Türkiye'de Solun Kavramsal Karışıklığı

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Sol ve Sosyalizm; insanların günlük toplu faaliyette bulunma fiilinden türetilmiştir. Bu ise birlikte yaşamanın gereği maddi manevi tüm kültürel ve insani değerleri savunan paylaşımcı ilkelere sol, sosyalizm, komünizm ve sosyal demokratlık denilmiştir. Sol ve sosyal kavramı, sanayi kapitalizmine kadar genelde esnaf ve sanatkarların faaliyetlerini kapsayacak şekildeydi. Sanayi kapitalizminin gelişmesiyle mevcut sol ifade emekçileri kapsamaktan epey uzaktı. Bu eksik ve yanlışlığın farkına varan Kral Marks ve Friedrich Engels, solun yeniden tarifini şu şekilde yapmışlardır. Emekçi sınıflar başta olmak üzere her türlü insani hakları materyalist bilimsel ilkelerle savunan Marksist devrimci teori demektir.

 
Kavram karışılığı; Düşüncelerin ifadesi başta olmak üzere kültürel alanda kullanılan kelimelere, gerçek dışı alakasız anlamlar yüklenerek, sulandırılıp kıymetsizleştirmek demektir. Bu dejenerasyon devlet yönetimleri ve ortak çalıştığı kurumlarca gerçekleştirilir. Devletlerin dışında sistemli kültürel yozlaştırmayı yapacak başka gücün varlığı söz konusu değildir.
 
Karışıklık, Türkiye'de sadece sol ile sınırlı değil. Kültürel her alanda büyük bir kavram karışılığı mevcuttur. Örneğin devlet yönetimindeki uygulamalarda, ticari, siyasi, sosyal ve dinde yaşanan skandallar kavram karışıklığının sonucudur. Devlet yönetimi açısından bu anormalliklerin hiçbir önemi olmayabilir, fakat insanlıktan yana olan solun asla böyle bir lüksü yoktur. Şartlar ne kadar zor olsa da, toplumun ve emekçi sınıfın geleceği açısından, solun tam ve doğru şekilde kavranması büyük bir öneme sahip. Bir toplum ve ülkenin ileri gitmesinde en büyük temel güç, solun doğru kavranarak emekçi sınıfın örgütlülüğüne bağlıdır. Bu yüzden solu bilimsel, doğru şekilde yazıp kavratacak kişiler, gerçek sol kültüre sahip felsefeci teorisyenlerdir. Bunların dışında solun tarifini yapmak yozlaştırmaktır. Hele.! Nihilist burjuva döküntüsü Kemalist ırkçıların solu savunması ve tarifini yapması, halka ve solculuğa büyük bir hakarettir. Kemalist anlayışın solculuk diye bir derdi olmadığı gibi, sadece sola gidecek kitleyi engelleyip iradesizleştirmektir. Askeri darbeler öncesi ve sonrasında sol kitleye yapılan katliamlar her şeyi özetlemeye yetiyor.
 
Çünkü Kemalizm devlet demektir, mevcut devlet ise Kemalizm olduğuna göre, bu anlayışın sol olduğunu savunmak toplumla alay etmektir. Ve her iktidara gelen siyasi anlayış, Kemalist ırkçılığın üzerine daha fazlasını ekleyip, iletişim araçlarını kontrollüne alması neticesinde, halkın farklı düşünce üretmesi sürekli engellenmektedir. Böylece halk, devlete egemen olan bir avuç oligarşik burjuvazi ve sol bozuntusu CHP gibi siyasi anlayışların ağzından çıkana bakarak hareket ediyor. Ondan sonrada solun kim ve ne olduğu bir tülü anlaşılamıyor.
 
Bugüne kadar Türkiye'nin özgün toplumsal, coğrafi, kültürel ve ekonomik yapısına uygun sol teorinin yazılmamış olması, bir tesadüf müdür? Ya da solun eski anlam ve içeriği büyük bir değişime uğradığı halde, Türkiye'deki solcular ne öncesinden ne de şimdi, solu Anadolu'nun özgünlüğüne göre sentezlemekten sürekli uzak durmaları nedendir? İşte soldaki örgütlenememe, bir araya gelememe ve doğru kavranamayışın birinci kaynağı bunlardan ibarettir. Diğer bir engelse Türkiye toplumu kültürel açıdan dünyanın gerisinde bırakıldığı için, kimin ne söylediğini çözüp anlayacak kapasiteden çok uzaktır. Faşist burjuvazinin istediği de budur. Solla ilgili Fransız parlamentosundaki hikayeye girmeden, bilimsel özünü hatırlamaya çalışalım
 
Sol ve Sosyalizm; insanların günlük toplu faaliyette bulunma fiilinden türetilmiştir. Bu ise birlikte yaşamanın gereği maddi manevi tüm kültürel ve insani değerleri savunan paylaşımcıilkelere sol, sosyalizm, komünizm ve sosyal demokratlık denilmiştir. Sol ve sosyal kavramı, sanayi kapitalizmine kadar genelde esnaf ve sanatkarların faaliyetlerini kapsayacak şekildeydi. Sanayi kapitalizminin gelişmesiyle mevcut sol ifade emekçileri kapsamaktan epey uzaktı. Bu eksik ve yanlışlığın farkına varan Kral Marks ve Friedrich Engels, solun yeniden tarifini şu şekilde yapmışlardır. Emekçi sınıflar başta olmak üzere her türlü insani hakları materyalist bilimsel ilkelerle savunan Marksist devrimci teori demektir.  Yaklaşık 200 yıldan daha fazla, dünya burjuvazisine her yerde önemli derecede geri adım attırmayı başarmıştır bu düşünce. Türkiye gibi geri kalmış devletlerse, solun bu anlamından korkup her türlü itibarsızlaştırmayı temel ilke saymıştır kendisine. Sola karşı saldırı ve itibarsızlaştırmanın özellikle Cumhuriyetle başladığını herkesin bilmesi gerekir.
 
