Geberiyorum

Veli Bayrak kullanıcısının resmi
Bazı insanlar vardır sanırsın ne kadar ünlü ve tanınmış kişi varsa hepsi onların dostu ve arkadaşıdır! Deyim yerindeyse ünlü manyağıdır bunlar. Hemen herkesi tanırlar. Tanımadıkları için de “Onlar beni tanısın, onlar kim oluyormuş?” diye beğenmemezlik yaparlar.

 
 İşte bizim Muttalip onlardan biridir. Onun için sağcı solcu, sanatçı, gazeteci, yazar çizer hiçbir şey fark etmez. Yeter ki ünlü olsun, hepsini tanır! Daha doğrusu öyle söyler. Öyle de güzel anlatır ki, işte böyle insana öykü yazdırır.
 
Geçenlerde bir kafede oturup çay içtik kendisiyle. Liseden arkadaşımdır Muttalip. Çok olmuştu görüşmeyeli, kitaplarımı duyunca beni arayıp, “Az biraz sohbet edip hasret giderelim.” dedi. Nereden bileyim Muttalip’in huyunu suyunu! Oturur oturmaz, “Orhan Pamuk’u tanır mısın?” diye sordu. Ben de gayriihtiyari, “Karşılıklı tanışmayız ama bir edebiyatçı olarak tanırım.” dedim. Üzüldü Muttalip, “Çok büyük eksiklik.” dedi. “Ayıptır söylemesi biz çok iyi tanışırız. Nobel aldığında ilk beni aradı. Karşılıklı yemek yemişliğimiz bile vardır. İyi yazar kendisi ama biraz fazla konuşur. Bir de çok çay içtiğinde sık sık tuvalete gider. Ayıptır söylemesi bir sohbetimizde tam dört çay içti, beş kez tuvalete gitti. Tuvalet demişken! Bir gidip geleyim sonra devam ederiz.”
 
Bu arada Muttalip tuvalete gidip geldi. Bardağında kalan son yudumu içtikten sonra garsona bir çayla birlikte ekmek arası tost söyledi. Sonra bana dönüp, “Peki Ahmet Ümit’i tanır mısın?” diye sordu. İlk çayımın henüz yarısındaydım. “Tanırım tabii.” dedim. “Ama daha çok kitaplarından. Birkaç kez imza etkinliklerinde karşılaştık ama sohbet etme imkânımız olmadı.”
 
Buna da üzüldü Muttalip, “En iyi dostlarımdan biridir.” dedi. “Aslında solaktır kendisi ama çok inatçı biri olduğu için sağ elle yazmayı tercih eder. İyi de futbol oynar. Eskiden kaleciymiş, menisküs olunca futbolu bırakmış.”
 
Sohbetin bu kısmında bir de su istedi Muttalip, garsondan. Ardından, “Gelirken çay getirmeyi de ihmal etme.” dedi.
 
Tostunu yedi Muttalip, çay ve suyunu içti. Bir kez daha tuvalete gidip döndüğünde henüz oturmuştu ki “Peki, Zülfü Livaneli’yi tanır mısın?” diye sordu. “Kim tanımaz ki.” dedim. “Ama karşılıklı muhabbetimiz yok. Oysa çok isterim.”
 
Derin bir 'Of' çekti Muttalip. “Çok büyük kayıp.” dedi. “Onu tanımamak çok büyük kayıp. En son İstanbul’da bir otelde yemek yemiştik. O zamanlar bana yeni kitap çalışmasından bahsetmişti. Hani şu “Balıkçı ve oğlu” var ya! İşte onu ilk kez bana kendisi söylemişti.”
 
Bir ara benim çay bardağıma baktı Muttalip. Baktı dibindeyim garsonu çağırıp bir kendine bir de bana çay söyledi. Bu arada doymamış olmalı ki bir tost daha söyledi kendine. Bu kez karışık olanından tabii. Tostlar gelene kadar bir daha tuvalete gidip geldi. Oturur oturmaz da “Peki, Erdal Erzincan’ı tanır mısın?” dedi. “Eserlerinden tanırım.” dedim. Gülümsedi Muttalip, “En iyi dostlarımdan biridir Erdal. Ayrıca ressamdır kendisi biliyor musun? Çok iyi kara kalem çalışması yapar ama uğraşmaz. Uğraşsa var ya resmen Picasso imanıma.”
 
Ardından Tolga Sağ’ı, Arif Sağ’ı sordu. Sevgili Vedat Gündoğdu için “Her programdan önce beni arar.” dedi. Oğuz Boran'la tenis arkadaşıymış. Elif Şafak ile arası iyiymiş ama eserlerine yetişmek zormuş. Onur Akın onun halı sahadan arkadaşıymış. Oğuz Aksaç askerlik arkadaşıymış. Onun deyimiyle Oğuz Aksaç, eski milli güreşçiymiş ama kimseye söylemiyormuş.
 
Bir ara tekrar tuvalete gidip geldi Müttalip. Döndüğünde oturmadan bana “Peki Nükhet Duru’yu tanıyor musun?” diye sordu. Baktım bunun sonu gelmeyecek, “Tanımam mı?” dedim. “İki sene birlikte çıktık.”
 
Bu kez şaşırma sırası Muttalip’teydi. Lafı ağzında geveledi Müttalip, "Ama yaş olarak Nükhet Duru senden büyük değil mi?” diye sordu. Ben de “Aşk yaş dinlemez birader.” dedim. “İki sene birlikte çıktık sonra baktık olmuyor ayrıldık.”
 
Bu arada iki çay daha söyleyip tuvalete gitti Müttalip. Ben de bunu fırsat bilip garsonu çağırdım ve bir hayli kabarık olan hesabın yarısını ödeyip, ‘Arkadaş sorarsa telefon geldi acilen çıkması gerekiyormuş de' dedim.”
 
On dakika geçmedi Müttalip beni aradı. “Hayırdır birader çıkmışsın.” dedi. Canımı zor kurtarmışım ki, “Garsonu tanıyor musun?” dedim. “Evet, tanıyorum.” dedi. “Ha işte o garsona hesabın yarısını sen öde.” dedim.
 
Anlaşılan bunu hiç beklemiyordu bunu Muttalip, “Tamam ama birader böyle habersiz nereye?” dedi. Hiç düşünmeden, “Nükhet Duru’ya gidiyorum.” dedim. "Sen tuvaletteyken o aradı. Kadın “Geberiyorum” diye bir şarkı söylemişti ya? Meğer onu benim için söylemiş. Bekletmeye gelmez Nükhet Duru. Ben Nükhet'e gidiyorum. Sen de görürsen eğer Orhan Pamuk'a götürdüğün kadar selamlarımı söyle. Bir kesmez en az iki Nobel daha bekliyoruz ondan.”
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...