Elin Gökyüzüne Değer Dayıcım! Karakız

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Doğan dayımdan müsaade isteyerek ve rahmetli Hasan ve Mustafa dayımın affına sığınarak…

Cemal dayım; ölesiye sevdiğim… Karşısından konuşurken, elimin ayağımın birbirine karıştığı,  hata yapmamak için ezilip büzüldüğüm tek insan... Küçükken hayranı olduğum, gözümdeki dev adam...
Çok küçüktük, en fazla beş altı yaşlarında! Akranım olan, rahmetli Hüseyin’le (Cemal dayımın oğlu) oynayarak geziniyor, bir yandan da konuşuyoruz. Hüseyin'e dönüp:
“Şu dağlara çıksak elimiz gökyüzüne değer mi acaba?” diyorum. Hüseyin:
“Yok,” diyor. “Daha çok küçüğüz!”
 “Ama” diyorum, “Cemal dayım çıksa dağlara, eli gökyüzüne değer.”
Hüseyin de başını sallayarak onaylıyor bu sözlerimi.
 İşte öylesine büyük bir devdi benim gözümde ve her zaman benim kahramanımdı o.
Bir dediğimi ikiletmedi. Ne bayramlarda başkalarına imrendirdi ne de düğünlerde başkalarından geri koydu. Başkalarında duyunca imrenmeyelim diye, küçücük elimizden tutar alır bizi sinemaya götürürdü.  İlk çıkan meyveyi alırdı gözümüz kalmasın diye. Çok gezen biriydi... Afyon'a gittiğinde Afyon kaymağı, Kocaeli'nden Pişmaniye getirirdi. Kısacası nereye giderse gitsin, oranın neyi meşhursa onu bize getirirdi. Her şeyin en kalitelisini almaya özen gösterirdi.
İlkokulu bitirdiğim seneydi… Ayrı büyükmek zorunda kaldığım, -kardeşim- Fermani ağabeyimin hafta sonunda nişanı vardı. Dayım beni düğüne götürecekti. Tabii ki her zamanki gibi çok güzel giyinmemi istiyordu. Ayrıca düğün için bilezik alınmalıydı. Çarşamba günü köyden Maraş’a doğru yola koyulduk. Arabada Mustafa dayım ve köyden iki kişi daha vardı. İki dayım önde, arkadaşları ise arka koltuktaydı. Ben ise arka koltukta ortada oturuyordum.  Mustafa dayım gazete sayfalarını karıştırıyor ve okuduğu bir haberle ilgili bir şeyler söylüyordu. Cemal dayım:
“Ne olmuş Ede?” derken, aniden bir adam yola fırladı...  Mustafa dayım, "Sakin ol Cemal," diye bağırırken, Cemal dayım, "Eyvah! Eyvah!" diye bağırıyor, sesler birbirine karışıyordu. Bir anda toz duman savruldu ve cama çarpan kocaman bir gümbürtü... En son fren sesini ve yüzüme gelen cam kırıntılarını hatırlıyorum.  Bayılmışım! Daha sonradan öğrendiğim kadarıyla, araba üç takla atmış.
Uyandığımda her yer kıyamet yeri gibiydi. Kollarım ve yüzümdeki birkaç cam çiziği harcinde bende birşey yoktu. Ama çarptığımız adam oracıkta can vermişti. Cemal dayım arabanın sol tekerleğinin yanında kanlar içinde yatıyor ve sürekli inliyordu. Çarptığımız adamın köylüleri ellerinde kazma ve küreklerle üstümüze üstümüze koşuyorlardı. İbrahim amcayı şoför zannedip, kazada ölen yakınlarının acısını ondan çıkarırcasına kovalamaya başladılar. Hüseyin amca ise ellerine taş-toprak bulanmış bir halde kanlar içinde inliyordu…  Mustafa dayım köylülerin saldırısından ve başımıza gelen felaketin feryadıyla bağırıyordu:
"Aranızda dini imanı olan yok mu? Biri bizi kurtarsın. Kardeşim can çekişiyor!" 
Ben de köylülerin peşlerinden koşuyor, bir yandan da bağırıyordum:
"Gâvurlar bizi bırakın! Hem arabamızı devirdiniz hem de bizi neden kovalıyorsunuz?”"
