İSLAMİYET ve IŞİD (1)

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
3. ve 6. yüzyıllarda Avrupa'nın içlerine doğru ilerleyen Hun ve Avar Türkleri Ren ve Tuna ırmaklarının doğusunda yaşayan Galya ve Cermen kavimlerini (Germen, Frenk, Ostrogotlar, Vizyotlar, Alamanlar, Bargutlar, Saksonlar, Angutlar, Vandalları) yenerek, güneye, Batı Roma İmparatorluğu'nun sınırlarına doğru zorlamışlardır. Tarihe, Kavimler Göçü olarak düşen bu kayışlar, 476’da Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasına yol açar.

Artık yeni süreç bir başlamıştır; Anadolu, Suriye, Mısır, Kartaca ve İspanya'ya kadar olan Akdeniz kıyıları, Roma imparatorluğunu yıkan Barbarların eline geçmiştir.
632’de Hazreti Muhammed öldüğü zaman İstanbul merkezli Bizans, bir yandan Batı Roma’yı felç eden Barbar saldırılarıyla, bir yandan da doğusundaki Sasani (iran) imparatorluğu'yla cebeleşmekteydi. 627 yılında Heraclius (Bizans) Hüsrevi (Sasani) yenmiş, Suriye, Filistin ve Mısır'ı geri almayı başarmış, ama gücünün de sonuna gelmişti.
Muhammed'in ölümünün üzerinden iki yıl geçmeden Bizans'ın sevinci kursağında kalmış; Arap orduları şimşek hızıyla 634'te Basra'yı, 635'te Şam'ı, 636'da Suriye'yi, 638'de Kudüs'ü, aynı anda da Mezopotamya ve İran’ı, 641'de Mısır'ı, İskenderiye'yi ele geçirerek Kuzey Afrika'dan Bizans'a kadar yayılmışlardır.
Arapların gücü; merkezi, sıkı bir devlete, alternatif bir dine (ideolojiye), hızlı, çevik atlara, savaş tarzlarındaki yeniliğe ve kazandıkları ganimetin sihrine dayanmaktaydı.
İslam yayılması, 656’da Halife savaşlarıyla yavaşlamış, 660'ta Muaviye'nin halife oluşuyla yeni bir ivme kazanmıştır. Fetihler, Kıbrıs, Rodos ve Sicilya'ya kadar yayılmıştır.
711'de Kuzey Afrika’ya hükmeden Berberiler, kraliçeleri Kakina'nın önderliğinde Arap orduları karşısında bazı başarılar elde ettilerse de yenildiler. Kraliçenin başı vurulup Halifeye götürüldü.
Cezayir, Tunus ve İspanya fethedilmiş, Paris'e kadar olan Avrupa'nın önemli şehirleri yakılmış, yıkılmış, talan edilmiştir. 732, 735 ve 739’da Frank kıralı Şarl Martel (Charles Martel), 752'de de İtalya Kralı Pepin tarafından bozguna uğratılan Arap orduları, savaşı, İtalya'nın batı kıyılarına, Sicilya ve Korsika'ya kaydırmak zorunda kalmışlardır. Böylece Paris (726), İstanbul (718) ve Roma'ya (846) kadar uzanan İslam kuşatması kırılmış, Akdeniz kıyısındaki şehirler de dâhil İspanya, Portekiz, Afrika, Mısır, Suriye ile sınırlı kalmıştır. Doğu batı ticareti, Araplarla işbirliği yapan Suriyeli ve İskenderiyeli Yahudilerin eline geçmişti. Doğu'nun kıymetli malları (papirus, zeytin, zeytinyağı, ipek, baharat, şarap, altın) İtalyan ve Fransız kıyılarından öte gidememiştir. Ve kuşatma, 10. Yüzyılın yarısına kadar da sürmüştür. Ta ki Endülüs Emevi Devleti yıkılıp da Haçlı seferleri başlayana kadar...
Mezopotamya’nın, özel olarak Kürdistan'ın fethi oldukça kanlı olmuştur.
Kürtler İslamiyet’ten önce Zerdüşt ve Mani'ye tapıyor, hayatı var eden aydınlığı, ayı, güneşi kutsal biliyor, hayatın; karanlığın ve aydınlığın, iyinin ve kötünün çatışmasından ibaret olduğuna inanıyor, Müslümanlığı gönüllü olarak kabul etmiyorlardı. Müslümanlığı aynı zamanda Arap egemenliğine biat ve teslimiyet olarak algıladıkları için direndiler. Araplar, dini yayma adı altında Kürdistan şehirlerini işgal ve talan ediyorlardı. Bu savaşların en önemlileri 642 yılındaki Nahavend Savaşı ve onu izleyen Musul, Tikrit ve Cezire direnişleridir. Bu savaşlarda Kürt tarihi açısından dönüm noktası olan Şorezor savaşında Araplar Şorezor şehrini ele geçirmekle birlikte Kürtler halife yönetimini kabul etmediler ve daha sonra birbirini izleyen isyanlara giriştiler. O günlerden kalma bir şiir durumu ne güzel özetliyor.
Hürmüzgahlar virane oldu, ateşler söndü
Büyük büyükler saklandılar
Sitemkâr Araplar her tarafı harap ettiler
Hatta şehri zora yetiştiler
Kadınları kızları esir götürdüler
Azad erkekleri kana boyadılar
Zerdeştin ayini sahipsiz kaldı
Hürmüz kimseye yardım etmedi.
Muhammed'in ölümünden 50 yıl sonra da Ceyhun Irmağını geçen Arap orduları, küçük krallıklar halinde yaşayan Türk şehirlerini (Horasan, Buhara, Semerkant, Hocente, Kes, Sogd, Nesef, Baykent, Rumiskent, Ramitana, Talkan, Suman, Faryab, Bazgis, Harzem, Medinetül Fil, Taşkent, Fergane, Kaşgar, Dağıstan, Curcan, Taberistan, İsfehbed, Deylem'i) ele geçirir, kız, kadın ve oğlanlarını köle ve zevceliğe, erkeklerini ise ölüme gönderirler. Türk kanıyla döndürdükleri değirmen taşlarıyla buğday öğütür, 24 km uzunluğundaki bir yolun iki tarafındaki ceviz ağaçlarına aşağı yukarı 40 bin Türk'ü astırmak suretiyle katlederler. Araplar Türklerin Müslümanlığına inanmamış, ev üstüne ev göçertmişlerdir. Valilikten vergi tahsildarlığına kadar denetim organları Araplardan oluşmuş, Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykelleri toplatılmış, taş olanlar kırılmış, altın olanlar eritilerek ganimet olarak götürülmüştür. Bunlar, Enfal suresinde olduğu gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetler gibi sunulmuştur. Daha sonra esir edilen kadın ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılmıştır. Şimdiki IŞİD çetelerinin yaptığı gibi.
 
