Deniz Gezmiş

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
On altı Mart 1971 günlerden Salı… Lanet olsundu o güne!

Gürçeşme Ortaokulu olağan bir gün yaşıyordu, neredeyse tüm öğretmenler ve öğrenciler üzgündü. “Kahretsin!” diye isyan ediyor, “Deniz Gezmiş Sivas Gemerek’te yakalanmış” diyerek şaşkın bir hâlde okulun bahçesinde bir uçtan bir uca gidip geliyordu.  Aramızda “Asarlar onu, sağ koymazlar” deyip ağlayanlar, burnunu çekenler vardı. Sevinenler yok değildi elbette. Hışmımızdan korktukları için sevinçlerini içlerinde saklıyorlardı.

“Denizde olsaydı yakalanmazdı” diyordu öğrencilerden biri.

“Denizleri gezmiş; oraları avucunun içi gibi ezbere biliyor ama karada yakalandı işte!” diye hayıflanıyordu bir başkası.

“Ah büyük olaydım; gider Deniz Gezmiş’i kendi ellerimle kurtarırdım onların elinden” diyordum. Yaşımızdan büyük, olmayacak planlar yapıyor, çareler arıyorduk. Ama çocuktuk hepimiz.

Ders zilinin çalmasıyla evimizin yolunu tutup gittik.

Üç arkadaş bir araya gelip düşüncelere daldık. Her kafadan farklı bir fikir çıkıyordu. Deniz’i kaçırmanın yollarını arıyorduk ama bir çakımız bile yoktu. Çaresizlikten ötürü canımız yanıyor, moralimiz bozuk, yüreğimiz buruktu. İçimizden biri, “Bira içelim” dedi, “içimizdeki yangını ancak o söndürür”

Teklife sıcak baktık. Aramızda denkleştirdiğimiz parayla Mehmet Ali bakkaldan üç şişe bira, bir külahta leblebi aldık. Ali Fuat Cebesoy İlkokulunun yanında yeni kurulan çocuk parkına gittik. Tahterevalliye bindik, salıncakta sallandık. “Oğlum” dedi arkadaşlardan biri, “biz buraya oyuncaklara binmeye mi geldik yoksa?” O zaman aklımız başımıza geldi yeniden. Yeniden büyüdük.

Bir çam ağacının dibine çöktük, kahırdan içmeye başladık. İşten dönmekte olan annem ve teyzem burnumuzun dibinde bitiverdiler birden. Bira şişelerini saklamaya vaktimiz olmamıştı. Suçüstü yakalandık. Birazdan annemin kızacağını, alıp bira şişesini yere dökeceğini hesaplıyordum. Ama yanılmıştım. 

“Çocuklar” dedi annem, “bu yaptıklarınız Deniz Gezmiş yüzünden mi?” diye sordu. Kederli gözleriyle baktı üçümüze. Başımızla “evet” dedik. Elimdeki şişeyi aldı, ağzına götürdü. Bir yudum aldı. Yüzü denizlerin girintili yerlerine dönüşerek “Acıymış” dedi. Bira şişesini geri uzattı bana.  “Zaten böyle bir günde insan bal da tatsa acı gelir diline” dedi ağlamaklı bir sesle.

 Ozan Yayıncılık Stres Bileziği Kitabından...

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...