Düşüncenin Gelişimi ve Toplumsal Körleşme

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Biyolojik edim ve güdü tüm canlılarda mevcut olsa da, maymunların dışında diğer canlıların beyin hacmi ve nöron sayıları, insan beyin kapasitesinin çeyreği bile değildir. Bu yüzden hayvan türlerinin edim ve güdülenmesinde, öznel ya da nesnelliğin varlığı (Ontoloji) söz konusu değildir.

 
Düşünce gelişimi söz konusuysa; toplumsal körelmenin olamayacağını ifade edecekler olabilir. Ancak dünya yüzündeki 8 milyar insanın düşünce niteliğini net olarak bilmesek de, mevcut yaşananlar körelme ve yozlaşmayı gösteriyor.
Örneğin insandaki doğal egonun tamamen ölüp süperegonun hakimiyet sağlaması. Bu duygu “Acıktığı zaman doymayacağını, doyduğunda acıkmayacağını düşünen” çertefilli insan ortaya çıkarmıştır.
İnsan topluluklarının en az %90'ı yeme, içme, konuşma, üreme, kazanma ve kabaca kendini ifade etmeyle düşüncesinin geliştiğine inanır. Diğer taraftan büyüyen çevre ve doğa felaketlerini görmemezlik nasıl ifade edilebilir ki?
Üstelik bu kitlenin, kendinden daha aç gözlü, doyumsuz cambaz siyasetçi, yönetici ve dini kişilerin arkasından sürüklenmeleri, düşüncenin ne olup olmadığını sorgulatmaya yetiyor.
Bu gerçeklerden yola çıkarak düşüncenin insan bilincinde nasıl oluştuğunu, gelişim ve değişim aşamaları incelendiğinde, her şeyi daha net anlayabiliyoruz.
Düşüncenin (İdealizm) insana has bir duygu olduğunu herkes bilir. Bunun insan beyin hacminin diğer tüm canlardan büyüklüğü ve milyarlarca nörona sahip olması sonucunda ortaya çıkan doğal bir güdüdür.
Vücuttaki biyolojik enerji, beyin nöron mekanizmasını harekete geçirerek, bilinçte nesnel ve öznel düşünselliği oluşturur. Mevcut beyin yapısı insan türünün doğuşundan itibaren tarif edilen hacim ve kapasitededir.
Biyolojik edim ve güdü tüm canlılarda mevcut olsa da, maymunların dışında diğer canlıların beyin hacmi ve nöron sayıları, insan beyin kapasitesinin çeyreği bile değildir. Bu yüzden hayvan türlerinin edim ve güdülenmesinde, öznel ya da nesnelliğin varlığı (Ontoloji) söz konusu değildir.
İnsanı; hayvandan ayıran temel varoluşsal (Ontoloji) yapı, öznel ve nesnel düşünce olduğuna göre, bunun evrimleşme, gelişim ve değişimini, insanın yaşamsal ifade şekillerinden daha net anlamak mümkün.
Düşünsel varoluşsallık çok iyi analiz edilmelidir. Çünkü her türlü imkan ve olanaklara rağmen, uygarlaşmış insanın süperegoyla aptallaştığı realitesi söz konusudur.
İnsan beynini bir makine veya bilgisayar şeklinde düşünelim. Ana kumanda merkezine yüklenen küçük metal parçalar, aldığı enerjiyi kapasite ve özellikliğine göre dönüştürerek yapılmak istenen işe cevap verir.
İşte insan beyinindeki nöronlar; beslenme ve hareket yoluyla alınan enerjinin %20'sini kullanır. Aynı şekilde beyne giden ses, ışık, koku, hava ve yüklenen bilgilerin niteliklerine göre, nöronlar bilinçte düşünme ve hareket yetisini geliştirir. Böylece düşüncenin nitelikli veya niteliksiz olduğu ortaya çıkıyor.
Çağımız insanının nöronlarına ve bilince yüklenen bilgiler daha çok hükmetmek, bencil, ukala, kuralsız ve ahlaksızca her şeye sahip olma şeklindeyken, bu asla gerçek düşünce olarak görülemez. Gerçek düşünce için beyne depolanan bilgilerin nitelikli olması şarttır.
