Yeni Bir Teori ve Yeni Bir Düşünce Rasyonalsosyalizm -3-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
IV-Rasyonalizm ve Sosyalizmin Sentezi: Sosyalizm ve rasyonalizmin tanımlarını hatırlayarak, her iki terimin sentezinin nasıl gerçekleşeceği ile ilgili detaylara geçmeye çalışalım.

Sosyalizm: Ülke sınırları içerisinde mevcut üretim araçlarının kamulaştırılarak, insan topluluklarının ortak üretip ortak tüketeceği ve herkesin eşit şekilde yaşayacağı bir düzendi. Bu şimdiye kadar ifade edilen klasik sosyalist bir tanımdı. Bu tanım çağımız dünyasına, insan psikolojisine ve çevre şartlarına cevap olmaktan artık çok uzak. Astronomik düzeyde teknoloji ve bilginin geliştiği günümüz dünyasında, doğal olarak sosyalizmi yeniden ele alıp, günün gerçeklerine uygun  zengin, kapsayıcı bir kavramsallığa ihtiyaç var. Bunun gerçekleşmesi için de sosyalist düşüncenin anahtarı olan materyalist felsefedeki terimlere bakarak, içerisinden en uygun olan kelimeyle sosyalizmi sentezleyebiliriz. İkinci önemli kaynaksa Orhan Hançerlioğlu’nun, Felsefe Sözlüğü Kitabından yararlanılmıştır. Felsefe sözlük kitaplarında yapmış olduğum araştırmalarda, sosyalizme zenginlik katacak terimin, rasyonalizm olduğu kanaatine varmış bulunuyorum. İki kelime birleştirilince geniş, kapsamlı, bir o kadar da bilimsel, zengin, çağdaş demokratik bir sistem felsefesi ortaya çıkıyor.
 
 Neden rasyonalizm? Sosyalizm ve rasyonalizm iki farklı kelime olarak hem bilimsel anlamda hem de insan düşüncesini, en iyi şekilde ifade eden terimlerdir. İki kavramın birleşmesiyle, sosyalist siyasal yapının toplum yaşamında hem daha kapsayıcı hem de zenginleştirici bir özelliğe sahiptir. Örneğin çağın şartlarına, insan topluluklarının kültürel, sosyal, ekonomik, teknolojik, psikolojik tüm yapılarını, bu iki kelime sayesinde hem analitik açıdan hem de rasyonal bakış açısıyla, geniş bilimsel bir yöntemselliği elde edebiliyoruz. Ortaya çıkan yeni yol ve yöntemde, toplumlar yönetilirken birtakım üretim araçları kamulaştırılırken, diğerleri sermayesi yasalarla sınırlandırılmış özel teşebbüsler eliyle çağdaş, ahlaki ve hukuk çerçevesinde faaliyette bulunacakları fırsatı tanımaktır.
 
Yaşadığımız çağda eğitim, sağlık, meslek, teknoloji, iletişim, güvenlik ve genel kültürde dahil, hemen hemen tüm yaşam alanları, o kadar gelişip genişledi ki en ufak bir kültür parçası, göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir öneme ve hassasiyete sahip olmuştur. Bu da beraberinde temel ihtiyaçlarda olduğu gibi hobi, sportif faaliyetler, güzel sanatlar, özel yetenek, turizm, gezi, araştırma, inceleme, arkeoloji, genel kültür ve sosyal psikolojiye kadar her alanda, insanları yeterli şekilde eğitmeden, çağa uygun toplumun var olması mümkün değildir artık. Çağın gerçekliğini anlayıp sürekli ileriye gidecek insan ve topluluğu var edecek yeni sistem, gerçekçi çağdaş demokratik ilkeleriyle rasyonalsosyalizmdir. Aynı zamandarasyonalsosyalizm, kapitalist burjuva demokrasilerinden daha özgürlükçü ve kapitalizme de en iyi alternatiftir.
 
