
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
Madde 471: Aristophanes’in Lysistratası günümüzde de tiyatrolarda oynanmaktadır. Lysistrata savaş karşıtı bir oyundur. Savaş halindeki Atina ve Sparta’nın kadınları, savaşın sonlanmasını isterler. Her iki sitenin kadınları savaş sonlanıncaya kadar kocalarına tavır alırlar, onlarla aynı yatağı paylaşmayacaklarını ilan ederler. Bu eylemleri başarıya ulaşır ve neticede savaş sona erer. Barışı savunur kadınlar!
Madde 472: 1817’de Almanya’nın Eisenach kentinde kitaplar yakılmıştı. Alman şair Heinrich Heine bu olay üzerine, “Kitapları ateşe verenler, insanları da yakar” demişti. Ne yazık, Heine’nin kehaneti 116 yıl sonra yine Almanya’da gerçekleşmiştir.
Madde 473: 1933’te iktidara gelen Naziler, Almanya’da 10 Mayıs 1933 gecesi, Berlin Opera Alanı’nda ve başka şehirlerde de kitapları yakma törenleri yapmışlardır. Kamyonlarla getirilen K. Marx, Thomas ve Heinrich Mann kardeşlerin, Stefan Zweig, Albert Einstein, Jack London, Upton Sinclair, H.G. Wells, Sigmund Freud, Emine Zola, André Gide, Marcel Proust ve daha onlarca yazarın binlerce kitabı zafer nara ve şarkıları eşliğinde Nazilerce benzin dökülerek yakılmıştır. Ardı sıra insanlar da yakılacaktı…
Madde 474: O dönemde Nazi Kültür ve Propaganda Bakanı olan Goebbles, kitapların yakılması sırasında şöyle ibretlik bir konuşma yapar: “Yeni bir çağa ışık tutulmuştur. O dediği ışık, kan, gözyaşı ve insanlığın katliamına sebep olmuş ölüm ışığıydı…
Madde 475: “Cennetin Zaptı” olarak da nitelenmiş Paris Komünü özgürlük için ilham vermiş ve kısacık bir direniş olsa da toplumsallaşmış insanlığın hafızasında derin izler bırakan bir Çoban Yıldızı’ydı.
Madde 476: Komün günlerinde, gündüzleri barikatlarda savaşıp geceleri de kürsülerde halkı, kokuşmuş iktidarın sembolü Versaylılara karşı ayaklanmaya çağıran kadın direnişçisi devrimci şair Louise Mitchel, “Kırmızı Karanfiller” şiirinde şöyle dile gelmiştir: “De ki zaman rüzgâr gibi geçiyor/Mutlu günler bekliyor insanlığı/De ki dava için savaşan ölmez/Yenilse de her zaman diktir alnı”
Madde 477: Louise Mitchel Paris Komünü yenilgisi ardından tutsak edilip mahkemeye çıkarılır. Orada şöyle der: “Kendimi savunmayacağım; savunulmama da izin vermeyeceğim. Ben tümüyle toplumsal devrime aitim. Eğer yaşamama izin verirseniz, intikam diye bağırmaktan geri durmayacağım.” Aslında Komün sürecinde kadınlara yönelik önyargı ve ataerkil bakış hakimdi. Kadınlara oy hakkı yoktu. Ona rağmen Mitchel’de olduğu gibi kadınların mücadelesi belirgindi.
Madde 478: Rimbaud, V. Hugo, P. Verlaine, François Coppée Komün’e sempatiyle yaklaşmış yazar ve şairlerin başında gelir. Komün için Rimbaud “Sonsuzluk” şiirini yazmıştır. Yenilgiye rağmen umudun yitirilmemesine dem vurur. V. Hugo da Yavrusunu Savunan Ana, Düşmanın Kahkahaları Önündeki, Çığlık, Misilleme Yapmayın şiirleriyle desteğini belirtmiştir.
Madde 479: Enternasyonal Marşı’nın şairi Eugène Pottier ‘nin “Paris Kendini savun” şiiri de dikkat çekicidir. Şiirin son dizeleri şöyledir: “Haydi Paris, yaşlı dostum/Çek ipini çanların/Granit ol, barikat ol/Kendini savun Paris!/Paris kendini savun!”
Madde 480: Haksızlıklara karşı gelmiş böylesi onurlu şair ve yazarların yanı sıra Komün’e karşı olan, karanlığı savunanlar da vardı. Flaubert, George Sand, Gautier, Daudet, Goncourt Kardeşler, Renan bunlardandı. Komüne karşıydılar…
Madde 481: Orhan Veli’ye “Sereserpe” ve “Anlatamıyorum” şiirlerini yazdırtan kadının adı Bella Eskinazi’dir. Bella aynı zamanda Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sındaki karakterlerden Maria Puder’e esin kaynağı olmuştur.