Bunu yaparken de tüm dünyaya kara faşizm örneği teşkil edecek şekilde, önce var gücüyle saldırıp yok etmeye çalışması. Başaramayacağını anlayınca bu defa ikiyüzlüce sola sahiplenilerek içeriğini boşaltıp büyük bir kavram karışıklığı yaratmayı sürdürmesi. Kemalizmin kavramsal faşistliği sadece solla ilgili olmayıp, diğer tüm alanlarda da mevcuttur. Türkiye devlet yönetimi, İslam'ın dışında her düşünceden korktuğu için, bu korkusunu her tarafa saldırganlık yaparak hem yeneceğini düşünmekte, hem de kimlik sahibi olacağına inanmaya devam ediyor.
 
Örneğin dünyanın neresinde bir siyasi, dini ve ekonomik sorun yaşansa, Türkiye ile ilgisi olmasa dahi oraya mutlaka burnunu sokması, kültürsüz ve cahilliğinin bir sonucudur. Çünkü gerçek kültürel düşünceye sahip ülkeler, direkt kendilerini ilgilendirmeyen olaylarda sadece fikirlerini belirtmekle yetinirler. Ya da dünyanın herhangi bir yerinde uluslararası sorunlarda, güçlü devletler doğrudan müdahale ederek her şeyi belirledikleri için, diğerlerine B...... Yemek düşüyor.
 
Türkiye kendi içinde ekonomik, siyasi, dini ve kültürel sorunları çözemediği halde, “Ara yere atım kuru yere götüm” misali burnunu her şeye sokması, tam bir kişiliksizlik örneği. Kendi öz kültürel değerleriyle temel bir düşünceye sahip olmayan bu tür devletler ve kişiler, sürekli alakasız işlere koşarlar. Ve birilerinin gaz vermesinden büyük haz alınır. Bu psikolojiyle gücü yetse de yetmese de her olaya müdahil olma hastalığının örneklerini, bir Arap'tan daha çok Arap İslam milliyetçisi olunması. Aynı şekilde Yemen, Kore, Libya, Suriye, Filistin, Irak, Katar ve Sudan gibi ülkelerin işlerine burnunu sokması. Bütün bunlar, bilimsellik ve eğitimden uzak, kültürsüzlüğün yaratmış olduğu büyük bir boşluktur. Türkiye mevcut boşluğu doldurmak için elindeki en ucuz malzeme olan askerini kullanarak, bir yerlere saldırıp orada boy göstermekle, hem içte hem de dışta itibar ve kimlik kazanacağına inanmaktadır.
 
Türkiye'de yaşanan kavram karışıklığı ve anormallikler, en az bin yıl önce Fars ve Arap diliyle yaşama başlaması sonucunda gerçekleşmiştir. İslam Arap bağnazlığı tek ilke yapılırken, halkçılık, modernlik ve emekçiden yana olduğunu söylemek tam bir cambaz oyunu. Bunu açık eden noktalarsa, başta edebiyat olmak üzere teknoloji, tıp, sanayi, ekonomi, hukuk vb. önemli tüm alanlarda, yabancı patentli araç, kelime ve kavramlarla yaşamaya devam edilmesi. Daha beteri, Arap İslam değerlerine en büyük sadakat gösterilirken, kendi öz kültür değerinden neleri kaybettiğinin sorgulanmaması utanç verici bir durumdur. Topluma sirayet eden bu hastalıklı yapı, kendisini sol ve sosyalist görenleri çoğunu da büyük ölçüde etkilemiştir.
 
Türkiye toplumunun önemli bir kesimini sol adına arkasından sürükleyen CHP ve DSP benzeri siyasi anlayışların, solculuklarının ne kadar sıytardığını tek ırk, tek din, tek dil ve tek düşünce ilkelerinden anlayabiliyoruz. Üstelik diğer ırkçı ve dinci faşistlerle yarışacak şekilde milliyetçilik yapıldığı halde, bunu sol görüp arkasından gitmek cahillikle de ifade edilemeyecek ciddi bir patolojik vakadır. Tüm bu yaşananların bilincinde olmayan zavallılar, isimleri verilen partilerin çatısı altında halkçı, devrimci, çağdaş, laik ve demokrat olduklarını söyleyip, topluma çare olunacağını iddia etmeleri, bir tiyatro oyunu gibidir. Türkiye'deki sol kavram karışıklığı egemen güçler tarafından bilinçli yapılırken, sosyalistlerin buna altarnatif oluşturmamaları da bir o kadar düzene hizmet etmektir. Bu yüzden sol gerçek kimliğini bir türlü bulamamıştır. İfade edilenler derince sorgulanmadan sol asla gerçek özüne kavuşamayacağı gibi, kavram karışıklığı da bitmeyecektir.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...