Rasyonalizm: Akılcılık (Us) demektir. Akıl; insanın çevre, yaşam yoluyla edindiği bilgilerin sorgudan, düşünceden süzülüp arındıktan sonra doğa, insan mantığına uygun düşen bilgi ve kültür karakterini ifade eder. Rasyonalizmle ilgili Deskardes, Sipnoza, Malabranche, Leibniz, Hegel ve Hesidios gibi yüzlerce felsefeci uzun çalışmalar yapmışlardır. İsimlerini burada sıralayamadığım diğer birçok felsefeci de dahil hepsi, “Akıl bilimdir bilimde akıldır derler. Ya da özellikle Hegel’in ifade ettiği gibi “Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir”. Bu belirmelerden hareketle akla uymayan tüm çalışmaların hiçbir anlam ifade etmediği sonucu ortaya çıkıyor. Geçmişteki sosyalist lider ve yöneticilerin çoğu, akıl felsefesine ciddi, yeterli şekilde eğilmediklerinden, sosyalizm hem sınırlı kaldı hem de kısırlaştırıldığı için kısa sürede dağılıp yok oldu. Sosyalist düşüncenin bu darlığını aşmak, akılcılık ve sosyalizmin senteziyle mümkündür.
 
İnsan yaşamı; akıl, düşünce sayesinde geçekleştiğine göre, akla uygun her şey gerçekse bunu sosyalist felsefenin reddetmesi hiçbir şekilde düşünülemez. O zaman sosyalist felsefeyi daha zengin, kapsayıcı ve zamanın, çağın şartlarına uygun şekle getirmek için, akılcı felsefe ile neden birleştirilmesin. Böylece rasyoanlizm ile sosyalizm birbiriyle sentezlenerek, rasyoanlsosyalizm teori rahatlıkla elde edilip, bu sayede insan doğası başta olmak üzere, doğa, canlılar, tarih, kültür, siyaset, savaş ve barış gibi akla gelen olgu ve değerler, gidilebildiği yere kadar gidilerek incelenip, uygun görüldüğü yerde en ufak çekinceye düşmeden, insan yaşamına faydalı olacağı noktada hayata geçirilmelidir.
 
Klasik sosyalizm; icat edildiği Yeni Çağ koşullarına göre belirlendiğinden hem tanımı dardı hem de farklı alanlara hitap edecek somut kaynaklara sahip değildi. Bu bir noktaya kadar anlaşılabilir. Fakat sosyalizmin ilan edildiği ülke ve toplumlarda yaşanılan duraklama, tıkanıklık vb. durumlara karşı, yeni teorik arayışlara girmek yerine, adeta sonunu bekleme durumu en çok eleştirilmesi gereken konudur. Sosyalistler; diyalektik tarihi materyalizmi savunduğuna göre, her tıkanıklıkta mutlaka bir değişimin şart olduğu bilinciyle hareket etmek gibi bir sorunlulukları olduğu asla unutmamalıdır.
 
Sosyalist ve komünistler; bu zamana kadar olayları, olguları genelde emek sermaye çelişkisi temelinde ele alıp, bu doğrultuda analizler yaparak siyasal politika ve uygulama gerçekleştirmeleri, birçok önemli konunun göz ardı edilmesine yol açtı. Bunun diğer ifadesi; mevcut sosyalist teoriye bağlı kalınarak gereğinden fazla pozitivist olmaktır. Birçok konuda yapılan pozitivist analizler, her ne kadar doğru sonuçlar verse de bu sonuçların her yerde, her toplumda her zaman uygulama şansı, imkânı mümkün olmayabiliyor. Uygulanma olanağı ve imkânı olmayan analitik pozitivist sonuçlarla ilgili konularda, ortaya çıkan boşluğu akılcı felsefeyle müdahale edip, politikalar geliştirilerek doldurmak mümkündür. Bunun temeli de “Rasynalizm ve Sosyalizmin sentezinden geçmektedir. Bu yüzden rasyonalsosyalizm teorisi geliştirilmelidir diyoruz.
 
