
Seni bilincimden daha çok seviyorum ben. Bilincimin erişebileceğinden; yükseğe, yükseğe, daha da yükseğe...
Sen benim daha çok mükemmel bir insan olmayı istememe tek sebebimsin. Bir şeye moralim bozulduğunda gözyaşlarımın göz diplerimde saklanmasının en harika nedenisin. Senin yüzünden Akdere’mi, Abidinpaşa’mı, yok yok Tuzluçayır'ımı hatta çocukluğumu, ortaokulumu, lisemi ve geçen yılları… Hatıraların benizleri soluk da olsa zihnimde yer etmesinde de payın var.
Bütün şu 1979’lu yılların, anıların, gülmelerin, ağlamaların, sarılıp sevinmelerin, gizli iş çevirmenin mutluluklarının, üzüntüde dertlenmelerin, bütün gece boyunca düşünmelerin ardından şu soru aklıma gelmiyor değil be "Kadim dostum", yani artık bütün duygularımı bu cümlenin içine sığdırmaya çalışıyorum ben. Hayatımı çepeçevre kuşatan bir çit gibisin.
Anamın bilmesi mümkün değil çünkü az bir süre birlikte olduk, ama babamın da bilmediği, öğrenmek bile istemeyecekleri şeyleri seninle paylaşıyorum.
Belki aynı uçağa binmemiz bile yasaklanmalı bence. Yoksa kim, kim bu sırları taşımaya devam edecek? Kim bu dünyaya iki kişi böylesine meydan okuyacak? Kim böylesine uyumsuz ama uyumlu bir çift olacak? Kim bu kadar birbirine ağır kelimeler sarf edip sonra gene de birbirini arzu edecek, sevecek, özleyecek, kırmayacak? Kim…?
Bazen diyorum ya seni bir kere düşünsem ikinin hatırı kalacak, iki kere düşüneyim desem üç ağlayacak. Benim gibi birinin başına gelebilecek en tatlı belasın aslında biliyor musun?
Senin gibi tanımlanamayan türler için bu tanım bence çok yerinde ve makul. Karşılıksızın ne demek olduğunu sende gördüm ben, delilerle nasıl uğraşılır, kimselere demediklerim nasıl bir bir itinayla dinlenir, uzun süre boyunca bu işkence nasıl çekilir sende öğrendim ben.
Biliyor musun bir şey daha itiraf edeyim ki beni uysallaştırdın aslında gitgide. Bunun yaşla falan ilgisi yok.
Bu kadar çok zamir kullanıyorum. Üstelik çoğunluğu da "sen", artık bana "bencil, ukala, sevgisiz, dengesiz, düşüncesiz" demezsin herhalde. O virgüller olmayacaktı orda da kalsın öyle.
Seni uzun zaman boyunca görmediğimde baş ağrıları çekiyorum, keyfim kaçıyor, bir şeyler anlatmak isteyip de anlatamıyorum.
Eski yazıların ve resimlerin, videoların, yorumların var senin. Onlara bakıp bakıp mutlu oluyorum ben. Kimsenin göremediği, sadece benim görebildiğim dolayısıyla o bahçıvan makası ki öylesine narin desenler yerleştirmiş yüzüne, gözüne. Herkesin "biçimsiz" dediği sen, bana göre o desenlerle ustalıkla dokunmuş bir İran halısı gibisin. İpekten ve yumuşacık. Üstüne oturduğun uzun bir yıl üstünde geçirmek isteyeceğin.
Gökyüzündeki yıldızların sayısı kadar canım olsa bir tanesi bile kalmamacasına alıp götürmeni anca seyredebilirim. Vurmak bir yana, ses bile çıkaramam. Bütün bunlar, bana yaptığın iyilikler karşılığı değil, ama yaramazlıklarının karşılığı da hiç değil. Ne bileyim işte, sevgi böyle bir şey olsa gerek. Anlatması zor, yaşaması zevkli.
Sen beni bir müddet görüşmesek belki unutursun, ama ben unutmamak için her gün bir yolunu bulur, bir yerlere "......" yazarım. Hani geçmiş senelerin hatırına, sevginin hatırına, yaptığımız güzelliklerin nesilden nesiler aktarılması hatırına... Ömrüm oldukça unutulmayacaksın, unutturulmayacaksın da!
O kadar ki artık saçından bir tel alıp onu da nasıl acıtmadan alırım bilmiyorum, yatağımın üstündeki duvara asacam. Senden bir parçanın sabah kalktığımda, akşam yattığımda, odamda bir şeylerle meşgul olduğumda benimle olması için. Beni hiç unutmaman için. O saçının koptuğu yere bakıp beni hatırlaman için.
Her zaman uğur getirsin diye, işim rast gitsin diye, salakça bir iş yapmaya yeltendiğimde durduran bir el olsun diye.
Seninle konuşunca, bir kantine inip çıkınca kemiklerim nasıl ısınıyorsa öyle ısınıyor, gözlerim nazar bocuğu gibi açılıyor, benim için yeni bir gün başlıyor, hayat yeniden canlanıyor gözümde, köstebekler yeniden kazıyor kalbimin derinliklerini. Kalbin sahibi gelecek diye de korkuyorlar bir ara. Fakat boşuna. Dedim ya zaten, yüzünü çevirsen hasret çekiyorum.
Kara bahtım, kör talihimin umudusun sen. En şimşekli günlerimde, en çok ıslandığım yağmurlarda, en çok kar altında kaldığım kış günlerinde, toprağın altından çıkan kardelen sensin.
Yapraklarındaki beyazlığı görünce Beyaz Papatyalarım aklıma geliyor...
Yalnızken bile seninleyim. En umursanmadığım anlarda, gece Çikolata yıldızlarımla, Mor menekşelerimle Tuzsuz Şuzüklü Lorumla, Yeşermiş Penisilin deri peynirim gibi…
Sevdiğim… Kocaman Heybe dolu Yüreklim seni çok seviyorum...
DAHA NE OLSUN. 26 Mart 2025
Ali Cemal Türkmen