Ticaretin Doğuşu, Kapitalizm, Sosyalizm ve Tüketici Analizi

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
İlk ticaret, değişim sistemine bağlı yaklaşık 4500 yıl devam ettikten sonra, bazı kaynaklar Asurilerin bakır, gümüş ve altın külçeleri paraya dönüştürdüğünü belirtse de, Heredot'un kaynaklarına göre M.Ö.700 yıllarında Lidyalıların, ilk madeni parayı icat ettiği yazılıdır.

 
Ticaretin Doğuşu (1)
Ticaret ve insanlık tarihini gerçek temelleriyle objektif şekilde değerlendirmeden, bugüne kadar geldiği gibi ekonomik faaliyet adıyla din ve emek sömürücülerinin politik gözüyle bakıldığı sürece, ticaretin özü ve diğer faaliyetler asla anlaşılmayacaktır. Bu yüzden insanlık tarihine kısa da olsa göz atarak konuyu izah etmeye çalışalım.
Her şeyden önce dinci ve ekonomik emperyalistlerin, topluma empoze ettikleri gibi insan kızı ve oğlu, tanrının hemen ol demesiyle her şey hazır bir şekilde olup ticaret yaparak yaşandığı dogmatizmi, külliyen yalan ve bilinçleri karatma amaçlıdır.
Hominid ve Neandertallerden daha gelişmiş ilk insan ataları olan Homo Sapiensler, en az M.Ö.500 bin yıl boyunca küçük gruplar halinde sırf avlanıp bitki yapraklarını yiyerek beslenmişlerdi.
Bu tarih bilinip kabul edilmeden, tanrı dünyayı ve insanı yedi gün içerisinde yarattı, cennet bahçesinde her şeyleri hazırdı demek, din ve ekonomik amaçla iktidar olmak için meşrulaştırılan en büyük cambazlıktır. Ve bunu sorgulamadan mevcut anlayışların arkasından giden halk davardan daha aşağı bir varlık demektir.
İkinci önemli aşamaysa M.Ö. 65 bin yıllarında Paleolitik Çağ olarak belirlenen dönemde, Sapiensler ve cins akrabalığı bulunan diğer Homo topluluklar, yavaş yavaş kabile kolonilerine doğru giden bir yaşamla henüz insanileşememişlerdi.
Ve üçüncü aşama olarak bilinen M.Ö.15 bin yıllarında, Neolitik Çağ'da bildiğimiz bahçe tarımıyla birlikte, insan düşüncesine dayanan küçük ilkel tarımsal teknik şeylerin icadı ancak bağlamıştı. Dikkat edilirse aradan geçen yaklaşık 450 bin yıl boyunca ticaretin izine rastlanmıyor.
Tekrar M.Ö. 5000 yıllarına gelindiğinde Sümer Uygarlığı olarak bilinen toplu yaşamsal dönemle birlikte, yazının icadı, sanatsal üretim ve değişime dayanan ilk (Pre) ticaret yeni başlamış oldu.
İfade edilen değişim ticaretindeki hukuksal yapı, temel ihtiyaç ürünlerinin üretim zamanı, ulaşım zorlukları, kimlerin alabileceğine göre değerlendirilip, bunu karşılayacak ürünlerin değişime elverişliliğine bakılarak piyasa değeri oluşturulmuştur.
Ticari mantıkla değiştireceği ürünü olmayan kişiler, karşılığında çalışarak bunu elde ederlerdi. Veya daha sonra üreteceği ürünün çıkma dönemine kadar, ihtiyacı olan malı alıp zamana göre gecikme farkı (Faiz) olarak kendi ürünüyle öderdi. Senet vb. belgeler zamanla ortaya çıkmasına rağmen para henüz icat edilmemişti.
İlk ticaret, değişim sistemine bağlı yaklaşık 4500 yıl devam ettikten sonra, bazı kaynaklar Asurilerin bakır, gümüş ve altın külçeleri paraya dönüştürdüğünü belirtse de, Heredot'un kaynaklarına göre M.Ö.700 yıllarında Lidyalıların, ilk madeni parayı icat ettiği yazılıdır.
Madeni paranın icadıyla ticaret hem biraz daha kolay hale geldi, hem de insanların ihtiyaç duyduğu malları alıp depolama ve yeniden piyasaya sürme imkanı doğmuş oldu.
İşte tam bu aşamadan itibaren, parasal değere dayanan alım gücüyle birlikte, ihtiyaç duyulan ürünlere olan talebe göre faizcilik ve de kâr (Artı Değer) elde etme mantığı kaba çerçevelerle insan yaşamına girmiştir.
Söz konusu tarihlerde imparatorlar, dini yöneticiler ve etrafındaki ticaretçilerin dışında, toplumun büyük çoğunluğu köle, hamal, ırgat veya günlükçü olarak karını bile doyuramayacağı ücret karşılığında tamamen insanlıktan uzak şekilde yaşatılıyordu.
Dünyanın her yerinde genel toplumsal yapı, ekonomik şartlar bu şekilde olduğundan, yönetime hakim krallar ve dini işbirlikçiler, sırf askeri talanla elde ettikleri mal ve paralarla zenginleştiler. Çağın koşullarına uygun normal değişim ticaretine dayanarak zengin olan bir insanı göstermek, hiçbir şatta mümkün değil.
Özellikle Orta Çağ'dan itibaren din ve ekonomik emperyalist yayılmacılıklar daha fazla politikleştirilerek, diğer halkların mallarına el koymanın adını ticaret saydılar. Böylece tanrının kendilerini özel yaratmış zengin (Aristokrat) soylular sınıfı olduklarını topluma inandırmayı başardılar.