Her iki felsefi kelimeyi birleştirerek yeni bir sosyalizm düşüncesini geliştirmekteki temel amaç, “Reel Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizmin” kavramlarına dayanan sistemler hayata geçirildiği halde, toplumlar bundan mutluluk, memnuniyetlik duymadılar. O zaman dünyadaki tüm sosyalist ve komünistlere düşen görev, klasik geleneksel kavram ve uygulamalarda ısrar etmek yerine nerede, nasıl bir yanlış yapıldı? Sorgusundan yola çıkıp, derin bir özeleştiri vermenin şart olduğu bilinmesi gerekir. Ne hikmetse kimse buna bir türlü cesaret etmedi. Sosyalist ülke halkları ve dünyanın diğer toplumları içerisinde istisnaların dışında, kendisini solda gören kişi, sosyalist parti, örgüt ve sendikaların, bırakalım özeleştiri vermeyi, hepsi giderek sosyalizmden uzaklaşırken çoğu ya zıddına dönüştü veya yok oldular.
 
Bu duruma daha somut bir örnek vermek gerekirse; Polonya’da sosyalizmin içine düştüğü tıkanıklıktan istedikleri gibi yararlanan kapitalistler, sıradan bir işçi olan ve daha sonra İşçi Sendikası Başkanı olarak piyasaya çıkarılıp, ardından devlet başkanlığına kadar yükseltilen Lech Walessa, gerçekten kendi yetenek ve becerileri sonucunda mı, o noktaya geldi? Kesinlikle hayır. Lech Walessa’yı yükselten iki etken vardı. Birincisi; sosyalist sistemlerin yaşadığı tıkanıklığı aşacak yeni teori geliştirilmemesidir.
                                                                                                                         
İkincisi; kapitalistler, Lech Walessa gibi kişilikleri kolayca kullanma imkânı bulmalarıdır. Geçmişteki durağanlık, vurdum duymazlık günümüzde daha ağır şekilde devam ettiğinden, sosyalist propagandalar artık insanlarda ne bir heyecan yaratmakta ne de bir anlam ifade ediyor. Onun için yeni bir sosyalist teori geliştirilerek bu çözümsüzlüğün önü alınabilir.
 
Soldaki durağanlık, tıkanma durumu, dünyadaki tüm ülke, toplum, kişi ve siyasi örgütlerde, daha fazla kendisini hissettirmesine rağmen sosyalist, demokrat, aydın ve entelektüellerden, sosyalizmdeki bu durumu analiz eden derin, ciddi bir teorik makalenin olmaması, insanlık adına acı vericidir. Naçizane kendim insanlığa karşı sorumluluğum olduğu düşüncesiyle, sosyalizmin içerisine düştüğü bu durumu irdeleyip, yeni bir sosyalist teori veya alternatif geliştirmeyi hedeflemiş bulunmaktayım. Ve birçok noktasıyla yeni bir sosyalizm, yeni bir düşünceyle yalnızca emekçileri değil her sınıftan ve her kültürden insan topluluklarını ortak bir değerde buluşturacak çağdaş, demokratik çatıyı oluşturmak mümkündür. Bunun için samimi aydın ve entelektüellerin katkı sağlamalarını bekliyorum. Konuyu önemseyen her arkadaşın ilgi, uzmanlık alanlarıyla yapacakları katkılar, Rasyonalsosyalizmi geliştirip büyütürken, insanlık adına hep birlikte tarihsel bir görevi yerine getirmiş olacağız.
 
Önce yapılması gereken iş; reel ve bilimsel analitik sosyalist tecrübeler başta olmak üzere, emek sermaye çelişkisini ötekileştirmeden, her alanda akılcı yorum ve önermelerle birlikte bilimsel analizleri buna katarak, “Rasyonal ve Sosyalizm Felsefenin” sentezine daha derin anlamlar katmak durumundayız. Bunu derinleştirmenin birinci yolu, insan denen canlının sürekli değişken egoist karakteristik özellikleri, psikolojik yapısı ve sosyal araçlara nerede ne kadar ihtiyaç duyduğu noktaları temel alınıp incelenerek, rasyonalsosyalizm teorisini şekillendirebiliriz. Benzer bir önemli nokta ise, istisna bireylerin dışında varlıklara sınırsız sahip olmak, küçük büyük kariyerizm hastalığı, tüm insanları derin şekilde olumsuzca etkilemeyi sürdürdüğüne göre, başta bu konu derince analiz edilip daha akılcı bir insan karakteri geliştirilmelidir. Örneğin sol bireylerde dahil tüm insanlar, kapitalizmi ve devletlerdeki hukuksuzlukları eleştirirlerken, lüks varlıklara sahip olmadan tutalım, küçük fırsatlar ele geçirdiklerinde, burjuvadan daha çıkarcı ve açgözlülük gösterilmesini bu zamana kadar kimse neden incelemedi? Ya da incelenen bilimsel çalışmalar okullarda niçin ders olarak öğretilmedi? İfade etmeye çalıştığım hastalıklı konuları, genelde bireyler zaman zaman bireysel sohbetlerde tartışırlar. Bu da bahsedilen sorunlara çözüm değil, bireylerin kendilerini tatmin amaçlıdır. Bu vb. tüm kişilik sorunlarını bugüne kadar örneği görülmemiş şekilde derin, bilimsel analizlerle incelemek mecburiyetindeyiz.
 
