Kime Göre Ahlak Neye Göre Ahlaksızlık

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bireyler ya da devleti yöneten erkler insan olmanın sınırlarını, sınırlı yaşamaktan geçtiğini bilmedikleri ya da bunu ciddiye almayıp, bu gücümle her şeye sahip olur herkese hükmederim mantığıyla; hayvandan daha aşağı bir düşünceye sahip olduğu için ahlaksızlığın pençesine düşülmektedir.

 
Felsefe ve psikoloji bilimine göre “Ahlak ve Ahlaksızlık” sadece insana has olan bir edimdir. Bu temelden yola çıkıldığında, insan neden ahlaklı olmalıdır ya da insanı ahlaksızlığa sürükleyen sebepler nelerdir?
Ahlaklı veya ahlaksız olmak insanın elinde midir, yoksa insanı ahlaksızlığa zorlayan gizli büyük bir güç mü vardır? Gibi sorulara herkes kendi cephesinden bilgi ve düşüncesi doğrultusunda çeşitli cevaplar verebilir.
Ancak ahlak ve ahlaksızlık insanla bütünleşen olgu olduğuna göre, bunun her türlü irade şekli de yine insanın kendi elinde demektir. O zaman insan, toplum, din, siyasi düşünce ve devlet sistemleri demek hem ahlaklı olmaktır, hem de ahlaksızlığın merkezi anlamına gelmektedir. Şu soruyu sorarak belki de gerçek sonuca daha net ulaşılabiliriz. İnsan neden hep ahlakla kalmaz ya da ahlaksızlığın pençesine düşer?
Bireyler ya da devleti yöneten erkler insan olmanın sınırlarını, sınırlı yaşamaktan geçtiğini bilmedikleri ya da bunu ciddiye almayıp, bu gücümle her şeye sahip olur herkese hükmederim mantığıyla; hayvandan daha aşağı bir düşünceye sahip olduğu için ahlaksızlığın pençesine düşülmektedir. Özetlenen insan ve devlet mantığını şu örnekle daha anlaşılır kılmak mümkündür.
İnsanların oluşturduğu sistemler; şoför yönetiminde hareket eden ve ihtiyaçları karşılayan araca benzemektedir. Önce aracın tüm aksamları orantılı bir şekilde dizayn edilmekle işe başlanır. Arkasından bu aksamları rahatlıkla taşıyacak bir motorun yerleştirilmesi gerekir.
Arabada tüm eksiklikler giderildikten sonra, bu defa arabayı en iyi şekilde kullanacak ehliyetli bir şoförün olmasıyla işe başlansa da iş bununla bitmez. Arabanın istenilen şekilde hareket etmesi, hedeflenen ihtiyaca cevap vermesi için, iyi bir şoförle bilikte yolların da uygun hale getirilmesi şattır.
İşte ahlaklı veya ahlaksız birey ve toplumun varlığı, devletlerin nasıl bir araba olduğuna ve yönetimlerinse iyi bir şoför olup olmamasına bağlıdır. Bireyleri yetiştiren devlet yönetimi, bilimsellik gereği düşünce ve yönetim yapısından şüpheye düşmediği sürece asla yanlış ve hatadan kurtulamaz.
Çünkü doğru ve yanlışı ortaya çıkaran bilimsel teknik, şüphe ve meraktır. Bu konuda Platon'un şu ifadesi mükemmel bir öğretiye sahiptir. “Merak bir filozofun en düşkün olduğu şeydir. Çünkü felsefenin bundan başka bir başlangıcı yoktur” der Platon.
Çoğunlukla insanlar iyi, kötü, ahlak, ahlaksızlık kavramlarını devletlerin yol göstericiliğinde öğrendiklerine göre, kendisini sorgulatmayan veya denetime açık olmayan devlet ve toplumlarda, her türlü ahlaksızlık var demektir.
Demokratik olmayan bu tarz sistemlerde hem devlet hem de bireyler egolarının sürükleyip, bilinçaltında oluşan çıkarcı amaçlara ulaşmak için, devletle birlikte hak ve hukuku ihlal ederek ancak elde ederler. Dünyanın hiçbir yerinde hak ve hukuk ihlal edilmeden büyük ya da küçük çaplı ekstra şeylere sahip olunduğu görülmemiştir.