Dikkat edilirse tüm krallık yönetimlerinde insani ve hukuksal çerçeveye dayanan herhangi bir ürünün üretim maliyeti, piyasaya ulaşımı ve gerçek piyasa değerini belirleyen kural olmadığı gibi, bir fiyat tespitini gösteren tarihi notta bulunmuyor.
M.Ö.200 yıllarında Çinliler tarafından icat ediliği belirtilen kağıt, daha sonra kıymetli senetler şeklinde önemli bir değişim aracına dönüştürüldüğünü görüyoruz. Yaklaşık miladi 1600 yıllarına kadar madeni para ve kağıt senetlerle bu çerçevelerde devam eden ticaret mantığı, İsveçlilerin “Banknot” şeklindeki kağıt parayı icat etmeleriyle, aşama aşama tüm dünya toplumları tarafından kullanılmaya başlanmış oldu.
Kağıt ve madeni paranın ticaret yaşamına girmesi, ihtiyaç duyulan mallara sahip olmayı kolaylaştırmış olsa da gerçek bir ticari hukuktan bahsedilemez. Ticaret mallarının reel üretim maliyetiyle birlikte, piyasa fiyatı henüz evrensel hukuk kurallarına göre belirlenmemiş olması, insanı düşündürtmeye devam ediyor.
Günümüzde bile üretilip satılan mallar, gerek ülke içerisinde gerekse devletler arası piyasaya sürülürken, doğru bir fiyat sınırlamasının dışında devletler kendi ekonomik ve üretim gücünü baz alırlar. Her ülke satacağı malın dünyada ne kadar olup olmadığına, talebin yoğunluğuna ve zaruriyete bakılarak keyfi bir fiyat belirlenir. Gerçek maliyet asla söz konusu edilmez.
Çünkü bu sayede ticaretçi güçler her tülü ahlakı ayaklar altına alıp sınırsız zenginliğe kavuştukları için, üretilen mallara hukuksal zorunlu fiyatın konması demek, zenginliklerini sınırlayacaktır. Veya zengin olunamayacağı anlamına geldiğinden, böyle bir düşünceyi kimsenin aklına getirmemesine azami dikkat ederler.
Kısa tarihçeden anlaşılacağı gibi devletlerin kendi içerisinde ve aynı zamanda uluslararası ticarette, evrensel hukuk kurallarının olmaması demek, gücü yetenin hile ve zorbalıkla zengin olması demektir. Bu da kaos, çatışma ve savaşların yaşamasının en büyük sebebi. Bunu önlemenin temel yolu, ticarette evrensel hukuk kurallarına göre hareket etmekle mümkündür.
Dünyanın herhangi bir köşesinde yaşayan insanların bireysel, ulusal ve uluslararası bir faaliyette rencide olmaksızın, hiçbir zarara, kısıntıya uğramdan insani şekilde zaruri birçok ürüne asgari seviyede sahip olması için, enternasyonalist hukuk kuralları şarttır. Söz konusu ticari evrensel hukuk kurallarını ise şu şekilde özetleyebiliriz.
Uluslararası sözleşmelerle her devletin anayasada belirtmesi gereken ilk kural, bir mal üretildikten sonra gerçek (Reel) maliyet oranıyla birlikte, bunun iç ve dış piyasalarda satışa sunulacağı masrafları da ilave edilerek, kolayca değişmeyecek yüzdelik bir kar oranının belirlenmiş olması. Daha sonra mevcut hukuksal çerçeveyi bozan tüm ülke ve bireylerin en ağır şekilde cezalandırılıp, ticaretten ömür boyu men edileceği ifadesi yer almalıdır.
Örneğin Türkiye'de her ticaret yapan kişinin ürettiği ya da sattığı mala koyacağı azami kar marjı, malın maliyet fiyatının %20'sini geçemeyecek şekilde belirtilmesine rağmen, buna hiç kimse uymamakta. Belirlenen yasal oran Türkiye'de hep sözde kaldığı gibi, dünyanın diğer birçok ülkesinde de benzer mantık çerçevesinde yürütüldüğünü görüyoruz.
Dünyanın her yerinde istisna malların dışında, gerçek maliyet fiyatlarına %20^lik kar uygulanarak satılan ürünler piyasada yok denecek kadar azdır. Her zaman hayali maliyetle serbest piyasa denilen utanmazlıkla, ürünler %100'ün üzerinde karla satılıyor.
Ticarette ilgili belirli çerçevelerde uluslararası bazı anlaşmalar olsa da bunlar fiyat belirlemeden çok, alım satım ilişkileri üzerinedir. Mevcut kural ve yasalar herhangi bir malın fiyatını ve yüzdelik kâr oranını belirleyen evrensel hukuk kurallarından tamamen uzak.
Ulusal ve uluslararası ticari malların maliyet fiyatını ve azami kar oranını belirleyen evrensel hukuk kuralının mevcudu için, devlet yönetimlerinin hiçbir çabası olmadığına göre, suçu kimde aramak gerekiyor?
Dünya piyasasını kendi sınıfsal çıkarlarına uygun şekilde düzenleyen cambaz zengin ticaretçiler ile, sürekli işbirliği içerisinde oldukları devlet yönetimlerine karşı alternatif sunacak tek güç tüketicilerdir.
Dünya toplumlarının çoğunluğunu oluşturan sürüleşmiş tüketiciler, fiyat cambazlığına karşı ciddi bir duruş ortaya koymadığına göre, kapitalistler mi daha çok suçlu, yoksa tüketiciler mi? Bunun esas cevabını tüketici analizinde vermeye çalışacağız. Ve konuyla ilgili kaynaklar son bölümde okurların bilgisine sunulacaktır.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...