Alevilikte Tapınma Var mıdır?

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Tapınmacılığın ortaya çıkışının tarihsel özetinde görüleceği gibi, insanların çoğunluğu, psikolojik korku ve bilgi eksikliğinden bir şeylere tapınırken, bazılarıysa maddi ve siyasi çıkarları için tapınır görünürler. Diğer azınlık ise hiçbir şeye tapınmadan yaşar. O zaman Aleviler hangi anlayış içerisinde yer alıyor?

 
Tapınma Kelimesi: Etimolojik kökeniyle Moğolcadan gelir. Ve Moğolların Mani inancındaki bağlılıkta ifade ettikleri gibi, “Tab veya Tap - ın - mak şeklinde kullanılır.
Arapçadaki Tapınma Kelimesi: Yaebud’dur.
 
Genel olarak Türkçe; Arapça ve Farsçanın istilasına uğradığından, çoğumuz tapınmayı Arapça olarak düşünüp bilincimizde yanlış bir algı oluşmuştur. Tapınma ifadesinin etimolojik kökeni, her iki dilde ayrı kelimelerle ifade edilmiştir. Türkiye’de tek tanrıcılığa inananlar açısından, Moğolca ya da Arapça tapınma kelimesinin kullanılmasında herhangi bir yanlışlık olmadığı halde, esas sorun tek tanrıcılığa hem inanıp hem inanmıyormuş gibi yapan Alevilerdedir. Örneğin çoğu Alevi İslam’dan etkilendiği halde doğa, ateş, güneş, su, toprak ve insanı gereğinden fazla yüceltip, her hafta ya da yılın belirli dönemlerinde cem, semah, Hızır orucu gibi ritüellerle ibadette bulunmak, tapınma değilse her seferinde niçin yerine getirilir?
 
Şunu baştan belirtmek gerekir ki ateş, güneş, su, toprak gibi doğada canlı cansız her varlık, yaşam için büyük bir öneme sahip. Bunlara yüceltici maneviyat atfetmeden bilinçli, bilimsel şekilde değerlendirip yaşayan insanların sayısı, her toplumda çok azdır. Onun için yüksek eğitim almış çoğu insanlar dahi, bilinen ya da bilinmeyen bir şeylere inanmaları, çıkarları gereği değilse duygusal temelli düşünmelerinin sonucudur. Tapınmacılığın tarihini özetleyerek devam edersek dağı, taşı, toprağı suyu, ateşi ve güneşi sürekli kutsayan Alevilerde, tapınmanın olup olmadığını daha net anlayabiliriz.
 
M.Ö.65 bin yıllarından itibaren Homo Sapiensler, son derece düşük duygu ve düşünce yetileriyle Paleolitik Çağ’da, çevresindeki canlı cansız doğal ses ve olaylardan derin şekilde etkileniyordu. Bunların ne olduğunu bilemediği için korku ve merak psikolojisiyle, bazılarını yakından izleyerek ya da elleyerek, ilkel (Primitiv) yargıya varıp, ilk doğal tapınma dediğimiz bağlılığı başlatmışlardır. Söz konusu çağlarda insanlar doğa olaylarından aşırı derecede korkup bunlara saygı göstererek, kendisine zarar vermeyeceğini düşünmüşlerdir. Bazı varlıklardansa yararlandığı için bunları tanrısallaştırıp, tapınmacılığın temelini atmış oldular. İlk düzensiz bu doğal tapınma, yaklaşık 40 bin yıl devam etmiştir. Paleolitik Çağ’ın bitim aşaması ve Mezolitik Çağ’a gelindiğinde, insanlar düşünce yapılarını önemli ölçüde geliştirdiğinden, çevresindeki olaylara sözel birtakım anlamlar yükleyerek inançlarını şekillendirdiler. Şekillenmiş anlamlı ilk bağlılıklar Totem ve Animistlik olarak tanımlanan paganist inanışlardı.
 