Örneğin M.Ö.12 milyon ve 65 bin yıllarında, insanların edim ve güdüsel istemleri düzenleyen beyin nöronlarının hareket ve düşündürme kapasitesi, hayvanlarınkiyle aynı noktada idi. Çünkü insan türü ilk dönemler hayvanlardan daha sınırlı hareket yeteneğine sahiptiler.
Aradan geçen milyonlarca yıla rağmen hayvanların edim ve güdüsel biyolojik yapıları aynı kalmıştır. Bazı hayvan türlerinin fizik yapıları çeşitli popülasyon ve mutasyonlarla değişim göstermiş olsa bile, beyin ve istemsel güdüleri değişmemiştir.
İnsan ise hem düşünsel hem de biyolojik fiziksel evrimleşmeyle, olağanüstü bir değişim göstererek günümüzdeki şeklini aldı. İnsandaki bu nesnel ve öznel güdüler bütünü düşünselliğinin, yaşama yansıması iki temel felsefeyle ifade şeklini almıştır. Bunlar somut materyalist düşünme ve soyut metafizik düşüncedir.
Somutsal materyalist İdea; insanın biyolojik enerji hareketiyle, bilinçte oluşan maddi güdü ve edimlerden açlık, doyum korunma gibi yüzlerce egoist düşünsel fiillerin nesneye uygunluğunu tarif eder. Aynı zamanda bu yapı soyut öznelliği de geliştirendir. Somut nesnellik yeterli şekilde gelişmeden, sürekli soyutlaşarak anlam kaymasına neden olan öznel ideanın ortaya çıkması düşünülemez.
Soyutsal metafizik idea ise; insan bilincinde oluşan enerjik edim ve güdüsel duyguların, bilinçte kendiliğinden dönüşemeyeceğine inanarak, tanrısal Metafizik öznellikle ifade eder.
Ancak bu soyut düşünce, ayakları üzerine yürümeyi dahi bilmeyen insan türünün, milyon yıllar sonra yürüyebildiği, bundan daha geç düşünmeye başladığını sorgulama ihtiyacı duymaz. Sürekli ütopyaya dayanır.
Halbuki insan öğrendiği her şeyi ve hayal ettiklerini ilkel (Primitiv) deneme (Emprizm) yöntemiyle aşamalı şekilde anlam ve değerlendirebilmiştir.
Düşünebilme ve toplumsallaşmanın kendisini tamamen gösterdiği dönemle birlikte, dinsel düşünce biçimi olan metafizik ideanın ütopyası büyük bir hız kazanmış oldu.
Metafiziğin insana katmış olduğu en büyük fayda, insanın hayal (Ütopya) gücünü sürekli kılmasıdır. Bunun faydası kadar zararlı olduğunu da hesap etmek durumundayız.
İnsanın bilinç yapısındaki maddi ve manevi idealar, önce zıtların birliği ilkesiyle var olurlar. Daha sonra zıtların mücadelesi şeklinde derin bir ayrışmayla hareket ettiği görülmekte.
Böylece nesnel düşünsel yapı, materyalist felsefenin somutsal gerçekliği üzerine insanı yönlendirmiştir. Öznel düşünsel yapıysa; metafiziğe dayanarak kişi ve topluma göre kavramları daha çok soyutlaştırıp yaşama yön vermesi.
Her iki felsefi düşünceyle ortaya çıkıp devlet ve toplumu yönetenlerin, toplumsal körleşmeyi şu şekilde gerçekleştirdiklerini görüyoruz.
Soyut idealist öznellikten hareketle, hiçbir şeyi kanıtlama ihtiyacı duyulmaması. Sırf dünyadaki her şeyi tanrının insan için var ettiğine inanıp sınır, kural, ilke ve yeterlilik tanımadan süperego doğrultusunda talancılığı teşvik etmesi.
Somut materyalist düşünce ise, nesnelliği rehber almasına rağmen teknolojiye hastalık derecesinde sarılıp, doğa ve canlı yaşamını hiçe sayması. Her iki felsefenin düşünce ve yaşam yapısını sorgulamayan insan toplulukları, körleşmemişse aptallaşmış demektir.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...