Martin Luther King, “Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var” demişti, ancak bu yaşamsal insani hayalleri vuruldu ve ayrımcılık hala tenler, diller, inançlar, cinsiyetler üzerinden gırla yapılıyor. Hrant Dink; “Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...” İnsanın kuşkulu duygusuna, güvercinin ürkek telaşına aldırmadı. Şüphe etmedi, naif güvercin tedirginliği edasıyla sokak ortasında vuruldu. Tahir Elçi, eline bıçak almadı, silaha dokunmadı, barış, kadeşlik ve, “PKK terör örgütü değildir, milyonlarca destekleyicisi var” dedi.
Devletin derin kanadı devreye girdi; halk arasında bir ikon haline dönüşmesini engellemek için tecrübeden ibaret bunu engellemeyi tezelden yaptı. Çünkü herkesin bildiği ama söylemeye cesaret edemediği reel bir durumu Elçi açıkça söylemişti.
Aziz Nesin yıllar evvel; “Ülkede her gün onlarca kişinin bir vesile ile öldürülmesine terör denmez. Bu direk savaştır.” Neredeyse aynı şeyleri demişti zira aklın yolu birdir.
Devlet; muktedir olmak varlığını muhafaza etmek için engel olarak gördüğü her unsuru yok etme girişiminde asla imtina etmez, kendi kliklerini de acımadan harcar. Hedef için her şeyi reva görür.
Kürdistan bölgesinde her tür meşruiyetini yitirmiş işgalci tavrını soykırımla yasallaştırmak isteyen devlet, aylardır sıralı halde her ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edip hayatı kurşunluyor. Gene değerli Hrant’ın bir sözü ile devam edelim;
“Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlamak hastalıktır. Kimliğini yaşatabilmek için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastaIıktır.” Türk devletinin yaptığı tamda budur. Bu kimlik hastalığı o kadar bellidir ki, Kürtleri öldürerek kendi kimliğini yaşatmaya çalışıyor. Bu zorba gidişat halkı elde tutma; öyle veya böyle birlikte yaşama koşullarını tümden reddediyor. Ortadoğu’da sınırların değişmesi artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu yeni dönemde Ortadoğu’da “rönesans” sürecini ancak PKK omuzlayabilir. Rojava’da yükselen kadın devrimi dünyanın en ilerici ülkesinden fazla kadını yüceltmiş iktidar ve karar sahibi etmiştir. Buda emperyalistler açısından sarsıcı bir durumdur.
IŞİD’in kurulması hangi ihtiyacın karşılığı olabilir ki? Müslümanlar için yeterince cami, yeterince ramazan, namaz, niyaz fırsatı var. İnançları bakımından oldukça özgürler, günde elli rekat namaz kılsalar bile kimse için sorun değil. Peki IŞİD bu yönlü ihtiyacı olmayan topluluk içinde neden en radikal biçimiyle “fundemantalist” bir misyonla ortaya çıktı? Çünkü PYD, PKK Rojova, Şengal ve Kobanê’de direnişin kadın gücü Ortadoğu gericiliğine bir hançer gibi “erk”in ve erkek eğemenenliğinin sonu olarak filizlendi. Tahir Elçi işte bu umudun savunucusuydu, barışın, yoldaşlığın ve insanca yaşamanın savaşçısıydı.
Dünya iyi insanlar için değil Keke Tahir “Dünya arsızındır” der, Davut Sulari.