300 Hırsız

Şenol Durmuş kullanıcısının resmi
Bayrampaşa cezaevinin ağır suçlar bloğunda bulunan bir koğuşun adıdır. 300 hırsız ya da hırsızlar koğuşu. Koğuş mevcut listesi sürekli bu rakamı ve üstünü gösterirdi. İstanbul”un Avrupa yakasını soyanların yakalandığı andaki adresi bu koğuş olurdu. Oto hırsızları, evleri, işyerlerini soyanlar, kasa hırsızları sayıca üstündü o mesleğin diğer kategorilerine göre

Otorite ve uygulayıcıları bu yüz kızartıcı suçu işleyenleri yüz metre karelik iki katlı bu koğuşa istifliyordu. Gardiyanlar, jandarmalar, hatta diğer suçlardan yatan mahkûmlar bu insanlara hiçte hoşgörü göstermezdi. Herkesin gözünde onlar bu ülkeyi, bu devleti soyan, toplum düşmanı hırsızlardı. Aşırı kalabalıktan dolayı koğuş içerisi bir arı kovanı misali kaynardı. Oradan sürekli sesler duyulurdu. Gardiyanlar arada bir koğuş kapılarına tekmeyle, sopayla vururdu. Ses çıkarmamaları için. O anda ses kesilirdi ama bir süreliğine kadar. Yine başlardı sesler. Kahkahayla gülenlerin, çığlık atanların, küfür edenlerin, ağlayanların sesleri duyulurdu. Gardiyanlar haddinden fazla sertti.  Özellikle bu mahkûmlara karşı.  Ağır suçlar bloğunun diğer sakinleri olan cinayet, gasp koğuşları onlara nazaran biraz daha sessizdi.



Gardiyanlar bu koğuşlara karşı biraz mesafeli ve dikkatli davranmak zorunda kalıyordu. Müebbetlik, otuz altı senelik mahkûmun ne zaman ne yapacağı hiçte belli olmazdı. Ama bu hırsızlar öyle miydi? Üç beş aylık, ya da senelik mahkûmlardı bunlar. Cinayet koğuşları adı üstündeydi. Ölenlerle öldürenlerin sahnesiydi o koğuşlar. Ölü açık mezarda, öldüren de bu kapalı mezarda yatıyordu. Belki de daha şanslıydı ölen. Gece yarısı bu koğuşlarda bir kavga çıktı mı gardiyanlar sessiz kalıyordu. Korku içersinde beklenirdi savcı bey, jandarma komutanı. Onlar takviye kuvvetle gelirken başgardiyanın işi sadece koğuş kapısının mazgal deliğini açıp sormaktı. “”Ölen ya da yaralı var mı onu söyleyin” diye sorulurdu. Tecrübesiyle öğrenmişti başgardiyan. Elbette ikisinden biriydi o cevap. Ona göre ya ambulans, ya da bir tabut siparişi verilecekti. Gece vardiyasına gelen görevli gardiyanlar bu belalı koğuşlardan mümkün olduğu kadar uzak durmayı tercih ederdi. Geriye ne kalırdı? Hırsızlar koğuşu.



Hırsızlar koğuşunun mazgal deliği o gece açıldığında sigara paketleri gardiyanlara sunulmuş olurdu. Çok geçmeden hırsızlar koğuşunun kapısı açılırdı. Sonra koridorda bir takım sesler yankı yapardı. Diğer koğuşlarda uyumayan mahkûmlar bu sesleri duymuş olurdu. Hırsızların isimleri okunmaya başlamıştı. Sonra da kapının kapandığı anlaşılırdı. O çelikten çıkan ses tonu belli ederdi. Meraklı gözler bir aralıktan az çok koridora bakarak koridora çıkanları seçmeye çalışırdı. Kış olmasına rağmen çırılçıplak halde battaniyeye sarılı hırsızların yanı sıra sadece donlarıyla kalmış diğer hırsızlar bir duvara dizilmişti. Karşı sıralarında ise ellerinde sopalar, joplar olan gardiyanlar vardı. Bazı gardiyanların kafasında siyah kar maskesi olurdu. Kimdi bunlar?