Totem İnanış: Hayvan ve bitkileri kutsayarak inanmaktır. Felsefenin adıysa Totemizmdir. Aynı zamanda paganist tanrısallıktır.
Animist İnanış: Bitkilerde dahil hayvan ve insanın doğurganlığını kutsayan inanıştır. İlk dönemler daha çok hayvanlar ve bitkiler üzerinde yoğunluklu bir bağlılık şeklindeyken, daha sonra Anatanrıça adıyla insanı kutsayan paganist tanrısallık öne çıkmıştır.
 
Görüldüğü gibi her iki inanışta, doğa ve insanı yüceltirken din adı, kutsal kitabı ve peygamberlik gibi bir kültür kesinlikle söz konusu değil. Tamamen paganist tanrısallığa bağlı bu inançlar, ilerleyen zamanda birbirini etkilerken, bazıları Tek Tanrıcı inanışlar içerisinde kayboldular. Diğerleriyse Dualist İnançsalıkla insan, evren, doğa ve tüm canlıları bir gören panteist inanış olarak biçimlenmiştir. M.Ö.2000 yıllarından itibaren Gök ve Tek Tanrıcılıkla başlayan semavi inanışı burada tekrar anlatmaya gerek yok. Dünya yüzünde yaşayan insanların tapınmacılıkları özet olarak bu doğrultuda gelişmişken, bunların yer aldığı inançların adları ve dönemleri şöyledir.
 
Poloteizm: M.Ö.65 yıllarından itibaren doğa güçleri başta olmak üzere, birçok hayvanı tanrı gören inanıştır.
Dualizm: M.Ö.8 bin yıllarında şekillenip, evrenselciliği temel alan doğa, canlı ve insan (Hümanist) severlik temasını oluşturan bütüncül tanrısallıktır. Örneğin Alevilikte olduğu gibi.
Monoteizm: M.Ö. 2000 ya da 1500 yıllarında var edilen bildiğimiz semavi tek tanrıcılıktır. 
 
Aleviler üç tanrısal felsefeden etkilenmiş olsa da esas inanışlarının temelini, doğa ve insanı birbirinden ayırmadan yücelten Düalizmdeki yarı pagan, yarı panteistliği yaşatandır. Çünkü doğa ve doğadaki canlı cansız varlıklara “Enel Hak, Devri Daim, Dünyayla Bütünlük, Hak Kabul Ede, Işıklar İçinde veya Işıklarla” gibi duygu düşüncelerin ifadesi, tek tanrıcılığın aynısı olmasa da temennileriyle metafiziksel bir inanıştır.
 
Bu tapınmacılığın açık örneğini, Mezopotamya ve Anadolu’da yoğunluklu olarak yaşayan Alevilerin Cem, Semah ibadetindeki kutsama temennilerinde görüyoruz. Aleviliğin ibadet, inanç ve kutsama ritüellerinde, okunan gülbanglar, beyitler, deyişler, duazimam vs. hepsinde, temiz doğa başta olmak üzere insanlara sağlık ve huzurlu bir yaşam temennisinden ibarettir.
 
Temennilerin çıkış kaynağı ise; insanlar anlayamadıkları bir olay karşısında ve de yakın akraba, dostlarının sıkıntılı durumlarında, somut yardım edemeyince inanışları gereği en çok kutsayıp yücelttikleri varlıkların isimlerini çağrıştıran, iyi niyet anlamı taşıyan kelimelerle manevi destektir. Alevilerin bu inanış, bağlılık ve yaşattıkları temenni kültürün temeli, daha çok paganist ve panteist tapınmacılıktan gelmektedir. Aleviler bunu çağdaş, bilimsel, evrenselcilikle tarif edip, tapınmacı olmadıklarını ileri sürseler de cem ve semahta kullandıkları temennilerin anlamı, doğacı tapınmacılıktan başka bir şey ifade etmiyor.
 
