Mizahın Ferhancası[*]

Temel Demirer kullanıcısının resmi
“Sizi gülümsetebilen insanların peşine

takılın, çünkü sadece bir gülümseme
karanlık bir günü aydınlatabilir.”[1]
 
Bulaşıcı ve dayanılmaz özellikleriyle gülmenin bir tepki olduğu kadar, yaşama bir katkı olduğunu ve gülmekten daha güzel bir eylem varsa onun da güldürmek olduğuna inanırım.[2] Çünkü gülmek/ güldürmek iki insan arasındaki en kısa mesafeyken; mizah duygusundan yoksun otoriterlik koşullarında gülmek, yaşam ve ölüm karşısında hakiki bir zaferdir.
Kolay mı? Dale Carnegie’nin, “Herkesin sizi sevmesini istiyorsanız, gülümseyiniz”; Alexis Piron’un, “Güldüm ve bütün silahları indirmiş oldum”; Nicolas Chamfort’un, “En boşa gitmiş gün, insanın hiç gülmediği gündür”; Lord Byron’un, “Mümkünse hep gülün. En ucuz ilâçtır gülmek”; Arnold Henry Glasow’un, “Gülme, yan etkisi olmayan yatıştırıcı bir ilaçtır,” notunu düştükleri gülümsemeden, mizah duyarlılığından yoksun birisi, yaysız bir arabaya benzer; yoluna çıkan minicik taşlarda bile sarsılır.
Ancak eklemeden geçmeyeyim, otoriterlik koşullarında iktidarı eleştiri bağlamında yaptığın her on şakaya karşılık yüz düşman kazanırsın.
Bertolt Brecht’in, “Mizahın olmadığı yerde yaşamak zor; ama her şeyin mizah olduğu bir yerde de yaşamak olanaksızdır,” uyarısının altını özenle çizerek şunu da belirteyim:
Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin, “İnsan hayatta o kadar acı çeker ki, canlılar arasında yalnız o, gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır,” ifadesindeki üzere “Çok gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır.”[3] Ve “Dünyada… hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı değildir.”[4]
* * * * *
Gülümsemeye, direncimizi ayakta tutmaya ihtiyacımız var. Dahası, tarih bilincini canlı tutmamız ve mizahın da bir hegemonya alanı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Çünkü mizah, sadece mizah değil, daha da fazlasıdır; bir yanıyla mutluluk, diğer yanıyla hayata katkı, itiraz ve direniş demektir. Mizah toplumun aksaklıklarından faydalanır, o aksaklıklar sayesinde kendine çıkacak bir yol bulur, dillendirir kendisini; itiraz eder, eleştirir.
Kolay mı?
Mizah muhaliftir, çünkü ele aldığı her şeyi alt üst eder, var olan statükoyu sarsar, yıpratır, konuşulabilir hâle getirir. Tarafları eşit olarak konumlandırır. Çünkü “Gülme dogmatizmden, hoşgörüsüz ve korkutucu olandan arındırır; fanatiklik ve ukalalıktan, korku ve sindirmeden, öğreticilikten, toyluk ve yanılsamadan, tekil anlamdan, tekil düzeyden, duygusallıktan kurtarır.”[5]
Mizahı algılamak için gerçeklik duygusu “olmazsa olmaz”ken; onun suçu büyüktür elbette: Güldürürken düşündürmek, otoriteye karşı çıkmak gibi!
Bu suçun cezası bazen ölüm, bazen hapis, bazen de alevler olabilir!
Yine çünkü otoriter rejimler gülen insanları sevmez; güldürenleri ise hiç!
Gülmek otoriterin otoritesini tanımamak; “Senden korkmuyorum” demektir! Hitler’in kendisini tiye alıp ‘Diktatör’ filmini çeken Şarlo’dan nefreti bunun somut örneğidir…
Bu dönemlerde mizah, hem çok güçlü hem de çok güçtür; “Mizah tehlikeli bir şeydir”;[6] “Mizah için günceli yakalamak bir meydan okumadır”;[7] “Mizah devrimcidir”![8]
Mizah ile “İçinize neşe, Dionysos kaçmış olabilir, kendinizden sürekli kuşkulanmalısınız. Alimallah dans etmeye başlayabilir, diğer bedenlere de bulaştırabilir ve toplumsal bir neşe dalgası bir salgına dönüştüğünde, keder ekip keder biçerek iktidarlarını pekiştiren despotları yerlerinden edebilirsiniz
Aman dikkat, içinize neşe kaçmış olabilir!
Tıpkı keder gibi, neşe de bulaşıcıdır; iktidar neşeyi, yaşamı, yeryüzünü pek sevmiyor. Ötekileştirip şeytanlaştırdığı, yeryüzünün çokluğudur, yerin ruhudur, yaşama sevinci. Dionysos’un ısırığından hayat fışkırıyor.”[9]
* * * * *
Buraya kadar değindiklerimiz bağlamında mizahın Ferhanca’sına, ya da esnek, sınırsız mizah bir diliyle Ferhan Şensoy’a gelince…
“Yandaş sanatçı diye bir kavram olamaz,” vurgusuyla orta oyunu ile kabareyi birleştirip; “Şahları da Vururlar” diyenlerden ve hepimize Bertolt Brecht’in, “Bir tiyatro ki güldürmez, ben o tiyatroya güler geçerim,” sözlerini anımsatandı O…
