyordum arkadaşlara.
-Ben anlamam gelip izin alman gerekiyordu. Cezanızı ödeyeceksiniz!
Aslında Uluslararası yönetmelikte, “ iş verin” deniyordu ama Türk Devleti izin vermiyordu. Hayret ederek dudaklarına baktım. Ne söylediğini tam olarak anlamıyordum. Sonra patrona baktım. Patron da benim gibi ceza yemişti ama o benim pasaportumu aldı. Patron koluma girdi, beni dışarı çıkarttı.
-Sen şimdi hemen git. Ben seni sonra ararım.
Ben patronun cezasından sorumlu değildim ancak kendi cezamdan sorumluydum ama kendi cezamı ödeyecek param da yoktu. Ödeyemezdim. Fabrikanın dışında dört kadın duruyordu. Onları sabah serviste de görmüştüm. İçlerinden biri Afganistanlıydı. O kadın yanıma yaklaşarak:
-Dün patronla kavga eden kişi şikâyette bulunmuş, ‘yabancı işçi çalıştırıyor’ demiş. Şimdi biz yabancılardan sonra, üç tane Türk kadın işçiyi de işten çıkarttılar.
O ara patron yine dışarı çıktı.
-Hadi hadi hemen gidin buradan, dedi.
 
Kadınlar bir tarafa gitti. Ben de caddeye doğru yürüdüm. Önümde bir dolmuş durdu. Dolmuşa binecek param yoktu. Dolmuşa ben işaret etmedim. Dur demedim. Kendisi durdu. Binmeyince de bana ters ters bakıp, sürdü gitti. Arkadaşım daha önce bana fabrika ile şehir merkezi arası 18 km. demişti. Mecburen bu 18 km. yürüyecektim. Perişan bir halde yola düştüm. Üstelik yolu da bilmiyordum. Her dört yola vardığımda, birisine soruyordum:
-Şehre ne taraftan gidilir?
 
Üç saat yürüdüm hâlâ şehir merkezine varamamıştım. Adalara vardığımda saate baktım. Dört saattir yürüyordum. O ara karşıdan gelen tanıdık bir İranlı gördüm. Beni görmesini, perişanlığımı anlamasını istemiyordum ama o beni gördü. Seslendi. Ben de mecburen yaklaştım onlara. Köpeğini gezdirmeye çıkmıştı. İranlı çok zengin bir adamdı. Benim köpek korkum vardı. Köpek beni görünce üzerime, dizlerime doğru yükseldi.  Çok tiksindim. Hem İranlıyla konuşmaya çabalıyordum hem de göz ucuyla köpeği gözetliyordum. Bir daha üzerime abanmasını istemiyordum.
İranlı:
-İşe girdin mi? Çalışıyor musun? dedi.
Biraz üzgünce:
-Evet, dedim.
-İşten mi geliyorsun?
-Evet.  Sen kanunlardan anlarsın. İranlılar izinsiz çalışınca onların cezası ne kadardır?
-Yabancılara 800 lira, Patronlara 5000 lira.
-Yabancının parası yoksa ne yapacak?
-Vereceksin başka çaresi yok. Eğer vermezsen ülkeden çıkmana izin vermezler. Sınırda yakalarlar hem cezayı hem de fazlasını alırlar.
-Paran yine yoksa ne yapıyorlar?
-Türkiye'den çıkamazsın ödemeden.
İranlı arkadaşımın sözlerini duyunca dondum kaldım. Anladım ki bu para benim boynumun borcu olmuştu artık. Zaten fabrikadaki memur benim ismimi de yazmıştı. Gözlerimle gördüm. Başıma ağrılar girdi. Dizlerim titremeye başladı.
İranlı arkadaşım:
-Ne oldu? Ne yaptın?
-Önemli değil.
-Bugün hava çok güzel. Bak Porsuk suyu da güzel güzel akıyor. Gel, şöyle yürüyelim biraz seninle. Bak bu köpeğim Reks onu biraz yürüyüşe çıkardım.
Baktım kafeler çalışıyor, herkesin yüzü gülüyor. İnsanlar neşe içinde yürüyüş yapıyor. Köpekler çimenlerde yuvarlanıyor. Oysa biz İran'da böyle rahat yaşayamıyoruz.
 Köpeğe doğru baktım. Yine benim dizlerime tutunup yukarı kalkmak istedi.
Arkadaşıma teşekkür ettim.
-Ben eve gitmeliyim.
-Eve gitmen çok mu gerekli?
-Gitmem gerekli. Evime dolu düştü.
-Sizin mahalleye dolu mu yağdı?
Evet, dün gece bizim eve dolu yağdı. -Arkadaşıma kusmukları anlatmadım elbet- Doğruca evimin yolunu tuttum.
 

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...