Madde 482: Azat edilmiş bir köle olan şair Philis Wheatley 1774’te şöyle demiştir: “Tanrı her insanın göğsüne özgürlük sevdası dediğimiz bir ilke yerleştirmiştir: bu ilke zulme tahammülsüz, kurtuluşa hasrettir.” Göğüslere başka yerden ilke yerleştirmeye ihtiyaç yok elbet. İnsanlık doğası köleliğe, zulme ve boyunduruğa karşı bir duruş sergilemeyi esas almalı.
Madde 483: Nice şair ve yazar dünyanın ahvaline çözüm bulamadıklarından olsa gerek intihar etmişlerdir. Romain Gary, Attila József, V. Woolf, Mayakovski ilk aklıma gelenlerdir. 1939’da intihar eden İrlanda Rönesansı’nın da önderi olan William Butler Yeats’in evinde kiracı olacak Sylvia Plath 1963’te intihar etmiştir. Plath intihar etmeden o evin Yeats’in olduğunu ve orada hayatına son verdiğini öğrenmiştir. Kim bilir, bu öğrendiği bilgi onun intiharını tetiklemiştir.
Madde 484: Sayısız şair ve yazar da özgürlük uğruna savaşırken hayatını kaybetmiştir. “Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler” kitabını da yazmış, Christopher Caudwell otuz yaşındayken ve yazar John Cornford 21 yaşındayken, İspanya iç savaşında onurlu yazarlar arasına katılmışlardır.
Madde 485: Bulunduğumuz coğrafyada da özgürlükle hemhal olup yıldızlarla yoldaşlığa gitmiş sanatçı ve yazarlar mevcuttur. “Şırnak Cumhuriyeti”, “Mushaf’ın Yolculuğu” gibi eserler vermiş okul arkadaşım olan Şıh Mehmet Tanrıbuyurdu –namı değer Mahir Aydın- ve sinema yönetmenliği de yapan yazar Halil Dağ da onurlu yazarlar arasında olmuşlardır.
Madde 486: André Breton’un Meksika’da Diego Rivera ve Troçki ile birlikte yayımladıkları “Bağımsız Devrimci Bir Sanat İçin” Manifestosu vardır. Bu manifestonun ardından Latin Amerika edebiyatında gerçeküstülük yaygınlık kazanmıştır.
Madde 487: Önceki maddelerde de değinilmişti. Perec bir romanında “e” harfini hiç kullanmamıştır. Aslında böylesi harfler kullanılmadan yazılan eserlerin edebiyatı çağlar öncesine dayanır. M. S. 8. yüzyılda yaşamış Vâsil adlı Arap bir şair “r” harfini telaffuz edemediğinden şiirlerinde “r” harfini hiç kullanmamıştır.
Madde 488: Edebiyatta doğru ve yerinde cümleler kullanıldığında yazılan metinlerin değeri üst seviyeye çıkar. Bu konuda E. Hemingway’in Paris Bir Şenliktir”indeki saptaması dikkat çekicidir: “Sonunda doğru bir cümle yazacağım ve oradan devam edeceğim. Bu kolaydı çünkü her zaman bildiğim, gördüğüm veya duyduğum doğru bir cümle olmuştu. Ne zaman gösterişli yazmaya çalışsam veya biri bir şeyi şatafatlı şekilde tasvir etse, gösteriş ve şatafatı attıktan sonra yazdığım gerçekten doğru ve basit cümleyi bulduğumu fark ederim.”
Madde 489: Yaşam ve Edebiyat hakkında James Wood’un önemli bir saptaması mevcuttur: “Edebiyat yaşamdan farklıdır, çünkü yaşam detaylarla doludur, ancak bizi pek detaylara yönlendirmez. Halbuki edebiyat bize detayları fark etmeyi öğretir. Edebiyat yaşamı daha iyi fark etmemizi sağlar: yaşamı daha iyi fark ettikçe edebi detayları daha iyi okuruz ve bu bizim yaşamı daha iyi okumamızı sağlar.
Madde 490: Konfüçyüs’ten bu yana süregelen bir Çin geleneği vardır. Çin’de kitapların sayfa kenarlarına rahatça yorumlar yazılabilmesi için eserlerin basımı çok geniş kağıtlara yapılmaktadır.
Devam Edecek!
Ayhan KAVAK
Ereğli Yüksek Güvenlikli Hapishanesi
B-1. Kat 18. Oda
Ereğli/KONYA