ADIM ADIM KATLİAM (2)

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
22 Aralık Cuma: *Okulun hoparlöründen aşağı inmemiz anons edildi. Müdürün yaptığı kısa bir konuşmadan sonra öğretmenlerin cenaze törenine katılmak üzere harekete geçtik. ''Vay be, demek Yüzbaşıoğlu ölmüştü!'' Güzelim yüzü, soylu, cesur duruşu, gözümün önünden gitmiyordu. Yay gibi gerginiz

'Faşistlerin yüzüne tokat gibi inmeliyiz bugün!'' Kişiliğine hayran kaldığım Yüzbaşıoğlu'na üzülüyor, faşizme karşı yürümenin onuruyla da teselli buluyordum.
Aralık ayıyla uyuşmayan güneşli bir gün. Komşu illerden gelmiş öğrenciler, özellikle de kızlar, vahşi bir ormanda yürüyormuşçasına ürkektiler.
Hastanenin önü ana baba günü... Önceleri görmediğim pos bıyıklı adamlar, çatık kaşlı, militan duruşlu gençler, kotlu, etekli, gül yüzlü kızlar... Sekiz ay önceki *Gıjık'ın cenazesinden kat be kat kalabalık... Gıjık'ın cenazesinde topallayan, Elbistanlı mı Afşinli mi olduğunu bilemediğim o pos bıyıklı, heybetli adamı gördüm; bu defa topallamıyordu ama... Gruplar, pankartlarıyla duruyor, yüzlerinde acıyla karışık bir bıkkınlık okunuyordu. ''Niye bekletiliriz ki!''
Sabahki sıra bozulmuş, öbek öbek toplanmış sohbet ediyordu insanlar. Atmamız gereken sloganları fısıldayıp, öne, protokoldeki yerine geçti *Haydar. Amma da taraftarımız gelmişti. Besbelli ki, iyi çalışmıştık. Nasıl olmuştu bilmiyordum ama *Abbas'a güvenim tamdı. ''O isterse ovanın yarısını indirebilirdi. Gün gücümüzü gösterme günü!''
İkindi. Cenazeler verildi. Kortejin önü kımıldar gibi oldu. Ortalarda bir yerdeyim. Bayrağımız daha da yükseğe taşındı. Antifaşist sloganlar ata ata iniyoruz. En büyük kalabalığın bayrağımız altında toplanmış olması, Abbas'ın az ötemde sıradan biri gibi yürüyor oluşu, önde, cenazelerin hemen arkasındaki Haydar'ın dönemeçlerde bir görünüp bir kaybolması, kortejde, tahminlerin aksine bir duygu birliğinin oluşması ziyadesiyle sevindirmişti beni.
Uzunoluğu, Sütçü İmam'ı bu duygularla geçtim. Ancak, kortejin önü Ulu Cami'ye yetişmeden, sağdaki kaleden ve soldaki yüksek binalardan taş, tuğla, kiremit yağdı üstümüze. Önümüzün, Ulu Cami'den yana, "Komünistler Moskova'ya! Katil iktidar, Katil Ecevit!" diyen bir kalabalık tarafından kesilmiş olması, korteji korumakla görevli polislerin acizliği, hayal kırıklığından öte sinirlendirmişti beni. Taşlar o kadar çoğaldı ki, kale tarafı tehlike arz etmeye başladı. Polislerden biri dayanamayıp kaleden yana ateş açtı. Ancak, az sayıdaki polisin, sağ, sol ve önden gelen tazyike daha fazla karşı duramayacağı aşikârdı. Uzunoluğa sıkıştırılmış dört beş bin insan, taşların altında yaşam savaşı veriyordu. Sonunda olan oldu, kitle kendini savunmak için gerisin geriye çekilmek zorunda kaldı. Cenazeler oracıkta kaldı. Ben de koştum; taşlardan biri, bacağımı sızlattıysa da aldırmadım; bereket çürüktü, düştü ve un ufak oldu. Taşların etki alanından çıkıp da Sütçü İmam'ın oraya geldiğimizde ırkçılığıyla ünlü tarih öğretmenimiz Yalçın Özalp'ı anımsadım. Gözümüze bakar, sesine tehditkâr bir hava katarak,Türklerin düşmanlarını at nalı biçiminde kuşatıp yok ettiklerinden söz ederdi. Anlaşılan, düşman bizdik ve bugünki at nalı kapanı da bize karşı işliyordu. Ara caddelerden hastaneye doğru çıkarken boş bir arsaya çıktık. İsyanı bastırılmış bir ordu gibiydik. Çaresiz, öfkeli... On altısında, bilemedim on yedisinde bir genç, ansızın kucağımıza düştü. Belki Kale'den, belki Mağaralı’dan gönderilmişti. Ortalığı keşfedip gidecekti. Olanlardan habersiz, uyku sersemi gibiydi.
''Vallahi abi bir şeyden haberim yok!''
Çembere alınmış, titriyordu. Uzun ifadesini alırken, dayısının oğlu Haci Örnek'in elinde bir kama ışıdı. Kama kalktı, ensesine inecekti ki, Abbas'ın, ''Bırakın!'' demesiyle eli havada kaldı Haci'nin. Canını kurtarmanın hafifliğiyle uzaklaşıp gitti oğlan.
Soluğu Yürükselimde aldık. Hastane Caddesi'ndeki orta kahvenin önü, mahcup, şaşkın insanlar doldu. Kimi gördüklerini anlatıyor, kimi de sus pus düşünüyordu. Biri, kalabalıkta ''Veli!'' dedi. Döndüm ki sınıf arkadaşım Hanım Erdemoğlu. Sonra bir, iki derken çoğaldılar. Hepsi değişik illerden gelmiş, korkudan titreyen kızlardı.
''Ortada kaldık, ne yapacağız?''
Hülya'yı gördüm.
-Hülya! dememle gülümsedi, konuşmamı bekler gibi durdu.
-Arkadaşlara bir yer lazım, ne yapacağız?
-Bize gideriz, dedi aynı gülüşle.
Kızlar, minnet dolu bakışlarla teşekkür edip ayrıldılar.

20. 12. 2014, Zürich
"Kırmızı Fare"den

*Maraş Eğitim Enstitüsü.
*Gıjık Dede: 8 ay önce öldürülen Alevi Dedesi.
*Avukt Haydar Güngör: O zamanki TİKP il başkanı...
*Abbas: Eski PDA militanlarından...

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...