“Tiyatronun yetiştirdiği en özgün sanatçılardandı. Çağına tanıklık etme bilincini geleneksel tiyatro keyfiyle bütünleştirmişti”;[10] eğilip bükülmeden yaşayan kendine özgü bir sanatçıydı.
1986’da kaleme aldığı ve “Divan-ı Kerim” olarak tanımladığı ‘Gündeste’ başlıklı yapıtında yolunu aydınlatan ustalarından şöyle söz etmişti: “haldun taner’dir ustam/ bir de jerome savary/ ben ustamdan öğrendim/ cibre kalem tutmayı/ mürekkebi hokkayı”.[11]
Program dergisindeki yazısına “Haldun Taner bana ‘Sen kabarecisin’ dediğinde on yedi yaşındayım” diyerek başlar. Devekuşu Kabare Tiyatrosu’ndan nasıl etkilendiğini dile getirir: “Kabarenin devingenliği, güncelliği, siyasal yanı ve her gün değişkenliği içinde havamı buldum. O tiyatroya skeçler yazarak, ‘Haneler’ oyunumu yazarak, tiyatro yazarı oldum” der.
Renkli, coşkulu, ayrıksı yapıtları, yaklaşımı, uygulayımıyla bir sanatçıydı el özet.
“Turgenyev’in “Hayat silgi kullanmadan resim yapma sanatıdır” sözünü sahneye taşır, o günü oynardı. Akıl, bellek, zekâ, oyun gücü, refleks, insana dair her şeyin sahne yarışı yaptığı tek kişilik dev bir topluluktu!”[12]
Tiyatro dilinin sadece sözcüklerden oluşmadığını, sahnede bir bütünlük içinde yaratılacağını bilen, tam donanımlı bir tiyatro insanıydı.
Genco Erkal’ın, “Politik tiyatro yaptığı için çok sevildiği kadar, iktidarları rahatsız edendi,” diye betimlediği onurlu, tavizsiz duruşuyla dimdik duranlardandı.
“Ben de Sait Faik gibi ismi bilinen cismi bilinmeyen bir yazar olmak isterdim,”[13] diyen O; sanatın muhtelif disiplinlerini bütünleştirerek kendine özgün bir tarz geliştirmişti.
“Neden sanattan bu kadar korkuyorlar” diye sorduğumda, cevabı çok netti: “Yandaş sanatçı diye bir kavram olamaz... Korkmamaları için somut bir sebep yok. Sanatçı muhalif olur”![14]
“Yaman dil sihirbazı”ydı;[15] “Kısa, öz, gıllıgışsız sözler”iyle[16] yazdığı, oynadığı her oyun gündemi sarstı, siyasetçileri eleştirdi.
Dik durup, diklenmenin bedelini öderken; muhalif sanatçının yalnızlığını da layıkıyla yaşadı; sorgulayan, itiraz eden, “Hayır” diyen ısrarıyla.
Tiyatro salonunun yakılması saldırganlığı da durdurmadı Onu.
Hatırlayın: İlk önce ‘Zaman’ gazetesi hedef gösterdi… Devamını yine Fetullah’ın dergisi getirdi: ‘Aksiyon’, 19 Mart 2012’de “İdeolojisini sanata bulaştırmaktan kaçınmayan Ferhan Şensoy” dedi. Oysa… “İşsizler de cennete gider” oyununun üçüncü yılıydı ve 180’inci sahnesini yapmıştı. Nasıl olduysa AKP-cemaat ittifakı üç yıl sonra harekete geçmiş ve Şensoy’u hedefe koymuştu! Şaşıracak bir durum yoktu![17]
Boyun eğmedi, diz çökmedi; kararlıydı, ısrarlıydı çünkü ve tiyatro insanla, yaşamla bire bir hesaplaşan bir sanattı; dünden bugüne sorgulayarak gelmiş ve bugünlerden yarınlara yine sorgulayarak gidecekti Ferhan Şensoy…
Dik duruşuyla şamata içindeki dili sadece eğlendirmez, pek çok bilginin, yazarın kapısını açardı seyirciye.
Çağı yakalayamamak, kendini tekrar etmekle eleştirildi. Eril bakış açısı nedeniyle mizahını zaman zaman zayıflattığından söz edildi. “Esprileri biraz banal mıydı?”, “Devrimci tiyatro geleneğine karşı küçük burjuva karşı çıkış mıydı?” sorularının muhatabı olsa da; kendisine özgü mizah diliyle müsemmaydı.
Üretimi hep “halkın içinden/ sokağın dilinden” oldu; bu, bir “tercih” olması yanında; coğrafyamıza ve yerküreye bakışındaki doğallığı içeren bir tutumdu.
Oğlu Mert Baykal’ın, “Benim bu babam Don Kişotmuş yel değirmenleriyle savaşırmış”[18] dediği Onun hakkında; “Yıllarca eğilip bükülmeden kalbinden zihnine taşıdı tiyatro sevdasını.”[19]
“Ferhan Şensoy gibisi bin yılda bir gelir.”[20]
“Hayatımıza renk, neşemize neşe katan büyük bir sanatçıydı.”[21]
“Onun hayat ve sanat çizgisi hep aynı güzergâhta ilerledi: -Ferhan ferman dinlemez!”[22] notları da düşülmeden edilemedi…
* * * * *
Bir mizah ustası olarak; André Malraux’nun, “İnsanoğlunda müthiş, bitmek tükenmek bilmez bir umut kuyusu var,” saptamasını doğrulayarak yaşayan Ferhan Şensoy’un, “Çok faşist bir yağmur yağıyor, sanırım bir kocaman şemsiyenin altında toplanmanın zamanı” uyarısının altını çizerek; mizahın şahları da vurduğunu/ vuracağını bir an dahi unutmayalım…
 
