Hawar Romanı /Ali Oruç

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
12 Eylül faşizminin cehenneme çevirdiği Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi hâlâ edebiyata konu olmaya devam ediyor. Üzerinde çok hikâyeler, romanlar, yazılar yazılan; belgeseller çekilen birçok tartışmada sürekli gündeme gelen Diyarbakır Zindanındaki vahşi uygulamalar son olarak uzun yıllar zindanda yatmış olan Ali Oruç’un yeni romanı ‘Hawar’ın konusu oldu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü kadrolarının yakalanışını, zindandaki yaşamları ve direnişlerini konu alan “Hawar”, yazarın sansürsüz işkence anlatımıyla farklı bir pencere çiziyor. Kitabı aslında yeni nesillerin de okuması gerektiğini söyleyen Ali Oruç’la konuştuk.

5 Nolu size neyi hatırlatıyor?

Ali Oruç: Diyarbakır Zindanı bana gençliğimin yok olmasını hatırlatıyor. Yine Diyarbakır Zindanı bana işkenceyi, ihaneti ve dişe diş direnişi hatırlatıyor. Kürt halkının öldürülmek istenilen kimliğini ve buna karşı Kürt devrimcilerinin işkence, ihanete karşı duruşunu ifade ediyor. Diyarbakır Zindanında ihanet de direniş de yaşanacak kadar yaşandı. Bundan dolayı da 5 Nolu bir mücadele alanını, varoluşu ifade ediyor.

PKK’nin öncü kadrolarının hayatlarını konu alıyorsunuz. Sizde en çok iz bırakan ne oldu?

Ali Oruç: Anlattığım arkadaşlarla bazen bire bir yaşadım, bazen de izledim, duydum. Her şeyden önce onların mücadeleleri, direnişleri, yoldaşlıkları önemli bir izdir. Bu kitap her ne kadar roman diliyle yazılmış olsa da ben bunu kurgulamadım. Bütün bu anlattıklarım gerçek yaşamda yaşanılmış yüzde yüz gerçek olaylara dayanıyor. Kitap bir romandan ziyade belgesel niteliği taşıyor. Yeterince anlattığımı da iddia etmiyorum. Benim anlattıklarım deyim yerindeyse “devede kulak”. Mücadelenin öncü kadrolarının direnişini anlatmaya çalıştım.

Yazarken en çok zorlandığınız şey ne oldu?

Ali Oruç: Yazmak, bir eylemdir. Herkes yazamaz, birileri yaşar fakat yazamaz. Birileri de yazar fakat yaşayamaz. İkisini bir arada yapmak gerçekten de zordur. Bu kitabı masasız, çoğu kez kırık kalemle dizimin üzerinde yazdım. 10 yıl araştırdım, üç ayda yazdım. Yazarken bazen ağladım, bazen daraldım bazen de yemekten kesildim. Yazarken defalarca o olayları tekrar tekrar yaşadım.

Bu kitapla okuyucuya ne mesaj vermek istediniz?

Ali Oruç: Ben bu kitabı yazarken okuyanın ağlayacağını yaşamını yeniden sorgulayacağı, iradesini yeniden ele alıp düşüneceğini; bitirdiğinde ise yüreğinde bir iz bırakacağını düşündüm. O kitabı bıraksa bile kitabın onu bırakmayacağını düşünüyorum. Okuyan bu kitabı ve kitaba konu olan direnişi ve işkenceyi asla unutmayacağını sanıyorum. Gelecek nesil nasıl bir dönemden buralara geldiğini anlasın istiyorum.

Günümüzde zindanlardaki hasta tutsakların durumu da tartışılıyor. Bu konuda kamuoyunun tepkisini nasıl değerlendiyorsunuz?

Ali Oruç: Zindana giren betona çivilenmiştir. Nefesi kesilmiş, olanak ve imkânları sınırlanmış bir bireydir. O her anı zindanla yaşar. Ancak dışarıdakiler de her anını kendileriyle yaşar. Bu vesile ile zindandakileri hatırlamazlar. Zindandakilerini hatırlayanlar onun yakınları, ailesi, bazı demokrat çevreler ve dava arkadaşlarıdır. Günümüzde Türkiye’de genel manada zindanlar noktasında bir duyarsızlık söz konusudur diyebilirim.

Son olarak Diyarbakır Zindanının müze yapılması tartışmaları var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ali Oruç: Diyarbakır Zindanının müze olması gerektiğine inanıyorum. Ancak bu müze sadece betondan olmamalı. Bu müzede ihanet ve direnişin yaşandığı tüm belgeler sergilenmelidir. İnsanlar müzeye giderken bütün yaşanmışlıkları görmelidir. O zaman müze olmasının bir anlamı olur. Müze derken, zindanın insanlara okutulabileceği bir romanının olması gerekir.

Ölüm gelsin dersin

Romanınızda birçok olay var. Yaşanan ihanet, direniş ve ölümler size neyi hissettirdi?

Ali Oruç: İşkence gören biri olarak, işkence insana acı verir. İşkence gören bir kişi iki yolu kendine esas alır. Bir teslim olmak, ikincisi ise direnmek. İşkence uzun sürer ve kişinin kararı kesin değilse ihanete düşersin. Yok eğer direnişte karar kılmışsan ölüm korkusu yaşamazsın, hatta ölümü ararsın. Ölüm gelsin dersin. Direnişe karar vermiş, inançta kararlaşmış kişi ölümü ve acıyı yenmiş kişidir. Ne ölüm ne de acı onu etkilemez.

Erdoğan Zemur

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...