Ne olup bitti, neden bize saldırıyorlar anlamış değildim. Bir yandan dayımın ayağından fırlayan ayakkabılarını giydiriyor bir yandan da etrafa savrulan paralarını topluyor tekrar cebine koyuyordum. O sırada jandarma aracı geldi.  Hüseyin ve İbrahim amcayı alıp olay yerinden kaçırdılar adeta.  Onların gitmesinin hemen ardından, Çobantepe köyünde birileri gelip bizi arabalarına aldı ve onlar da bizi kaçırdılar. Arka koltukta, Cemal dayımın yanında oturuyordum. Diğer yanında ise Mustafa dayım oturuyordu. Cemal dayımın başı kanıyor ve sızan kan, ter içinde kalmış yüzüne sızıyordu. Bildiğim tüm duaları ediyordum. Adını duyduğum ne kadar Eren-Evliya varsa hepsini çağırıyor, Hızır’a dayımı kurtarması için yalvarıyordum. Bir yandan da sızan kanın ve terin ağzıma kaçmasına aldırış etmeden o nur yüzünü öpüyor, "İyileşeceksin, kurtulacaksın dayıcığım." diyordum. Nedendir bilmiyorum, arabayı kullanan ve yanındaki kişiler, “Sus Kızım” diye sürekli beni uyarıyorlardı. Onlara itaat edecek durumda değildim. Henüz küçük bir çocuk olmama rağmen o gün büyümüştüm adeta. Dayım için, elimden o kadarı geliyordu ve bunu hiç kimse durduramazdı.
Maraş Devlet Hastanesine gittik. Doktor, Cemal dayımın beyin kanaması geçirdiğini söylüyordu.  İlk müdahaleyi yapıp, başını buzla sardı ve Antep’te Amerikan Hastanesine yetiştirmemizi söyledi. Mustafa dayım hemen, Cemal dayımın arkadaşı olan -Vili Berber- Bekir'i aradı. Onun da  Metin adında bir kardeşi varmış ve onu yolladı arabasıyla. Metin, son sürat Antep’e yetiştirdi dayımı. Aşağı yukarı on gün boyunca tüm sülale ve  sevenleri büyük bir kalabalık halinde hastane bahçesinde bekledik. Herkes dua etmekten başka bir şey yapamıyordu. Bu arada ağabeyimin nişanına gidemedik tabii ki. Sonunda dayım uyandı. Dualarımız kabul olmuştu. Ben bu arada Antep’te Hüseyin amcalarda kalıyordum ve haber geldi:
“Dayın uyanmış seni istiyor” diye. Dünyalar benim olmuştu. Hastaneye koştum. Beni görünce gözleri dolu dolu oldu.
“Üzgünüm” dedi. “Seni ağabeyinin nişanına götüremedim."
 "Sen hayattasın ya! Bu bana yeter!” dediğimde bana sarıldı. İkimiz de ağlıyorduk.
 Birkaç gün sonra köyümüze döndük. Anneannem dilediği adağı yerine getirip, bir dana kesti dayıma.
Cemal dayım yalnız benim değil, zorda kalan herkesin yardımına koşardı. Okumayı seven, bilgili, her işin üstesinden gelebilen, iş bitiren ve sosyal bir insandı. Ne yazık ki çekemeyeni de çoktu...
Dayımla daha çok anılarım var... Benim için neler yapmadı ki? Ona karşı gelemezdim. Onu üzemezdim. Her zaman zor günümde yanımda hep o oldu. Hastalanınca hastaneye yetiştirdi. Benden ötürü cezaevinde dahi yattı. Lisede gereksiz yere bir hafta okuldan uzaklaştırılmışım. Bana kızacak, bağırıp çağıracak diye beklerken o, bir arkadaşımı korumak için suçu yüklendiğimi öğrenmiş… Alnımdan öpüp, bu davranışımdan dolayı beni kutlamış;  “Seninle gurur duyuyorum.” demişti.
Canım dayım benim... Hala, ne zaman elini öpsem o da alnımdan öper. Seni, Pirey ablamı -Dayımın eşi- ve çocuklarını çok seviyorum.  Biliyorum acılar seni çökertti. Ama sen benim gözümde; "Elini uzattığnıda, gökyüzüne dokunacak, "Dev Adamsın..." Canımsın. .. 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...