Psikolog ve aynı zamanda büyük düşünürlerden Sigmund Freud, Alfred Adler ve sosyolojinin babası Agusto Comte gibi bilim insanları, kendi dönemlerinde insanla ilgili önemli araştırma ve incelemelere imza attılar. Mevcut devletler bu bilim insanlarının bilimsel çalışmalarını reddetmedikleri halde, çoğu yönetimler bilimsel psikolojik çalışmaların sonucuna uygun, toplumu eğitip yönetecek uygulamalardan sürekli kaçındılar. Devlet yönetimlerinin bu duyarsızlıkları yüzündendir ki şimdilerde daha doyumsuz ve çıkarcı insan toplulukları oluştu. Gelinen noktada duyarlı, insanlıktan yana olan, sorumluluk hisseden her birey, siyasi yapı ve oluşum, devletlerin art niyetli ve kaygısızlığına fırsat tanıyan tüm olanakların önünü kesecek bilimsel çalışmalar ve uygulamalar geliştirmek durumundadır. Bu yapılmadığı sürece insan denecek bir varlık kalmayacağı bilinciyle, hareket etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
 
Konuya bir de ekonomik açıdan baktığımızda; emeğin karşılığından tutalım herhangi bir malın üretim aşamasından, tüketime sunuluncaya kadar, harcanan güç ve emek birim değeri, önce gerçekçi şekilde analiz edilmeli. Ve gerçek maliyet biriminin üzerine kişi/kişiler hangi adalet ilkesine göre ne kadar bir yüzdelik kâr marjı koyabileceği, akılcı değerlendirmelerle yasal güvence altına alınmalıdır. Serbest piyasa felsefesi tüm yönleriyle incelendikten sonra, bu ekonomik model tümden reddedilmeden önem arz eden noktalarından faydalanmak amacıyla, belirli yasalarla sınırlandırılarak kullanılması şimdilik en uygun olandır. Herkesin kafasına, menfaatine, etki gücüne göre serbest piyasacılığın uygulanması, ekonomik ve psikolojik olarak büyük bir katliamdır. Şayet Rasyaonalsosyalist ilkelere göre bir sistem inşa edilirse, bu sistemde doğabilecek her boşluk anında tespit edilip, savsaklamadan günün koşullarına uygun akılcı yöntemler geliştirmenin önünde hiçbir engelin olmadığı bilinmelidir.
                                                                                                                           
Temel yaşam kaynakları olan sağlık, eğitim, barınma ve doğabilecek diğer ihtiyaçlara göre yatırımların sürdürülmesi için, üst düzey ve alt kademede görevlendirilecek uzmanlara önemli yetki ve özerklikler verilmesi rasyonalsosyalizmin temel ilkelerindendir. Bu uzman kişiler, her alanda çalışma ve teşviklerin neye göre nasıl yapılmasını akılcı, analitik raporlarla belirler. Başta ulusal yönetim olmak üzere alt kademedeki federal yönetimlerle birlikte, sınırlı sermayelere dayanan özel, kamu, kooperatifçilik şeklinde iştirakçileri teşvik edecek ekonomik plan, politikalar geliştirilir. Bu vb. alanlar daha da çeşitlendirilip genişletilebilir. Özet olarak ifade etmeye çalıştığım konularla ilgili ilkeler, alt sayfada sıralamıştır.
 