Kim ne şekilde düşünürse düşünsün, yaşanılan toplum ve ülke içerisinde her zaman bir ahlaksızlıktan bahsediliyorsa, bunda hepimizin derecesine göre suçu var demektir.. Bazılarımız direkt bazılarımız ise dolaylı şekilde suçlu olduğumuzu kabul etmeliyiz.
Çünkü ortada bir sorun var, bu sorunun neden ve nasıl ortaya çıktığını, araştırıp eğip bükmeden olduğu gibi topluma anlatıp, bir daha yaşanmamasına çalışmak her insanın insani görevidir. Ama maalesef çoğu düşünce, din ve anlayışlar, hep kendilerini sütten çıkmış ak kaşık görmeye devam eder.
Hatta çoğu din ve siyasi anlayışlar bunu devlet politikası haline dönüştürüp, çeşitli yasal zırhlarla koruma altına alırlar. Yapılan yasal ahlaksızlığın üzerini de kapatmak için manevi bazı deyim ve ifadelerle insandaki sorgulama mantığının yok olmasına çalışılması.
İfade edilen anlayışla yaşayan toplum ve devletlerde, Ahlak (Deontoloji) Bilimi diye bir şey hâlâ kabullenilmiş değildir. Eğer gerçekten dünya toplumlarının çoğunluğu ahlaklı olmaya ve ahlaka inanmış olsalardı, Etik (Deontoloji) Bilimi temel alıp, toplum ve bireyleri bu konuda doğru şekilde eğitmiş olurlardı.
Çoğu toplumlar Etik Bilimden dahi habersizdirler. Bu biliminin temel kuralı ve görevi, insanın ortaya çıkarıp inandığı din, düşünce, meslek ve yaşattığı maddi manevi her şeyi sorgulayıp, olduğu gibi ortaya koymaktır. Ve bunlardan neyin yanlış, neyin doğru ve nasıl doğru yaşanılacağını öğreten bir bilim dalıdır.
Felsefe ve Etik bilimin bu sorgulamasından korkan çoğu kişi toplum ve devletler, başta felsefe olmak üzere ahlak biliminden sürekli uzak dururlar. Ya da çok yüzeysel şekilde kendi dünya görüşlerine uygun olacak biçimde topluma öğretilmeye çalışılır. Bu yüzden hem ahlakçılık hem de ahlak dışılık olan suçlar her toplumda göreceli bir anlam taşımaktadır.
İnsan doğumdan ölüme kadar tüm yaşam ve alışkanlıklarını belirli bir temel etik kurallara oturtmak zorundadır. Gerçek etik kurallara bağlı kalınmadığı sürece her şey alt üst olacağı gibi, insan kendisinin insan olduğuna dahi şüphe ile bakmaya başlar.
Bazen ahlaksızlıkların yaşandığı ortamlarda, şöyle bir ifadenin kullanıldığını herkes bilir. Bu insanlığa yakışmaz. Demek ki herkesin bilinçaltında gerçek bir insan ya da “Üst İnsanın” varlığına işaret etmektedir. Onun için Ahlak Bilimi evrensel olarak dünyanın tüm toplumlarında belirli bir kural, düzen ve insana yakışan yaşamı özetleyen bilimsel yapılardan belki de en önde gelenidir.
Fakat güzellik ve mutlulukta olduğu gibi ahlakta toplumdan topluma göreceli bir anlam taşımaktadır. Bu görecelilik aslında yadırganacak bir durum değildir. Çünkü her toplum doğal olarak farklı dil, din, kültür, coğrafya, iklim, üretim, iş gibi değişik yaşamsal alışkanlıklarla dünyaya ve hayata bakmaktadır.
Böyle büyük bir yaşamsal farklılığın, ahlak anlayışında görecelik taşıması normal bir durumdur. Yine de tüm dünya insanının evrensel olarak kabul edip anlayabileceği bir temel ahlak tarifini yapmakta mümkündür.
