
Efsanelerin asıl yaratıcısı, asıl ustası halktır. Çok sesli, şaşmaz ve merhametsiz uğultular halinde, ayağını kutsal kaderinin bağrına basarak doğrulur. Demir delirmiştir. İnkâr ve iptal çağıdır başlayan. Büyük sükûnetini, destansı koyunluğunu mahşer yerine çeviren bu tuhaf kalabalığındır söz sırası. Yaratılan da, yıkılan da efsanenin ta kendisidir. Efsaneyi, daha güçlü bir efsane yaratarak yıkabilirsin. Sanatçı, halktan öğrendi, yıkma ve yaratma sanatını. Homeros'un ustası halktır. Firdevsi, altmış bin beyitlik Şehnamesi'ni, yaşlılardan, halktan dinlediği destansı öykülerle beslemiştir. Demirci Kawa'nın ateşini, Goderz'in kan içişini, Zal ile Rudabe'nin aşkını bu destandan çıkarırsanız, ne olurdu destanın hali? Manas destanını yaratan Kırgız halkının, Ozan Vainamöinen ve demirci İlmarinen gibi kahramanların kişiliğinde ete kemiğe bürünmesidir. Halkın yarattığı Kelile ve Dimne, nice ulusların masallarına kaynaklık etti. Bütün büyük sanatçılar halkın sanat ocağından şu ya da bu şekilde yararlanmış, esinlenmişlerdir. Yanı başımızdaki güçlü Rus edebiyatına bakın. Halkın en duyarlı, en ince, en bilge yanını bile afallatan, hayran bırakan, estetik öğelerle donanmışlardır.
'Kendi ülkemizin folklorik özelliklerine (kastedilen halkın yarattığı kültürel zenginliktir-M.O.) dayanamıyoruz!', 'efsaneleri kırmaya yöneliyoruz!' diye bağıran yazarların cesaretine tutkunum. Şimdiye kadar, yazarların büyük çoğunluğu, güçlerini halktan, kalabalıklardan aldıklarını, ruhlarına çöreklenen karanlıkların yenilmez gibi görülen krallarını, bu güçle yendiklerini söylediler. Ben şahsen, imkânsız şeyler söyleyen, kendi gücüne dayanarak, tarihi kendisine güldürecek şekilde, en akıl almaz noktasından zorlayan masal kahramanlarına tutkunum. Gerçek yaşamda bu tip kahramanlar çoktur. Gılgamış, ölümsüzlüğü aramaya çıkmıştı. Güzel bir destan doğdu bu arayıştan.
Kimi anlatacaksın? Halkı. Hayır ben halkı anlatmayacağım, kendimi ya da kendi kahramanlarımı anlatacağım diyorsan, yine kurtulamazsın halktan. Anlatacağın kahramanların ruhuna, davranışlarına, şu ya da bu şekilde, şu ya da bu özelliğiyle yerleşmiştir halk. Halktan, halkın mizacından, gülümseyişinden, öfkesinden, yarattığı kültürel zenginliklerden kendini ve kendi yapıtını kurtaramazsın. Sen halkın dışında mısın? Göğün yedinci katında mı yaşıyorsun? Oraya bile ulaşır halkın uğultusu. Köklerini geçmişin zenginliklerine daldırma, o zenginlikleri özümseme diye bir derdin yok mudur senin? Sen hangi toprakta yeşeriyorsun?
Alışılmamış modern biçimleri denemek, güçlü bir özle birleştirmek bunu, güzeldir. Her yapıtında, birbirini aşan yeni biçimlerle çık ortaya. Zor ve ilginç bir iştir bu. İnsan ruhunu, yeni biçimler ve yeni özlerle sürekli bir tarzda biçimlendirmek, dalgalandırmak, değişime sokmak kadar tatlı bir uğraş var mıdır? İnsanlığın üç-dört bin yıllık kültürel hazinesini iyi özümleyen, büyük engelleri aşmayı zevk haline getiren, çok yönlü düşünen, yaşamın bağrında filizlenen yenilikleri anında kavrayan sanatçılardan bunu beklemek hakkımızdır. Bir bebeğinki gibi taze ve güçlüdür bakışları. Bakışlarını, canlı olan her şeye; soluyan toprağa; tüm çatışmaları belirleyen ana çatışmaya; kimsenin göremediği; gelişen ve gelecek vadedenden yana; güneşli havada çakan kıvılcıma; henüz doğmamış geleceğe, bir kurtçuk gibi içten içe oyan geçmişe; kalabalığın sır vermez, kahredici sinsi gücüne yönelten sanatçılardan bunu beklemek, gerçekten de hakkımızdır.
Çok şiir kitabı yayınlanmış. Aziz Nesin, ülkemizde sokak kedisi kadar şiir olduğunu söyledi. Bu sevindirici bir durumdur. Çok az ülkede böyle bir durum var. Sanatın, ayrıkotu gibi, toplum toprağını sarıp yeşillendirmesi, çoraklaşmayı engellemesi iyidir. Sınıf mücadelesi, şiiri yaygınlaştırıyor; hüzün, duyarlılık ve derinlik üflüyor yaşam. Toplumu ve tarihi yadırgatan, irkilten, düşündüren ve güldüren tipleri çıkartıyor ortaya. Envai çeşit renkler, sesler ve malzemelerle besliyor sanatı. Ve sınıf mücadelesini donatıyor sanat; bilgeleştiriyor, hoş bir yaşam biçimi haline getiriyor. 2007