V-Rasyanalsosyalist Teorinin İlkeleri:
a-Her şeyden önce insanla ilgili tüm psikolojik noktalar bilimsel, akılcı, derinlikli analiz edilerek, önce insan karakteri netleştirilip, ona uygun sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yapılar hazırlamak.
b-Oluşturulacak Sosyalist Halk Yönetimleri, tartışmasız Demokratik Konfederalizme uygun ilkeleri temel alır.
c-Sosyalist devlet, siyasi parti veya örgüt, her şeyden önce insana en yüksek değeri veren demokratik hümanist felsefeyi kabul edip, bu mantık doğrultusunda evrensel insan haklarını çekincesiz uygular.
d-Sosyalizm mücadelesi verilirken eskiden olduğu gibi yalnızca emek sermaye çelişkisine bağlı değil, insanlığı ilgilendiren büyük küçük tüm sorun ve çelişkiler temel alınıp, koşullara göre yöntemler belirler.
e-Ademi Merkeziyetçilik (Decentralizastion) düşüncesi doğrultusunda büyük, küçük her oluşum ve birimin, özerk şekilde görev, yetki sahibi olmasını taahhüt eder.
f-Doğrudan Demokrasi ilkeleri çerçevesinde, ülke sınırları ve dışında konfederal yönetime bağlı tüm halkların siyasi, düşünce, din, inanç, kültür, cinsiyet farklılıklarını resmi olarak tanır. Ve hiçbir anlayışın bir diğerini rencide edici faaliyetine müsaade etmez. Bu adlarla faaliyet yürüten oluşumlara, devlet en ufak maddi ve siyasi yardım yapmaz.
g-Ulusal yönetimin belirlenmesinde, doğrudan demokratik anlayış çerçevesiyle ülke nüfus oranına göre milletvekili sayısı belirlenip, düşük bir baraj oranı kanunen saptanır. Seçimlerde bu barajı geçen her siyasi patinin milletvekili sayısına göre kurulacak yönetimde, bakanlık görevi verilmesini kabul eder. (Bu sistem İsviçre Devleti’nin yüzyıllardır uyguladığı doğrudan demokrasi modelidir).
h-Ekonomik olarak; devlet ve özel işletmelerin yanında küçük iştirakçilerin hepsi, kanunen desteklenir. Her işletme ve iştirakçi ulusal iktidar tarafından yasal olarak sınırları belirlenmiş sermayeyi aşmayacak şekilde, faaliyette bulunmasına müsaade eder.
i-Sağlık, eğitim, ekonomik yatırım ve ulusal güvenliğin dışında siyasi, sendikal, kültürel, mesleki, sanat, din, inanç, hobi benzeri kültürel faaliyetleri yasal olarak sistem kabul eder, ancak bunların hiçbirisine maddi, siyasi destek sağlamaz.
j-Irkçı faşist eylem ve söylemlere meyilli olmayan tüm siyasi görüş ve düşüncelere gerekli özgürlüğü tanır.
k-Rasyonalsosyalizmin hayata geçirilmesi aşamasında ya da gerçekleştikten sonra, bu düşünceyi kabul eden birey, siyasi parti, örgüt, federal yapı, ekonomik iştirakçiler, yakın gördükleri küresel güçlerle askeri, siyasi, ekonomik, kültürel işbirliği geliştirmelerini resmi olarak destekler.
Sıralanan ilkelere göre bir devlet sistemi veya yönetim oluşturulurken, insanların hem daha mutlu olması hem de gereksiz psikolojik anormalliklere meyil göstermemesi için eğitim kurumlarında, egososyalizm adıyla bir kültür eğitimi sürdürmenin de doğru olacağı akla gelen bir konudur. Bu aynı zamanda insanı direkt biyolojik duygularıyla ortaya çıkan egoist bilinç yapısında, eşitlik ve her şeyde sınırlı yaşamayı öğreten bir düşüncedir.
Herhangi bir düşüncenin insanların somut yaşamlarında hayat bulması için, önce insanın psikolojik, ego ve süperego güdüleri net tespit edilmeli. İnsanın psikolojik özellikleri tespit edildikten sonra, insanlara hangi kültür, düşünce ne oranda nereye kadar verilmesinin mümkün olup olmadığı, insanın bilinçaltının ona uygun hazırlanması sağlanmalı. Bu şu anlama gelmiyor. Verilmek istenen eğitim ya da düşüncenin, insanların bilincine yüzde yüz oturacak diye bir kuralın söz konusu olmayacağından hareketle, insanın kapasitesi iyi belirlenmelidir. İnsanlık tarihinden bu zamana kadar bilinçli, bilinçsiz, eğitimli eğitimsiz, kültürlü, kültürsüz her insanın hareket ve davranışlarını, biyolojik egonun duyguları nasıl yönlendiğini akılcı ve analizlerle netleştirip, eğitim olarak topluma öğretilmelidir. Çünkü insanı her türlü kötülüklere biyolojik yapısı olan ego, süperego doyumsuzluğu ve sınırsızlığı sürüklemektedir. Bu günümüz modern insan topluluklarında daha da anormal şekilde tatmin edilmeye çalışılıyor. Egoda sosyalizm bilinci geliştirilerek, birçok olumsuzluğun önüne geçmek mümkündür. İnsan denen canlının doğuştan var olan doyumsuzluğu, sosyal varlıkların çoğalmasıyla daha da dizginlenemez bir hal aldığı unutulmamalı. İnsanlar; bilimsel ilkelere dayanan kalıcı eğitim ve kültürle terbiye edilmediği sürece, hiçbir siyasal düşünce insandaki bu anormalliği durduramayacaktır. Tüm bu vb. gerçekler göz önünde bulundurularak egoda dahil insan bilincine rayonalsosyalist kültür yerleştirildiğinde, birçok anormallikler daha çabuk önlenecektir. Bu konularla ilgili alt paragrafta verildiği gibi, sosyal psikolojik bir analiz yapılarak, daha net sonuçlar elde etmek mümkün.
 