Koğuşların kapı aralığından onları izleyen tecrübeli mahkûmlar söylerdi onların kim olduğunu.  A Takımı. Hayata dönüş operasyonundan sonra kurulan özel gardiyan birliğinin adıydı. Bu birlik diğer bir isimle dayak mangası olarak da bilinirdi. Geçmiş yılların eski adıyla anılan Sağmacılar şimdiki Bayrampaşa Cezaevinin idare dayağının yeni versiyonuydu A Takımı. Eski dönemlerde en azılı suçluların dahi korktuğu bir dayak atma metotları vardı. Onlara göre bunlar bu devlette en acımasız görevliler bunlardı. Bu teoriye göre polis bilerek bilinçli şekilde dayağını atar, işkencesini yapardı. Jandarma da az çok öyle sayılırdı ama gardiyanların idare dayağı öyle miydi? O yıllarda gece yarısı mahkûmlar uyurken birden kapılar açılır, gardiyanlar ellerinde kalın sopalar olduğu halde bir ranzaya doğru gider, uyuyan o veya o mahkûmları sopayla, tekmeyle kaldırır, koğuşun içersinde sürükleyerek cezaevinin başgardiyanlık odasına götürürdü. Sonra o mahkûm bir daire içerisinde ortaya alınır ve sopalarla dövülürdü. Kafasına koluna, neresine rast gelirse hiç fark etmeden vurulurdu. Sorulara cevap alınırdı. Hapı nereden bulmuştu. Sübyandan gelen o çocuğu kaç aydır beceriyordu, onu kaç liraya almıştı? Kumar yapıyordu da niye haber vermiyordu? Bir hayvandan beter sesler çıkartan mahkûm konuşsa da önemli değildi. Daha sonra onu en alt katta sıralı şekilde yan yana dizili olan hücrelerden birine atarlardı. Diğerleri gibi ölmesi sakat kalması hiç de sorun olmazdı. Bir ay sonra koğuşuna geri getirilen adamın suratı yeşil renge bürümüş olurdu. Çok geçmeden kan tükürmeye başlayacaktı. O artık bir verem hastasıydı.



A takımı gardiyanları bu misyondan gelen adamların arasından özel seçilmişti. Hırsızlar koğuşundan çıkartılan bu adamlar koğuş düzenini bozmuştu. Kendi adamları olan koğuş mümessilleri verdikleri sigara paketleriyle onları şikâyet etmişti. Ama bunların atacağı dayak yeni yasayla biraz hafifletilmişti. Hücre cezası da yumuşamıştı. “Orospu çocuğu dışarıda milleti soyarsınız, buraya gelince hak ararsınız he.” Yine feryatlar her gece olduğu gibi ağır suçlar bloğunda duyuluyordu.



Daha çok bağırmaları için dayağın dozu yavaşça arttırılıyordu. Köpeklerin kedilerin, domuzların, farelerin çığlıkları duyanları dehşete düşürürdü. İki binden fazla mahkum o gece çıkan sesleri yine duyuyordu. Asıl o duyan kulaklara bir mesajdı bu. "Siz katiller, gaspçılar, mafyözler, çeteler, duyun işte biz adamın anasını böyle düzüyoruz. Biz devletiz, devletle kim baş edebilir he? Duyun işte bunları duyun" dercesine sopalar daha çok inerdi hırsızların vücuduna. Hırsızlar ağlarken, yalvarırken; “Bokunuzu yiyim abi, bugün geldiniz daha, üstüme saldırdılar, paramı, ceketimi, kazağımı, donumu bile aldılar. Ben kimseye bir şey yapmadım “diyordu bir hırsız.

“”Abi bir yatakta üç kişi yatıyoruz, sıra bendeydi. Onu uyandırayım derken gördüm ikisi birbirini beceriyordu “”diyordu diğer hırsız.

 ”İki gündür karavana hakkımı vermiyor koğuş mümessili, isteyince beni dövdüler abi “diyordu bir diğeri.

Gardiyanlar da bağırıyordu:

 “Demek öyle orospu çocukları, daha bugün bir oldu gelir gelmez düzeni bozuyorsunuz. Sen de yeni gelen birisinin donunu al, yemeğini al, neyi alırsan al ama olay çıkarma. Onlar insan değil mi? Üç yüz kişi yatıyorsunuz, otel mi lan burası? Size bir de özel oda mı tutacağız? Milleti soyarsınız şerefsizler, utanmadan bir de konuşursunuz.”



Bayrampaşa cezaevi kapanana kadar, ağır suçlar bloğunda, geceleri duyulan seslerdi bunlar...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...