12 Kasım 2021 12:58:46, İstanbul.
 
N O T L A R
[*] Newroz, Şubat 2022… Hay Dersim, No:1, Ocak 2022…
[1] Moliere.
[2] Bkz:  Demirer, “Mizah/ Gülmece Şah(lar)ı Mat Eder”, Kaldıraç Dergisi, No:229, Ağustos 2020… Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Başkaldırıdır Mizah ya da Hiç!”, Sancı Kültür Sanat Dergisi, No:13, Mayıs-Haziran 2017… Temel Demirer, “… ‘Mizah ile Karikatür’ Deyince…”, Kaldıraç, No:169, Temmuz-Ağustos 2015… Temel Demirer, “Haziran(’ımız) Niye Gülümser (mi?)”, Yolda Fanzin, No:1, Gezi Özel Sayısı, 2015/06… Temel Demirer, “… ‘Gülmek’ Eyleminin Tiyatrodaki Karşılığı”, Newroz Gazetesi, Kasım 2015… Temel Demirer, “… ‘Tahsin Amca’ ile Gülmek”, Esmer, No:62/5, Temmuz 2010…
[3] Maksim Gorki, Ana, Çev: Ayda Düz, Engin Yay., 3. Baskı, 1999.
[4] Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, YKY, 2016.
[5] Mikhail Bakhtin, Karnavaldan Romana, çev: Sibel Irzık, Ayrıntı Yay., 2001.
[6] Emrah Kolukısa, “Mizah Tehlikeli Bir Şey”, Cumhuriyet, 17 Şubat 2018, s.16.
[7] İzel Rozental, Seyir Hâli, Kırmızıkedi Yay., 2017.
[8] Ayşe Emel Mesci, “Mizah Devrimcidir”, Cumhuriyet, 15 Şubat 2021, s.14.
[9] Rahmi Öğdül, “Aman Dikkat, İçinize Neşe Kaçmış Olabilir!”, Birgün, 7 Şubat 2020, s.15.
[10] Ayşe Emel Mesci, “Karanlığa Işık Tutanlar”, Cumhuriyet, 13 Eylül 2021, s.13.
[11] Ferhan Şensoy, Gündeste, Ortaoyuncuları Yay., 1986.
[12] Mustafa Balbay, “Ferhan Şensoy: Sahnede Yazan Büyük Usta…”, Cumhuriyet, 1 Eylül 2021, s.5.
[13] Bedri Baykam, “Cennet Seferindeki Ferhan, Ölebilir mi Hiç?”, Cumhuriyet, 2 Eylül 2021, s.8.
[14] Öznur Oğraş Çolak, “Bugün Sahnede Hüzün Var”, Cumhuriyet, 1 Eylül 2021, s.14.
[15] Ayşegül Yüksel, “Sözcüklerin Efendisi Öksüz Bıraktı”, Cumhuriyet, 5 Eylül 2021, s.11.
[16] Dikmen Gürün, “Tiyatro Dünyamızdan Bir Ferhan Şensoy Geçti”, Cumhuriyet, 7 Eylül 2021, s.13.
[17] Aytunç Erkin, “Ferhan Şensoy’u Kim Vuracaktı?”, Sözcü, 1 Eylül 2021, s.14.
[18] “Bilgeler Ölmez Varsayalım Ölmedi”, Birgün, 3 Eylül 2021, s.15.
[19] Eren Aysan, “Ey Umut Neredesin?”, Birgün, 2 Eylül 2021, s.15.
[20] Işıl Çalışkan, “Sahnelerin Işığı Söndü”, Birgün, 1 Eylül 2021, s.15.
[21] Deniz Zeyrek, “Şensoy’un ‘Neşeli’ Meyhanesi”, Sözcü, 1 Eylül 2021, s.4.
[22] Nazım Alpman, “Ferhan Ferman Dinlemez!”, Birgün, 2 Eylül 2021, s.7.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...