İnsanda mevcut olan ego ve süperegonun ortaya çıkardığı tüm anormallikleri somutlaştırmak için, akılcı ve analitik şekilde üç aşamalı bir deney yapılmalıdır. Örneğin bir aylık, üç aylık ve altı aylık çalışmalar yapılarak, somut sonuçlar elde edilebilir.
 
Birinci Grupta; belirli sayıdaki insana birtakım maddi ve sosyal imkanlar sınırlı, doyurucu olamayacak şekilde verilerek, nasıl bir tepki, karakter şekillenmesinin oluştuğunu görmek. İkinci Grupta; maddi ve sosyal imkanlar sınırsız verilerek nelerin değişip değişmediği. Üçüncü Grupta; aynı şekilde maddi ve sosyal imkanlar orta seviyede verilip, nelerin olumlu nelerin olumsuzlaştığı tespiti yapılmalıdır. Rasyonalsosyalizmin en büyük amacı, yeni bir teori, yeni bir düşünce, yeni bir insan karakteri oluşturmaktır. Gerçekçi etik kültüre sahip insan oluşturulmadığı sürece, insanlar mevcut yapılarıyla her türlü ahlaksızlıkları her zaman yükselteceğinden, çok yakın bir zamanda insani özellik tamamen yok olacaktır.
 