Tanrı, din, inanç ya da inanışlar tarihi çok iyi incelenmelidir. Aleviler yücelttikleri doğacı inançlarının çıkış kaynağını net öğrenmiş olsalar, yaşadıkları çelişkiden rahatlıkla kurtulacaklar. Tapınmacılıkla başlayan peygambersiz tanrıcılık, kitapsız ve dinsiz inançlar, peygamberli Tanrı ve kitaplı dinlerin, psikososyal sebeplerden var olduğunun bilincinde değil çoğu Alevi. Aleviler, inançlarının temelini neden çok fazla gereksiz iyi niyet temennileriyle döşediklerini sorgulamaları gerekir. Sorgulanması durumunda Türkiye gibi bir devlette, telafisi zor psikolojik sorunlara sebep açacağı kaygısı Alevilerde çok derindir.  İşte tamamen temennilerle süslenmiş inançlarından kopmanın, psikolojik zorluğunu Alevi aydınından, pirine kadar kimse göze alamıyor. Sonuç olarak tapınmak veya inanmak, dünya insanlığı tarafından iki temel felsefe üzerinde gerçekleşmiştir.
 
Bunlardan birisi metafizik felsefedeki İlim Yöntemiyle” insanın korku ve bilgisizliğinden yola çıkıp, temenni ve iyi niyet dileklerine bağlı olarak manevi kavramları geliştirip, kişiyi psikolojik olarak teselli ya da avutmaktır.
 
Diğeriyse Materyalist felsefenin” bilimsel yöntemleriyle, insanların yaşamlarına kolaylık sağlayacak somut gözle görülen, sonucu bilinen deneysel çalışmalara inanarak yaşamaktır. İnanmanın maddi ve manevi iki şekli mevcutken, Aleviler ikisinden de bir türlü vazgeçmediler. Modern dönemlerde eskimiş inançlarını terk etmek yerine, bazı noktalarını birtakım ütopik güzellemelerle süslemeyi sürdürmeleri, Müslüman kitle tarafından ateistlikle suçlanmaktan korkma psikolojisidir.
 
Gelinen Bilgi ve Teknolojik Çağ’da Aleviler, inançlarına yükledikleri güzellemelerin yeni jenerasyonlara basit, anlamsız geldiğini kendileri de çok iyi biliyor. Buna rağmen Aleviler mümkünse materyalizm ve metafiziğin doğru bir sentezlemesini yaparak bu çelişkiden kurtulmalıdırlar. Sentezleme mümkün değilse inanmak zorunda da değiller. Hem metafizik manevi temenni yöntemini hem de materyalist bazı somut ifadeleri kullanmak, telafisi zor büyük bir karmaşa demektir. İfade edilen gerçeklerden bakıldığında, Alevilikte tapınmacılık yok diyenler ya inançlar tarihinden haberleri yok veya birtakım temelsiz siyasi argümanlarla boğulduklarındandır.
 
Kaynaklar:
Turan Dursun- Kuran Ansiklopedisi 8 Cilt. Kaynak Yay.
J.M. Roberts- Avrupa Tarihi- İnkılap Yay.
William H. Mc Neill- Dünya Tarihi- İmge Yay.
Nişanyan. Türkçe Etimolojik Sözlük.
Türk Dil Kurumu (TDK) İnternet sayfası.
Ali Şeriatı- Dinler Tarihi, Seçkin Yay.
İ. Zeki Eyüpoğlu- Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi, Seçkin Yay.
İhsan D. Dağlı- Orta Doğu’da İslam ve Siyaset, Boyut Yay.
Kitabı Mukaddes Şirketi, Orhan Matbaacılık
E. Hamdi Yazır- kuran-ı Kerim ve Yüce İlmi Hali. Huzur Yay.
Felicien Challleye- Dinler Tarihi, Varlık Yay.
Yazar Nuri Öztürk- İslamı Anlamaya Doğru, Yeni Boyut Yay.
Faik Bulut- Alisiz Alevilik, Doruk Yay.
Mircea Eliade- Şamanizm, İmge Yay.
Ethem Xemgin- Aleviliğin Kökenindeki Ahuramazda ve Zerdüşt Öğretisi, Berfin Yay.
Musa Şanak- Mezopotamya’da Dinlerin Doğuşu, Aram Yay.
Mircea Eliade-Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 3 Cilt, Kabalcı Yay.
Cemal Zöngür- Din ve Felsefe Açısından Kızılbaşlık- Ozan Yay.
Alaeddin Şenel- Siyasal Düşünceler Tarihi- Bilim ve Sanat Yay.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...