Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Tablosu

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Mutluluk her ne kadar kişi ve toplumlara göre görecelilik taşısa da maddiyatta mutluluk aramak, insanı özgür değil bağımlı ve esir yapan en büyük hastalıktır. Esas mutluluk, özgürlük ve yaşam kalitesi, bilimsel ilkeler doğrultusunda her şeyin bir sınırı olduğu bilinci içerisinde paylaşım kültürüyle mümkündür. Bu yüzden her ülkenin yerine getirmesi gereken daha birçok görevleri vardır.

 
Dünya ülkelerinin yaşam kalitesi ve mutluluk tablosunun derecesini doğru anlamak için, “Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi Kriterleri” esas alınmalıdır. Bunun dışında yapılan çoğu analiz ve araştırmalar, birçok eksik ve de yanlışı içeriyor. Örneğin Avrupa ülkeleri içerisinde nüfusu az olan devletlerin yaşam kaliteleri çok yüksek olmasına rağmen, mutluluk noktasında ciddi problemlerin varlığı çoğu zaman gözden kaçırılıyor. Onun için en sağlıklı ölçüm evrensel kriterlerdir.
 
“Evrensel İnsan Hakları Kriterlerinin” aşağıdaki temel maddeleri uygulamayan her ülkenin yaşam kalitesi ve mutluluğunun düşük, çağ gerisinde yaşadığını ifade eder.
 
1) İç ve dış barışın sağlaması.
2) Her ülke kendi toplumsal yapısının çeşitliliğine göre farklı din, inanç, dil, etnik, cinsiyet, kültür ve düşüncesini yerel veya ulusal düzeyde özgürce ifade etme hakkının tanıması.
3) Ülkenin ekonomik ve maddi gelirine göre, en az asgari düzeyde herkesin eşit, adaletli bir gelire sahip olması.
4) İş eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerden gerçek anlamda eşit faydalanılması. 
5) Can güvenliği başta olmak üzere konut dokonulmazlığı gibi insani tüm hakların, anayasal güvenceye alınması. Belirtilen temel kriterlere ilave edilecek birçok maddenin varlığı bilinmelidir.
 
İfade edilen evrensel insan haklarına uyan Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Japonya, Güney Kore, Küba, Uruguay, Avusturalya, Kanada gibi ülkeler, söz konusu kriterlere uymayı kabul edip anayasayada resmileştirerek siyasal politikalarını buna göre uygularlar. Tabi ki bu ülkelerde uygulanan temel insan hakları, öncelikle kendi vatandaşları için geçerlidir. Söz konusu ülkelerde göçmen olarak yaşayan insanlar, bu hakların bir kısmından yaralanmış olsalar da vatandaş olmadıkları için, bazen haksızlıklara maruz kalabiliyorlar. Burjuva demokrasilerini önemli kılan, insani yaşam haklarını asgari ölçüde de olsa uygulamalarıdır. Ancak bu ülke insanlarının çok mutlu olduklarını asla ifade edemeyiz.
 
Çünkü çoğu kapitalist ülkelerde sosyal devlet ilkesinden hareketle aç, açıkta insan yokken, kapitalizmin temel ilkesi olan aşırı derecede bireyselleşme ve maddi varlıklarla mutlu olma düşüncesi, insanı yalnızlığa sürüklediğinden en fazla intiharlar bu ülkelerde yaşanıyor. Mutluluk her ne kadar kişi ve toplumlara göre görecelilik taşısa da maddiyatta mutluluk aramak, insanı özgür değil bağımlı ve esir yapan en büyük hastalıktır. Esas mutluluk, özgürlük ve yaşam kalitesi, bilimsel ilkeler doğrultusunda her şeyin bir sınırı olduğu bilinci içerisinde paylaşım kültürüyle mümkündür. Bu yüzden her ülkenin yerine getirmesi gereken daha birçok görevleri vardır.
 
Türkiye başta olmak üzere henüz burjuva demokrasisine geçmeyen ülkelerin, yaşam standarları ve mutluluk niteliğine baktığımızda, evrensel kriterlerin yanından dahi geçmediği gibi, tüm uygulamalarında hiçbir insanın yaşam garantisi bulunmuyor.
 
Anadolu’ya hâkim devşirme Müslüman Türkler, Müslümanlığı kabul etmeyen Yahudi, Hıristiyan, Aleviler ve farklı dil, düşünceden olan her topluluk üzerinde her türlü baskı ve katliamları devam ettirmektedir. Sürdürülen Arap İslam ve gizli Balkan milliyetçiliği, gerçek Türklerin bile her türlü canına okumuştur. Türkiye’nin bırakalım evrensel ilkeleri kabulünü, henüz iç barışını dahi sağlamış bir ülke değil.
 
Örneğin 1920’den itibaren Ermeni, Yahudi, Yunan, Rum, Alevi ve Sünni Kürtlere karşı yürütülen soy kırım katliamları. Aynı şekilde Mustafa Suphi ve arkadaşlarına, Sebahattin Ali, Çerkez Ethem, Kürt Hasan Hayri Paşa, Ağrılı Kör Hüseyin Paşa, Şeyh Sait, Ali Şer, Seyit Rıza ve Dr. Nuri Dersimi gibi daha yüzlerce öncü aydın, entelektüel, demokrat, ya idam edilmiştir veya suikastlerle öldürüldü. Bunlarla yetinilmeyip Türkiye’nin her köşesine, cami ve kuran kursu açılarak İslam Balkan ırkçılığına dayanan dezenformasyoncu eğitimin son surat sürdürülmesi. Özellikle Sünni Kürt ve Alevilerin yaşadığı bölgelere, Yatılı Bölge Okulları (YBO) adıyla büyük bir devlet hizmetiymiş gibi, ailelerin çocukları buradaki asimilasyonla Devşirme Türk ve Araplaştırılarak kendi ailelerine düşmanlaştırıldılar. Devamında Alevi Kürt ve Türk köylerine zorla cami yaptırılırken, Sünni Kürtlerin yaşadığı yerlerde adım başı Kuran Kursularıyla sürdürülen İslamcı politikalar, psikolojik dejenerasyoncu bir kırımıdır.
 