Ahlaklı veya Etik Olmaksa; bir insan ya da toplum hangi koşul ve konumda bulunursa bulunsun kültürü, dili, dini, iklimi ne kadar farklı olsa da, insani olarak çevresindeki kişileri dil, din, yaşam, meslek ve renginden dolayı en ufak bir noktada rencide edici haksız bir davranışta bulunmamalıdır der.
Genel ve özet olarak verilen bu ahlak tarifi her toplumun kendi kültürel yapısına göre ortak bir anlam ve düşüncenin ifadesidir. Diğer taraftan etik olmayan kural dışı davranan insanların varlığı da düşünülerek, yapılması gerekenler yine ahlak kuralları çerçevesinde eğitici olmasını ifade eder.
Felsefe ve Deontoloji temel alınmadan, sırf kendi geleneksel düşünce yapısına dayanan nasihatlarla hareket eden toplumlarda, ahlaki çöküş daha derindir. Çünkü insanlar hep korkutularak yola getirilmeye çalışılmaktadır.
Ne hikmetse bizim gibi toplumlarda, hem devlet hem de bireyler hep kendisinin en iyi ahlaka sahip olduğunu düşünerek yaşar. Bu düşünce; eğitimlisinden eğitimsizine kadar toplumun büyük bir çoğunluğunun bilincine oturmuş genel bir algıdır. Peki buna sebep olan etken nedir diye sorulacak olursa, şu şekilde cevaplanabilir.
Bilimsel olarak felsefe ve deontoloji eğitimi verilmeyen toplumlarda din, ırk ve şovenizme dayalı verilen eğitimler, hep kendini beğenmiş yalancı ukala kişilik yaratmasından kaynaklanmaktadır. Öz eleştiri kültürü sıfırdır. Ahlak ve felsefe eğitimi ise inanılan din ve bu dinin geleneklerine göre şekillendirildiğinden, ahlaklı olmanın temeli Allah'a inanmak, dinin emirlerine uymaktır. O zamanda şöyle bir sorun ortaya çıkmaktadır.
Dinler bilindiği gibi durağan her şartta değişmezliği ilke edinmiş statik bir anlayıştır. Diğer taraftan insan zekası sürekli gelişen devrimsel bir özelliğe sahip olması nedeniyle, dinler bu zekaya hiçbir zaman cevap olamamıştır.
Bu yüzden doğal olarak insanlar birçok gerekli ihtiyaçlarını din kurallarının dışında karşılamak zorunda kaldıklarından, bu durumlar din felsefesine göre sürekli ahlaksızlık olarak nitelendirilmektedir. Dinlerle ilgili çarpıcı diğer örneklerse şöyledir.
Dinin haram gördüğü teknik ve bilimsel şeyleri dini ve devlet yetkilileri satın alıp kullandıklarında ahlaksızlık olarak nitelendirilmemesi. Aynı şekilde din emirlerine göre istediğin kadar kadınla evlenmek, kızlarının rızası ve yaşı reşit olamadan babasının bu kızları zorla evlendirmesi, en yüce ve kutsal ahlak olarak görülmesi düşündürücü değil midir?
Bir de şöyle bir algı yaratılmıştır. Resmi ve dini nikahı yap istediğin kişiyle istediğin şekilde yaşa. Bu nasıl bir ahlaktır anlaşılır gibi değil. Dikkat edilirse dine dayalı felsefe ve ahlak kuralları daha çok erkeklerin cinsel arzularına hitap edecek şekilde hazırlanmıştır.
Bu soyut düşünce birçok insanı ikna etmediği için, doğal olarak somut kanıtların istenmesi ahlaksızlık olarak nitelendirilen bir anlayışta, ahlakın ne hale geldiğini tahmin etmek oldukça zordur.
Aslında kişi kendi bilinç ve zeka yapısına göre Allah'ı, dini, dünyayı toplumu ve yaşamı sorgulamayı bildiğinde, ileride olabilecek tüm ahlaksızlıkları ortadan kaldırmaya yönelik bir çabadır. Ancak bunu kavrayacak bilince sahip insanın olması gerekir.
