Yüz Yıllık Parçalanmış Yalnızlık

Mehmet Söğüt kullanıcısının resmi
‘’Yolda daha çok cehennem varmış

Olsun yok umutsuzluk
Ölüm var olacak
Umuda ölüm yok…’’    

   Ulus devletin şafağında, Mustafa Kemal Kürt ileri gelenlerinin ellerini öpüyordu. Kürtlerse gelecek kötü günlerden habersiz vuruşmaya hazırlanıyorlardı. Nereden bileceklerdi parçalanacaklarını. Mektuplar yollayıp yardım için ricada bulunuyordu Mustafa Kemal. Şeyh Mahmud Berzenci’ye, ‘’Sizin gibi fedakâr, yurtsever (şahsiyetin), benimle birlikte çalışacaklarına inanıyorum,’’ yazıyor ve ekliyordu: ‘’Gözlerinizden öpüyorum, efendim.’’ Sonrasında, ‘’Size Kürt diyenin yüzüne tükürün,’’ diyeceklerdi.

         Bir daha gözlerimizden öpmeyecektiler. Bize düşen parçalanmaktı. Oradan oraya sürülmekti. İşkenceden geçmekti. Kürt demek küfür olarak algılanacaktı. Bomba yağmuruna tutulmaktı. Affetsin bizi yağmur, başka bir benzetme bulamadığım için. Köylerimizin yakılmasıydı, kimyasal silahlarla öldürülmekti ve dışkı yedirilmekti... Dilimiz yasaklıydı. Varlığımız inkâr ediliyordu. Tabii ki Kürtler bunu kabullenmedi. İtirazlar yükseldikçe, ellerindeki din reçetesini sunuyorlardı bize. ‘’yalan sana kuruluydu/ sürgün sana yangın sana/ hile hurda hain sana/ kuşatma elbisen gibiydi.’’ Diyor Ömer Faruk Hatipoğlu Sınırsız Kitap ve Yayıncılık’tan çıkan Parçalanmış Yalnızlık adlı kitabında.

         Şairler lafazanlığı sevmezler. Ciltler dolusu yazılabilinecek acıları birkaç dizeyle anlatırlar. Şair Ömer Faruk Hatipoğlu da, o sıkı şairlerden. Belki her yana oynamadığı için popüler bir şair olamadı, ama onuru dimdik ayakta, dağlar gibi…

         Yüz yıllık yalnızlığımıza dönelim tekrardan; çektiğimiz acılara. Öldürülen körpe çocuklarımıza, karnı deşilen gelinlerimize, diri diri yakılan, darağaçlarında can veren yüzlerce Kürt’e dönelim. Tekçi mantıkların, ‘’vicdan insandan sonra olduydu/ insandan önce öldü vicdan…’’ Bu topraklara hüküm edenlerin vicdanı ölmüştü. Boşuna nezarethane duvarlarına, ‘’Allah yok, peygamber de izine gitti,’’ diye yazmıyorlardı.

            On iki yaşındaki çocuğa on üç kurşun sıkmaktı parçalanmışlık. Bir top mermisiyle paramparça edilmekti. Her acı bu topraklarda kendini sınayacak ve Roboski’de olduğu gibi sivillere bomba yağdırılacaktı. Analar ve babalar dağılmış uzuv ve etleri eteklerine toplayacaklardı. Oradan Şengal’e uzanacaklardı zalimler, ‘’keder dediğin ezidi/ keder ezidi yaşında…’’

        Bu topraklar, her türlü vahşete tanık ve yapayalnızız. Çıkarcıların sofralarında meze olduk. Onun için şair Ömer Faruk Hatipoğlu ve Sınırsız Kitap ve Yayıncılık’ın bize çağrıları var: ‘’Yüz yıllık parçalanmış yalnızlığın son bulması için, Şengal’e yardım elinizi uzatın ve oylarınızı HDP verin.’’               

Ser çavan demekten başka elden ne gelir…

 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...