İslamiyet; Roma ve İran imparatorluklarının bin yıldır birbirleriyle didişmelerinden, Arap yarımadasındaki kabile savaşlarını ve Muhammed’in gelişim trendini iyi okuyamamalarından, Bizans ve İran hükümdarlarının egemenlik alanlarındaki halkları ezip sömürmelerinden, Suriye ve Mısır'daki ulusal dinsel hoşnutsuzluklardan, Batı Roma'nın Barbar saldırılarıyla merkezi otoritesini yitirmiş olmasından dolayı hızla yayılmıştır.
Hristiyanlık; kuzey Avrupa'daki halkların güneydekilerin yardımına koşması, Papa’nın gayretleri, İtalya’nın savaşçı halklarından Lombartların direnişi, Bizans’ın sahip olduğu deniz gücü ve Yunan direnişi sayesinde dağılmaktan son anda kurtulmuştur.
 
Fetihten ziyade asıl önemli olan İslamiyet'in fethettiği yerlerdeki kalıcılığıdır. Araplar, ele geçirdikleri topraklarda özümsenememişlerdir. Şimdiki IŞİD çeteleri gibi korku salarak yayılmışlar, Müslüman olmayanlardan arta kalanları haraca bağlamış, olanları da maddi çıkarlarla teşvik etmişlerdir. Üstün maneviyatları sayesinde, insanları Tanrı'ya, kendi dilleriyle konuşan Muhammed'e, Kuran'a, dolayısı ile de Arap egemenliğine tabi kılmışlardır.
Kaynak: 1-Henrı Pırenne, Hazreti Muhammed ve Charlemagne, 2-Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman olduk, 3- Kürt tarihi | izafet.net
2.03. 2015 Zürich

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...