Hapsedilen Kadınlar.../ Gülazer Akın

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
İçeride o kadar kadın var ki. Sadece bu “yaşadığım” cezaevinde dört yüze yakın kadınız. Kadın-yaşam ilişkisine vurursak dört yüz yaşam… Sanki bu dünya kadına çok özgürlük bahşetmişti de bu birkaç metrekarelik alana sıkıştırılıyor. Ve zehir zemberek koşullar altında yaşaması öngörülüyor. İnsan onurunu kıran, insanı aşağılayan koşullar, yasaklar, kısıtlamalar kadınlara reva görülüyor.

Evet çok kadın var içeride. Siyasi-adli fark etmez. Hapsedilmişliğin ağırlığı hepsinde aynı değeri taşır.
 
Sanki “dışarıda” iken, hayatın her anı bir sınırlandırılmışlıkla yüz yüze bırakmıyordu bizi.
 
Sanki zaten hep eve hapsedilmiyordu kadın.
 
Sanki ev dışında ille de bir erkeğin refakatinde çıkmıyordu sokağa bir de böyle ayrıca hapsediliyor, yüksek güvenlikli cezaevlerinde.
 
Sanki kararlarını kendisi alabiliyor, hayatına kendisi yön verebiliyordu gibi. Şimdi de böyle içerisi kadınlarla tıka basa dolduruluyor.
 
Yani dünya zaten kadın için hep yüksek güvenlikli cezaevi konumunda oldu. Toplumsal cinsiyetçilik denen olgu bunu içeriğinde taşıdı. Ayrıca böyle cehennemi mekânlara ne hacet.
 
Kadınların hapsedilmesi kadar korkunç bir şey yok gibi. Var mı ondan daha ağırı. Yaşamla özdeş tutulan kadınların hepsi… Bu küçücük mekân, bu koca koskoca duvarlar, bu demir-betona sığdırılan kadınlar… Güneşsiz ve topraksız… Nasıl da sararıp soluyorlar.
 
Ne büyük günah aslında. Hapsetmek –yoksa hapsolmak mı demeli - insana aykırıdır ama kadına daha çok aykırıdır. Zira kadın - toprak ilişkisi, gece-gündüz birliği, yer - gök bütünlüğü, ölüm - yaşam yakınlığı gibidir. Bunlar aksi gibi gözükse de birbirini tamamlayan, birbirinin devamı olaylardır. Kopmaz bağlar taşır. Birinin varlığı diğerini anlamlı ve belirgin kılar.
 
Kadın - toprak ilişkisi de biraz böyle ama iç içedir, daha eştir ve daha benzerdir. Keşke zindandaki kadının ulaştığı bir avuç toprakla, bir saksı çiçekle ilişkisini görseniz. O bir avuç, bir avuç ışıltıdır aslında.
 
Aslında düşünülse kadını topraktan, doğadan koparmaktan daha büyük zulüm olamaz. Yani ekstradan kısıtlamalara hiç gerek yok. Zira toprak kadın için yaşamın öz suyu kadar sakinleştirici ve besleyicidir. Ve sağaltıcıdır.
 
Onun için içerideki kadınlar daha erken hastalanıyor daha çok hastalanıyor. Doğadan koparıldığında beden hastalıkla tepki gösteriyor. Kadının doğayla uyumu erkeğinden farklıdır. Birbirine akıttıkları enerji daha engelsizdir.
 
Bu kadar kadın içeride olunca nasıl da verimsizleşiyorlar, oysa bu kadar kadın dışarıda olsaydı, doğaya yakın olsaydı ne çok verim katardı yaşama…
 
(NOT: Dün gece yan adli koğuşta kavga vardı. Kadınlar bağırıyor, inliyor, kapıları durmadan dövüyordu. Duvarlara, demir kapıya bütün güçleriyle vurup, çığlık atıyorlardı. İşte o zaman, o karanlıkta bu yukarıda yazdıklarımı düşündüm.)
 
www.gorulmustur.org
12 Nisan 2014
 
Gülazer Akın
 
Kadın Kapalı Cezaevi B-4
 
Gebze/İZMİT

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...