Dinlerin etik anlayışında her şeyin en iyisini Allah'ın bildiğine göre, Allah ta en doğru yol olarak dinleri göndermiştir. Bu dinler çoğu devletlerin yasa ve kanunlarını belirlemiş olup, devleti yöneten Halife, Şeyh, İmam, Emir, Cumhur vb. kişilere saygılı davranmakta kutsal emirlerdir. Anlaşılacağı gibi din ağırlıklı ahlakın olduğu toplum ve sistemlerde düşünmenin, sorgulamanın, tartışmanın yasak olması ahlaksızlıkların üzerini örtmektir.
Ahlaksızlıkların en somutlarına gelince, hiç kimse ahlaksızlığı kabul etmediği halde, dünyada ahlaksızlık başını alıp gittiğine göre, demek ki hepimizde bir ahlaksızlık mevcuttur. O zaman şöyle bir değerlendirme karşımıza çıkmaktadır. “Ya ahlak olarak öğretilenler ahlak değildir veya ahlaksızlık görülenler insanın geçek karakteridir”.
Bilindiği üzere her toplum kendi dünya görüşüne göre bir ahlak tanımlaması yaptığı gibi, aynı şekilde ahlaksızlık tanımı da mevcuttur. Tüm toplumlar için geçerli olan genel ahlaksızlık kural, davranış ve tutumları şu şekilde sıralamak mümkün.
Baştan bir yanlışın düzeltilmesi gerekir. Ahlaksızlık denildiğinde insanların çoğunluğu bunu cinsel namussuzluk şeklinde anlamaktadırlar. Her şeyden önce aile, çevre ve toplumu rencide etmeden, karşılıklı rızaya dayalı cinselliği yaşamak asla ahlaksızlık veya namussuzluk değildir.
Tam tersine gerek bireylerde gerekse toplumsal yapıda görülen ahlaksızlık ve namussuzluklara sebep olan en büyük kaynaklar resmi kurum, kuruluş, siyasi parti ve devletin belirli güçlerinden başkası değildir.
Hani derler ya “Balık baştan kokar”. Ahlaklı ve namuslu olmanın birinci temeli toplumları yöneten devlet sistemlerine bağlıdır. Devletler ne kadar açık, şeffaf, temiz ve dürüst olurlarsa, birey ve toplumlarda o kadar temiz, dürüst ve ahlaklı olurlar. Dünya çapında görülen ahlaksızlıklar ise şunlardır.
1-Düşünce ve dünya görüşü ne olursa olsun, çevresindeki insanlarla alay etmek, onları dışlamak, hakir görmek, haklarını kısıtlamak veya inkâra kalkışmak, ahlaksızlığın en zarif halidir.
2-Çevresinde ilişkili olduğu ya da dolaylı olarak bağlantısı bulunan kişilerin her türlü haksızlık ve yolsuzluklarını bilip bunlara göz yummak veya el altından desteklemek, ahlaksızlık ve namussuzluğun yarı açık şeklidir.
3-Sırf kendi düşünce ve amaçlarına kavuşmak için; farklı kişi, grup, düşünce ve oluşumların her türlü hakkını ayaklar altına alıp yok saymak veya yok olmasına çalışmak, aynı şekilde kendi taraftarlarını el altından destelemek dünyanın en çirkef ahlaksızlığıdır.
4-Başkalarının yaptıklarını ahlaksızlık olarak görüp, aynısını kendisinin yapmasını mecburiyet veya ülke, vatan, din, milli menfaat, inanç gereği sayıp savunmak, ahlaksızlığın ve namussuzluğun en çukurudur. Benzer maddeleri çoğaltmak mümkündür.
Ancak bir toplumun nicel olarak nitelikli ahlaka sahip olmasının temeli, pozitif felsefi ve deontoloji bilimsel eğitimle birlikte, evrensel insan haklarına uygun demokratik Anayasanın varlığıyla mümkündür.
Onun için etik bilim; insan psikolojisinde yer alan tüm edim, duygu, his, düşünce, bilinç ve istemleri gerçek insan karakterine uygun şekle sokan en büyük felsefi ve sosyolojik katalizör güçtür. Bu yapı bilimsel ve somut çerçevelerle insanların bilincine oturtulmadığı sürece kimse ben ahlaklıyım diyemez.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...