HOÇVAN'A DOĞRU KISA BİR YOLCULUK(4)

Kerem Atbaş kullanıcısının resmi
Durmadan Hoçvan’a doğru ilerliyoruz. Yolumuzun ormanlık olan bölümünü geçtik. Hoçvan sınırlarına girdiğimizde araba seyir halinde iken yanımızda götürdüğümüz kamerayla yol boyunca çekime başladık.

 
Arabanın teybinde Dengbej Hemé Heci'nin o duygu dolu güzelim klamları çalıyordu. Dinledikçe insan, bizleri değişik düşünce ve hayallere götürüyordu.

Kürtler ve diğer barışçı halklar kendilerini korumak ve doğuştan gelen haklarını koruyup kollamak için yerleşim, bölgelerinden uzak ve yaşam koşulları güç ve zor olan mekân alanlarını seçmelerindeki yegâne amaçları kendilerini korumaya aldıkları ölçüde değerlerine sahip çıkmayı sürdürebilirler.

Dolayısıyla, amaçlarına göre bulup konumlandıkları yerler sarp dağ yamaçlarını kendilerine daimi mesken olarak seçmişlerdir.

Doğup büyüdüğüm yer Kısır dağının eteği olan bir yerleşim alanıdır. Köyümüzün yaylası; Kısır dağının kucağı diye tabir edebileceğimiz bir yerde konumlanmıştır.

"Güneş doğudan doğar" deniliyor, ya.

Çocukluk yıllarım Kısır dağında geçti; Yaylada koyun kuzu otlatırdık. Sabahın tan ağrısı dediğimiz vakitte bütün çocukların derin uykuda oldukları o vakitte, annem beni yatağımda uyandırır uyandırmaz kalkıp, kuzu veya danaları ağılda çıkarıp otarmaya götürüyordum.
Isınmak için güneşin doğmasını dört gözle bekliyordum. Bulunduğumuz yer oldukça yüksektedir.

Hoçvan köylerini kuş bakışıyla seyrediyordum ve çok hoşuma gidiyordu. Güneş ışınları etrafa usul-usul çıkmaya yüz gösterdiği andan itibaren taparcasına seviniyor ve onun erişilmez, o ışıltılı gizemli gücü beni çok etkiliyordu. Yaydığı ısıyla tüm dünyayı ısıtıyordu. “Bu kadar ısıyı nereden buluyor?” diye kafama takılıyordu...

Kuşluk vakti eve geldiğimde kafama takılan soruları anneme soruyordum. Ve aldığım cevaplar, Annem; "Allah’ın işine karışılmaz oğul" diyordu.
Öyle dediğinde cevabımı almış oluyordum. Anneler çocuklarına yalan söylemezler, doğruları söylerler. Anneme de annesi öyle öğretmişti! Bilmediğim o gücüne ve güzelliğine hayrandım.

Çıkan güneşi elimle tutacakmışım gibi yakınımda hissediyordum. Güneş; Kısır dağının zirvesinden yukarıya doğru çıkmaya başladığında gülüşünü bize yavaş yavaş gösteriyordu.

Beni heyecanlandıran tılsımlı yanı bu olsa gerek.

Sabırsızlıkla doğuşunu dört gözle bekliyordum. Çıktığında yükselmesi oldukça yavaştı. Bana, görünen boyutuyla sanki; hemen dağın bir adım ilerisinde elimi uzatırsam tutabilirim gibi bana görünüyordu. Ona doğru hızla ilerlediğimde benden kaçıyordu ve her sabah aynı ihtişamlığı izliyordum.

Ama hiç bir zaman yakalayamadım.

Her şeye rağmen O güzelliği görmeye değerdir.

Güneş ısısı kendisini hissettirdiğinde ısınmak için üstümdeki çulumu yere serip üzerine sere serpe uzanıyordum ve ufaktan bir ıslık tüttürüyordum. Herkesin her düşünceye saygı duyduğu, uygarca tartışabildiği, düşüncelerini paylaştığı küçük bir özgürlük penceresi vardır ya.

İşte, benim özgürlük pencerem orasıydı ve keyfime diyecek yoktu. 

Altan yukarıya doğru baktığınızda Kısır dağının o dimdik duruşu insanı büyülüyor. Tılsımlı ihtişamlığına her zaman hayran olmuşumdur. Gözlerimle gördüğümde gözlerimin içi gülüyordu kelimeler boğazımda düğümlendi ve ne diyeceğimi bilemedim.

Benim o küçük pencerem gözlerimin önünde apansız belirdi.
Aslında ne aradığımı bulmuştum benliğim oradaydı, kendimi yani özümü bulmuştum. Söylenen klamların tesirinde kalarak çocukluğumun geçtiği dönemlere dalmıştım.
Hoçvan ovasında bulunan(Gundé jéré)dediğimiz yani köyümüzden bakıldığında daha çukurda kalan köylere Kürtçe öyle deniliyor. Hoçvan köylerinin çekimlerini yapa yapa köyümüze doğru yavaş yavaş ilerliyoruz.

Çok özlediğim sılama geldiğime bir türlü inanamıyordum. “Bir daha görebilecek miyim?” dediğim yere gelmiştim. Acı özlem yerini sevince bırakmıştı. Acı ile tatlı yer değiştirmişti ve gördüklerim gerçekti.

Adamın biri uçakta, güzel bir sarışının yanına düşmüş. Çabucak sarkmış sarışına; “Yan yana otururken muhabbet edilirse seyahat çok kısa sürer, hadi konuşalım” demiş. 
Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak: “Ne üzerine konuşmak istersin” demiş. 
Delikanlı: “Vallahi bilmem ki... Mesela Nükleer enerjiye ne dersin?” 
Sarışın. “'Enteresan bir konu olabilir ama önce sana bir soru sorayım... At, İnek ve Geyik aynı şeyi yerler... Yani ot... Ama çıkartırlarken geyik küçük parçalar halinde, inek lapadanak parçalar halinde, at da pişmaniye topları gibi çıkartır. Neden olduğunu biliyormuşsun?”
Delikanlı; “Vallahi en ufak bir fikrim yok ”demiş. Bunun üzerine sarışın: “Henüz bir boktan bile anlamazken nükleer enerjiyi nasıl tartışabileceğini zannediyorsun?”

Diyojen çeşmede avucu ile su içen çocuğu görünce "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti ”der ve su çanağını kırar.

Şimdi çanaklar, tabaklar, makamlar ve mevkiler için kalp kıranlar yetmiyor insanı öldürüyorlar. “Kötülük her yerde” diye ağlayanlar ama hiç kendi içimizde mi diye bakmıyorlar. Hak etmedikleri halde bir yerlere getirilişlerine bakmadan, bilmeden, etmeden, sorgulamadan rahatlıkla çıkıp şunları söyleyebiliyorlar. “Burada olduğumu kabullenmeyenler var” deme cüretinde bulunabiliyorlar. Bu kadarına pes doğrusu…

Başka bir zaman dilimi dâhilinde bu konuları ele alıp yazacağım.

Alttan aldık yeteri kadar! Bundan böyle herkes ederi kadardır. Bazı yapılanları ne yuttum ne de unuttum! Sadece doğru zaman diye bir şey var onu bekliyorum...

Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kâfidir. 
Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar... 

"Ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana, yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız"...diyor (Halil Cibran)
kerematbas@gmail.com

devam edecek...

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...