İfade edilen kültür ve etnik soykırımı yaşayan halkların çocukları, tabi ki yapılanlar karşısında boş durmuyordu. Sol ve sosyalizm adıyla ciddi örgütlenmelere devam ettiler. Bundan da korkan Türkiye Cumhuriyeti, öyle bir sinsi politik tuzak planlamıştır ki, derin entelektüel birikime sahip olmayan insanların hiçbirisi, hâlâ bu oyunu anlayamamıştır.
 
Derin devletin İslamcı ve Balkan Milliyetçisi faşist ırkçıları, bir taraftan Adnan Menderes gibi gericileri demokrasi adıyla meydana sürüp iktidara getirirken, diğer taraftan laik devlet elden gidiyor yaygarasıyla darbe yapmıştır. Bununla kendisine ileride engel teşkil edecek radikal dinci unsurları zayıflatırken, diğer taraftan demokrasi adıyla solcuları yanına çekerek kullanabildiğini kullanırken, kullanamadıklarını idam ve çatışma süsü vererek öldürmüştür. Devlet tüm bu yaptıklarını anayasal düzeni bozdukları yalanıyla, cahil haklı kendisine inandırmayı başarmakta her zaman.  Bu faşist tezgahlar 1960, 1972, 1980, 1990-95, 2000, 2011 ve 2020 gibi zaman dilimlerinde yıllara yayılarak askeri ve sivil katliamlar şeklinde yaşandı/yaşanıyor. 
 
Ekonomide ise sürekli krizler, işletmelerle ilgili ihalelerden tutalım kredi vb. devlet desteğinde yapılan yolsuzluk, haksızlık, hırsızlıklar ayyuka çıkmış bulunuyor. Devlet ve özel kurumlarda çalışan insanlar arasında dil, din, mezhep, düşünce ayrımı, adam kayırmacılık ve haksızlıklardan işini gücünü kaybedip intihar edip, psikolojisi bozulanların listesi dahi tutulmuyor. Aynı şekilde yıllardır devam eden kadın katliamları, iç çatışma ve huzursuzlukların son sürat devam ettiği bir ülkede, yaşam kalitesinden ve mutluluktan bahsetmek toplumla alay etmektir.
 
Yine yüzyıllardır bölge ve sınır komşusu devletlerle bazen direk çatışmalar, bazende diplomatik siyasi krizlerin sürmesi. Kendi toplumuna çare olmayan enbessil devlet yönetimi Kuzey Irak, Suriye, Libya, Yemen, Sudan gibi ülkelerin içişlerine burnu sokup, nekrofili politikayla Türkiyeli askerlerin ölmesinden itibar kazandığını düşünen şizofrenik bir karaktere sahiptir. Türkiye devlet yönetimi, halkın çocuklarını Trova atı gibi kullanıp, kendisini hiçbir şekilde ilgilendirmediği halde, başkalarının toprakları için kendi hakının çocuklarının öldürülmesinden en ufak utanma ve üzüntü duymamaktadır.
 
İslam olan olmayan, dinci-laik çatışmasını içte ve bölge devletlerinde yüzyıllardır sürdürmesi, Anadolu toplumunda yaşam sevinci ve mutluluk diye bir duygu bırakılmamıştır. Ogün de bugünde insanlar gelecek korkusuyla yarın ne olacağım endişeyle bakan bir psikolojiyle ölüler topluluğuna dönüştürülmüştür. Hepsinden önemlisi ülkedeki üst sınıftan olan “Sermayeci ve Bürokrat Burjuvazi, ülkenin tüm olanaklarından sınırsız şekilde faydalanıp istediği gibi yaşarken, emekliler başta olmak üzere toplumun %90’ı İslam’ın dilenci kültürüyle, sürekli bir yerlere avuç açıp yardım bekleyen zavallı biçare konuma getirlmiştir.  Ve Türk Lirası her gün değer kaybedip, döviz ve altının sürekli yükselmesi, temel ihtiyaç maddelerine gelen sınırsız zamlar altında ezilen toplumun, yaşam kalitesi Orta Çağ fakirliğinin de altındadır.
 
Böyle bir ülkede bırakalım evrensel insani haklara sahip olmayı, her şey dibe vurduğu için bireyler artık insanca yaşam ve mutluluktan bahsetmek yerine, sağ kalıp kalmayacağını düşünüyor. Ve egemen erk utanmadan, sıkılmadan herkesten iyi bir seviyede, hatta çoğu devletlerin kendilerini kıskandığını ifade edecek kadar mitomani de sınır tanınmamaktadır. Herkes tüm bu gerçeklere göre Türkiye toplumunun yaşam niteliğini ve mutluluk derecesini mukayese edip, ne kadar insanileşildiğini gerçekçi şekilde ortaya koymalıdır.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...