Özel Not: Türkiye’de öne çıkan topluluklardan Aleviler başta olmak üzre diğer sol ve demokratlar, bugüne kadar savundukları sosyal, siyasal düşüncelerinin temelini oluşturan evrensellik, doğa severlik, hümanizm, eşitlik, rıza şehri gibi kültürel yapılar, bu topluluklarda somut bir iyileşme yaratmadıysa, bunun gerçek nedenlerini tarihsel kültür yapılarında ortaya çıkan zaman farklılığında aramalılar. Bana göre söz konusu toplulukların mevcut duygu, düşünce yapıları, Orta Çağ feodal, aristokrat ve küçük burjuva sosyalizm nitelik taşımasının sonucu olarak, hiçbir olumlu etki göstermedi. Orta Çağ feodal sosyalist kültürel düşüncelerle, Teknolojik Bilgi Çağı’ndaki insanın istem ve beklentilerine cevap olmasını beklemek tamamen çaresizliktir. Bu tıkanıklıklar Rasyonalsosyalizm teorisiyle ancak aşılabilir.
Hazırlayan
Cemal Zöngür
Kaynaklar:
http://www.altinicizdiklerim.com/resimler/Felsefenin%20Temel%20lkeleri%20-%20Georges%20Politzer.pdf
Georges Politzer Felsefenin Temel İlkeleri
III. Materyalist Diyalektik Tez
a) Toplumun maddi yaşamı, yalnız tek tek bireylerin bilincinden değil, genel olarak,
insan bilincinden ve iradesinden bağımsız olarak varolan bir nesnel gerçektir.
“Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı
olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin
belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.” (Marx)
b) Toplumun manevi yaşamı, toplumun nesnel gerçeğinin bir yansısıdır.
… toplum, insanlara, doğaya karşı başarılı bir savaşım sağlamak üzere şekillenmiş
ilişkilerin tümüdür.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalizm
ı- Sosyalizm: Bir başka deyişle sosyalizm işçi sınıfının, ticari amaçlı üretim araçlarına (fabrikalara, maden ocakları ve yeraltı kaynaklarına, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine ve ayrıca deniz kıyılarına) ve temel tamamlayıcı kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen ve sahip olmasıdır. (İşçi sınıfı yani fabrikalar ve maden ocakları çekiç ile, köylü sınıfı yani hayvan çiftlikleri ve tarım arazileri ise orak ile sembolize edilir. Bunlar üretici güç olarak görülen iki toplumsal sınıftır.) Üretim araçlarında özel mülkiyet sosyalist sistemlerin katı biçimde uygulandığı ülkelerde tamamen kaldırılmıştır.[9] Bu kurama göre işverenlerce açılmış özel teşebbüs, üretim araçlarına sahip olamaz. Çünkü Marksizm'e göre bu durum toplumun sınıflara ayrılmasına ve oluşacak egemen sınıfların, ezilen sınıfları sömürmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sebeple devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında tutar. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine çeşitli planlı veya doğal ekonomi teorileri sosyalist gruplarca tercih edilir. Planlı ekonomilerde yıl bazında tüm ülkede ne üretilip ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır, daha sonra tek merkezde (yerel başkentte) eş güdümlü olarak değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır. Mutual ekonomilerde ise mülke dayalı olmayan, ihtiyaç doğrultusunda oluşan özgür bir ekonomik ortam oluşur
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1lc%C4%B1l%C4%B1k
ıı- Akılcılık: Rasyonalizm geleneği Parmanides'ten Hegel'e uzanan bir gelişim çizgisi gösterir, bu çizgi üzerinde birbirinden çok farklı akılcılık anlayışlarıyla karşılaşılır. Farklı rasyonalizm tanımlarına rağmen; doğruluğun ölçüsünü akıl olarak ele almasını bu felsefe geleneğinin ortak bir öğesi olarak ele alırsak, söz konusu düşüncenin doruk noktasında Hegel ile karşılaşılır. Hegelci diyalektik yöntem rasyonalizmin kendi içinde kendini temellendirmesinin bir yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Hegel'in ünlü sav sözü, "Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir." deyişi, tüm bir rasyonalizm geleneğinin en özlü ifadesi olarak görülür.
https://www.marxists.org/turkce/m-e/1848/manifest/kpm.htm
ııı- Komünist Manifesto
Gerici Sosyalizm
a) Feodal Sosyalizm
Tarihsel konumu gereği Fransız ve İngiliz aristokrasisi, modern burjuva toplumuna karşı yergiler yazmak durumundaydı. 1830'daki Fransız Temmuz Devriminde olsun, İngiliz reform hareketinde olsun, aristokrasi, nefret ettiği o türediye bir kez daha yenik düşmüştü. Ciddi bir siyasal mücadelenin sözü edilemezdi artık. Elinde yalnızca kalem kavgası kalmıştı. Ama yazın alanında da restorasyon [ 5 ] döneminin eski söylemleri olanaksızlaşmıştı. Sempati uyandırmak için aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını gözden uzak tutmak ve burjuvaziye karşı iddianamesini yalnızca sömürülen işçi sınıfı çıkarma düzenlemek zorundaydı. Böylece, yeni efendisine taşlamalar düzebilmenin ve kulağına az ya da çok felaket tellallığı fısıldayabilmenin özrünü hazırlıyordu.
Feodal sosyalizm bu tarzda çıktı ortaya, yarı şikayetname, yarı taşlama, yarı geçmiş yankısı, yarı gelecek uyarısı, bu arada acı ve zekice yaralayıcı yargı yoluyla burjuvaziyi kalbinden vurarak ama modern tarihin gidişini kavramadaki tam yetersizliğiyle de gülünç bir etki bırakarak.
Halkı arkalarından sürüklemek için ellerinde proleter dilenci torbası sallıyorlardı bayrak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıçlarındaki eski feodal armaları görüp hiç saygılı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu.
Bu seyirliği en güzel oynayanlar, Fransız Lejitimistlerinin bir kesimiyle Genç İngiltereciler oldu.
Feodaller kendi sömürü tarzlarının burjuvaca sömürüden farklı biçimlenmiş olduğunu gösterirken, yalnızca tümden farklı ve artık zamanı geçmiş koşullar altında sömürdüklerini unutuyorlar, o kadar. Kendi egemenliklerinde proletaryanın var olmadığını kanıtlarken feodaller, kendi toplum düzenlerinin zorunlu veledinin esasen modern burjuvazi olduğunu unutuyorlar yalnızca.
Kaldı ki burjuvaziye yönelttikleri esas suçlama tam da, burjuva rejiminde eski toplum düzenini tümüyle havaya uçuracak bir sınıfın gelişiyor olmasına dayandığı için, eleştirilerinin genci niteliğini zaten çok az gizliyorlar.
Burjuvaziyi, bir proletarya yarattığından çok, devrimci bir proletarya yarattığı için suçluyorlar.
Bu yüzden siyasal pratikte işçi sınıfına karşı alınan şiddet önlemlerinin hepsine katılıyorlar ve günlük yaşamlarında, tüm şişirilmiş söylemlerinin aksine, altın elmaları toplamanın keyfini çıkarıp, sadakati, aşkı, şerefi, bezirgan pazarlığında, yünle, şekerpancarıyla ve alkollü içkiyle takas ediyorlar.[ 6 ]
Nasıl papaz hep feodal beyle el ele yürümüşse, papazca sosyalizm de feodal sosyalizmle öyle el eledir. Hıristiyan dervişliğine sosyalist bir hava vermekten daha kolay bir şey yok. Öyle ya, Hıristiyanlık, özel mülkiyete, evliliğe, devlete de karşı çıkmamış mıydı? Onların yerine yardımseverlik ve dilenme, manastır bekareti ve nefsini öldürme, çadır hayatı ve kilise, diye vaazlar vermemiş miydi? Hıristiyan sosyalizmi, aristokratın öfkesine papazın serptiği vaftiz suyudur yalnızca.
b) Küçük Burjuva Sosyalizmi
Feodal aristokrasi, modern burjuva toplumunda yaşam koşulları zayıflayıp tükenen ve burjuvazi tarafından çökertilen tek sınıf değildir. Ortaçağın kentlileşen imtiyazlı köylüleri ile küçük köylülük, modern burjuvazinin öncüleriydi. Sanayi ve ticareti daha az gelişmiş ülkelerde bu sınıf, yükselen burjuvazi yanında bitkisel yaşamını henüz sürdürmektedir.
Modern uygarlığın geliştiği ülkelerdeyse, proletarya ile burjuvazi arasında yalpalayan yeni bir küçük burjuvazi oluştu. Burjuva toplumunun bir bütünleyicisi olarak kendini sürekli yineleyen ama rekabet sonucu bireyleri hep proletaryanın içine savrulmakta olan bu küçük burjuvazi, üstelik büyük sanayi geliştikçe modern toplumun özerk bir kesimi olma konumunu tümden yitireceği ve ticarette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve hizmetkarlara bırakacağı anın yaklaştığını görmektedir.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...